Yaşamını yitirenlerden kimi verilere göre 37, kimi verilere göre ise çok daha fazlası HDP’lidir. Peki buna rağmen katledilen HDP’lilere dair bir dava var mı? Bölgeye gittik, onlarca aile ve tanıklarla konuştuk; şimdiye kadar açılan tek bir dava yok. Kurbanlar fail, failler kurban oldu. Yargılanması gerekenler yargılıyor, yargılaması gerekenler yargılanıyor!
Kerem Karaaslan, evinin önünde otururken bir polis araçla hızlıca geçerek çocuklara çarpar. Durmaz. Karaaslan ve kardeşi, polis olduğunu bilmeden aracını yakalar, bir özür dile derler. Polis kurşun yağmuruna tutar. Karaaslan katledilir. Kimse yargılanmaz. Eşi Münevver, “Asıl suçlu bizmişiz gibi bizi yargılamak istediler. Çok çile çektim” diyor.
Abdulkadir Kuday ise bir başka Mazlum İçli vakasıdır. Abdulkadir Kuday, Kerem Karaaslan’ın taziyesinde olduğu, telefon sinyalleri ve tanıklarla kanıtlanmasına rağmen 3 kez ağırlaştırılmış müebbet verilir. Abisi Salih Kuday, “Kardeşimin davası Mazlum İçli davasının aynısıdır. Tamamen intikam için. Kobanê Davası da Kürtlere karşı olan kindendir” diyor.
Kobanê Gerçekleri-1
Gerçeğin ters yüz edildiği bir çağdayız. Bu çağda kurbanlar fail, failler kurban olabiliyor. Öyle ki siz kendinizi katletmekle yargılanırsınız, sizi katledenler de ‘kurban’ sandalyesine oturuverir. Bu nasıl oluyor? Bu en çok gücü elinde bulunduran iktidarların gerçeği bükmesiyle oluyor. 6-8 Ekim Kobanê eylemleri ve Kobanê davası, gerçeğin gözlerimizin önünde büküldüğü ender durumlardan biri. Örneğin Kobanê eylemlerinde kimi verilere göre 52, İHD verilerine göre 46 kişi yaşamını yitirmiştir. Kaç kişinin yaşamını yitirdiğine dair net veriler hala yoktur. Ama yaşamını yitirenlerin çoğunluğunun HDP’li veya HDP sempatizanı, yani yurtseverler olduğu biliniyor. Kimi verilere göre 37, kimi verilere göre ise çok daha fazlası HDP’lidir. Peki buna rağmen katledilen HDP’lilere dair bir dava var mı? Bölgeye gittik, onlarca aile ve tanıklarla konuştuk; şimdiye kadar açılan doğru düzgün tek bir dava, soruşturma yok. Peki nasıl oluyor da HDP’liler hem katlediliyor hem de bu nedenle yargılanabiliyor? Elbette iktidarın zor araçlarını ve devasa manipülasyon çarkını harekete geçirerek gerçeği bükmesiyle oluyor. Yargılanması gerekenler yargılıyor, yargılaması gerekenler yargılanıyor!
Peki Kobanê eylemleri nasıl başladı? Gerçekten HDP’nin çağrısıyla mı yoksa dönemin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sözleriyle mi başladı? Tarihi kısaca geriye sararsak, DAİŞ Kobanê’ye üç koldan saldırı başlattı. Katliam yapa yapa kentti kuşattı. Üç koldan kuşatmada olan Kobanê’ye dördüncü, yani Türkiye tarafından da saldırmaya başladı. Sınırda askerlerle DAİŞ’liler arasında görüşmeler kameralara yakalandı. Tam bu anlarda, Kürtler her yerde Kobanê için ayaktayken, devletle İmralı-HDP ve PYD arasında Kobanê için görüşmeler yapılırken, Erdoğan, Antep’te “İşte Kobanê düştü düşüyor” sözlerini sarf etti. Kobanê’nin düşmesini arzu eden bu sözler, 6-8 Ekim eylemlerinin asıl fitili idi. Kobanê sürecine mercek tutan bu dosya serimizde gerçeğe ışık tutmaya çalışacağız. Katledilen yurtseverlerin aileleriyle, olayın tanıklarıyla konuştuk. Karşımıza bir Mazlum İçli vakası daha çıktı. İlk bölümüzde Mardin’in Kızıltepe ilçesinde katledilen Kerem Karaaslan ve Karaaslan’ın taziyesinde olduğu halde aynı gün ve saatte iki DAİŞ’liyi öldürmekten yargılanan, hakkında 3 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Abdulkadir Kuday’a yer vereceğiz.
Kerem olaylardan dolayı işe gitmedi
Münevver ile Kerem Karaaslan birbirini çok sevmiş ve 8 yıl bekledikten sonra 2012 yılında evlenirler. 6-8 Ekim olayları sırasında ilk bebekleri daha bir yaşında, diğeri ise daha anne karnındadır. Olay gününü anlatan Münevver Karaaslan, “Kobanê olayları vardı ama biz evdeydik, eşim de evdeydi, eşim boyacıydı hatta ablamın evini boyuyordu. O günde işe gidecek sandım. İşe mi gidiyorsun dediğimde hayır, her yer karışık o yüzden bugün işe gitmiyorum, evde kalacağım dedi. O ara kaynımın oğlu geldi beraber kapı önüne çıktılar. Hatta ben arkalarından baktım kapıdalar mı diye. Oradaydılar. Ben kızımı uyuturken bir ses geldi. Dışarıda büyük kaynım İrfan’ın sesini duydum, çocuklara araba çarptığını söylüyordu, bağrışmalar vardı” diye anlatıyor.
Çocuklara çarptı kaçtı
Tarih 7 Ekim’i, saat ise 15.00’ı gösteriyordur. Polis İbrahim Halil Mollahamut, eşi ve çocukları ile kız kardeşi Deniz Mollahamut ile kullandığı siyah Megan marka aracı ile kenti terk etmek için yola çıkar. O sırada Ersoylu Mahallesi’nde yol kenarında yürüyen çocuklardan Halil Karaaslan ile Veysi Karaaslan’a çarpar. İki çocuk yaralanır ve yakınları tarafından Kızıltepe Hastanesi’ne kaldırılır. Polis İbrahim Halil Mollahamut ise çocuklara çarpmasına rağmen durmaz ve olay yerinden kaçar.
İki kardeş aracın peşinden gitti
Münevver Karaaslan anlatıyor: “O sırada kayınımın çocukları orada oynuyorlar hızla gelen bir araç kayınımın çocuklarına çarpıyor. Çocuklar o zaman 13-14 yaşlarındaydı. Bu çocuklar yoldayken adam süratle geldiği için çocuklara çarpmış. Çocuklar yaralanınca bağrışma çağrışma yaşandı. Kayınım da kimdir bunlar, böyle hızlı gidilir mi, köyden geçiyor biraz yavaşla diye tepki gösteriyor. O sırada eşim ve kayınım arabaya bindiler çıktılar. Adama sen nereden geldin, nereye gidiyorsun, kimsin, çocuklara vurdun durmadın, insan bir özür diler diye sormak için peşinden gittiler. Ne eşimde ne de kayınımda hiçbir şekilde silah, sopa ya da dövüşmek için bir şey yoktu. Hatta kayınımın şunu söylediğini çok iyi duydum, ya kardeşim sen kimsin köyümüzden geçiyorsun çocuklara vuruyorsun bari gel bir özür dile diyordu. Zaten o niyetle de yola çıktılar.”
Kaçan polis ateş açtı
Karaaslan kardeşler, polis olduğunu bilmedikleri çocuklara çarpan aracın arkasından gider ve yakalar, konuşmak için İrfan Karaaslan araçtan iner, Megan marka siyah aracın şoförüne yöneldiği sırada araçtan ateş açılır. Ve kardeşler Kerem Karaaslan ağır yaralanır, kaldırıldığı hastanede de yaşamını yitirir. Olaya dair tanıklardan duyduklarını aktaran Münevver Karaaslan, “Zaten kayınım arabayı durdurunca eşime diyor siz arabadan inmeyin ben bir sorayım kimsin sen diye. Gel bir çayımızı iç, özür dile. Onun yaklaşımı bu. Ama polis ateş açıyor. Zaten gittiler aradan 20 dakika geçmeden dediler Kerem vuruldu. Hastaneye kaldırmış, ben zaten dokuzuncu ayımdaydım ne kimse beni götürdü ne ben gidebildim. Zaten çok geçmeden ölüm haberi geldi” diyor.
9 yıl oldu ilk kez siz sordunuz
Eşi Kerem’in failinin tutuklanmadığını, hatta kendilerinin sanık durumuna düştüğünü dile getiren Münevver, şöyle devam ediyor: “Asıl suçlu bizmişiz gibi bizi yargılamak istediler. Oğlum babasının ölümünden 22 gün sonra dünyaya geldi. Lahusa dönemim başladı. Ben iki çocukla ortada kaldım, perişan oldum. Bebeğim küçüktü o yüzden davayla hep kaynım ilgilendi. Şimdiye kadar çocuklarıma babalarının nasıl öldüğünü anlatmadım, o kadar feci bir şekilde öldürüldü ki onların bilmesini istemedim. Çocuklarımda travma yaratabilir diye anlatmadım. Onun hasreti benim psikolojimi bozdu. Ölümünü asla kabullenemiyordum. Bugüne kadar nasıl geldiğime şaşırıyorum. Hiçbir gelirim yok, iş yok çalışayım, çocuklarım küçük perişan oldum. Çok çile çektim, çok acılar çektim. 9 yıl oldu ilk kez siz gelip sordunuz. Kimse bizi sormadı.”
Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesi, fail polis ve kız kardeşi için meşru savunma sınırı içerisinde heyecan, korku ve telaşla suçu işlediğine karar verir. Bu kararla failler ceza almaz ve Kerem Karaaslan’ın davası 2022 yılında kapatılır.
Taziyede olduğu kanıtlanır
Kerem Karaaslan’ın katledilmesinin ardından taziye kurulur. Binlerce kişi taziyeye katılır. Onlardan biri de Abdulkadir Kuday’dır. Kentte olaylar sürüyordur ancak Kuday ailesinin tüm üyeleri 8 Ekim’de kurulan Karaaslan’ın taziyesindedir. O sırada iki DAİŞ’li Fehad İbrahim Elduveric ve Abdullah Muhammet Latif göstericiler tarafından öldürülür. Ancak fatura olay yerinden çok uzakta taziyede olduğu tanık ve telefon sinyalleriyle kanıtlanan Abdulkadir Kuday, Mehmet Gültekin ve Yavuz Akar’a kesilir. 24 Aralık 2014 tarihinde çok sayıda kişi ile birlikte Kuday, Gültekin ve Akar gözaltına alınır ve tutuklanır.
3 kere ağırlaştırılmış verildi
Olay günü Kuday ile taziyede olan abisi Salih Kuday’ı dinliyoruz: “Bu öldürülen iki kişi yüzünden kardeşim tutuklu, bazı kişiler aranıyor kaçak durumda. O zaman 30’dan fazla kişiyi gözaltına aldılar. 10’dan fazla kişi tutuklandı, en sonunda 3 kişi kaldı. Biri kardeşim Abdulkadir Kuday, şu anda Metris R Tipi Cezaevi’nde, diğerleri Mehmet Gültekin ve Yavuz Akar. Bunlar tutuklu kaldı ve cezaları onandı. Kardeşim ile Yavuz Akar’a 3 kere ağırlaştırılmış verildi. Mehmet Gültekin’e de 1 ağırlaştırılmış onlarca yıl da ceza verildi.”
Arabistan müdahil oldu
Kardeşi Abdulkadir ile diğer iki tutuklunun olayla hiçbir ilgisi olmadığını kaydeden Salih Kuday, “Biz farklı kurumlarla temasta bulunduk. Suudi Arabistan devleti bunlar üzerinde çok durduğu için ve kendisi bizzat mahkemeye müdahil olarak katıldığı için Türk devleti gerçekten de o zaman Arabistan devletini memnun etmek için bu 3 kişiyi kurban seçti. Şunu sadece kardeşimiz olduğu için söylemiyoruz. Kardeşimle olay günü ve olay saatinde Ersoylu Mahallesi’nde polis tarafından öldürülen Kerem Karaarslan’ın taziyesindeydik. O taziye sahipleri ve misafirlerin gelip bizzat ifade vermelerine, telefon sinyalleriyle, görüntülerle o gün o evde taziyede olduğunun tespiti yapılmasına rağmen ne yazık ki kardeşime bundan ceza verdiler. Olay günü ve olay saati yapılan tüm incelemelere ve şahit beyanlarına rağmen ceza verdiler. Üstelik ailece taziyeye gitmiştik. Hatta savcılığa çıkarken beni de şahit olarak yazmışlardı” diyor.
Aileden intikam almak için…
Dört çocuk babası olan Abdulkadir’in ilk çocuğu Seyit Rıza Kuday, (Dijvar Baran) Rojava Direnişi’ne katılır ve 2017 yılında yaşamını yitirir. Ailenin birçok üyesi de daha önce Kürt Özgürlük Hareketi’ne katılmıştır. Kardeşine verilen cezanın tesadüf olmadığına dikkat çeken Salih Kuday, “Kardeşim evet bir parti üyesiydi. DBP yöneticisiydi. Aile üyelerimizden bir kısmı da gerillaya katılım sağlamıştı. Devlet bunu çok iyi biliyordu. Devlet aslında bir anlamda kardeşime verdiği ceza ile aileden intikam aldı” diyor.
ALS hastası ve yüzde 93 engelli
Dava yaklaşık 6 yıl sürer. Ve cezalar yaklaşık 2 yıl önce onanır. 9 yıldır tutuklu bulunan Abdulkadir Kuday, ağır hasta tutsaktır. Ölümcül kas ve sinir hastalığı olan Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) hastalığına yakalanmıştır. Ancak cezaevinde 5 yıl boyunca revire dahi götürülmez. Haziran 2021’de bel fıtığı ameliyatı yapılan Kuday’a, 3 ay sonra rahatsızlığının devam etmesiyle yanlış teşhis konulduğu ortaya çıkar. Salih Kuday, kardeşinin sağlık sürecine dair şunları söylüyor: “Kardeşim 5 yıl boyunca revire bile götürülmedi. Eğer revire ya da hastaneye götürülmüş olsaydı, hastalığı teşhis edilmiş olsaydı, belki şu an bu aşamada olmazdı. Sağlık durumu çok kötü ve hiçbir ihtiyacını gideremiyor. Açık söylemek gerekirse her an telefon gelir ve işte şehit düşmüştür denilir kaygısı var bizde.” Yüzde 93 engelli olan ve yatalak kalan Kuday için verilen cezaevinde kalamaz raporuna rağmen iki eli olmayan Ergin Aktaş ile Metris R Tipi Cezaevi’nde aynı hücrede tutuluyor.
Kardeşim kurban seçildi
Kardeşinin kurban seçildiğinin altını çizen Kuday, şöyle devam ediyor: “Kardeşimin davası Mazlum İçli davasının aynısıdır. Kardeşim yüzlerce, binlerce kişinin bulunduğu bir ortamda taziyede olması kanıtlanmasına rağmen, hem taziye sahipleri hem misafirler, hem de o dönemin bürokratları bizzat gelip tanıklık etmelerine rağmen hiçbiri dikkate alınmadı. Sadece öldürülen iki kişinin DAİŞ ile yakınlığı bilindiğinden dolayı kardeşim ve iki arkadaşına ceza verildi. Olayla hiçbir ilgisi olmadığı biliniyor ancak onun çocuğu Rojava’da mücadele etmiş ve DAİŞ’e karşı savaştığı için de ondan intikam alınıyor. Tamamen budur. Örneğin taziyeye gelenleri bile bir şekilde tehdit ediyorlardı, ‘Bakın DAİŞ’liler gelip sizi bombalayacak’ diyerek insanları korkutmaya çalışıyorlardı. Bu intikamdır. AKP çok kindar bir partidir. Aslında Adalet Kalkınma Partisi diyeceğine Adalet Kindar Partisi demesi bence çok daha uygundur. AKP-MHP iktidarının bizim aileye bakış açısı farklıdır. Ben öğretmenlikten ihraçım. Aynı zamanda belediye seçimlerinde Kızıltepe Belediye Eşbaşkanı seçildim, mazbatam verilmedi.”
Kobanê Davası intikam içindir
6-8 Ekim olaylarında onlarca Kürt yurtseveri katledilir, yine yüzlercesi de yaralanır. Ancak yargılanan yine Kürtler olur. Kobanê Kumpas Davası’nda olduğu gibi. Söz konusu davanın da bir intikam davası olduğunu söyleyen Salih Kuday, “Kobanê Davası tamamen bir kumpas davasıdır. Ne yazık ki Türkiye’deki bütün muhalifler bu konuda çok sessiz. Kürtler dahil olmak üzere çok sessiz ve tepki yok. Ama herkes şunu iyi bilmelidir eğer bugün Kürtler için bir Kobanê Kumpas Davası açılıyorsa yarın CHP kendisine benzer bir davanın açılmayacağı konusunda çok büyük bir rahatlık içerisinde olmasın. Kobanê Davası ve HDP’yi kapatmak istemeleri de Kürtlerden intikam almak içindir. DAİŞ’i desteklemek içindir. Konya’daki saldırıdan Ege’deki saldırılara, Kürtlerin işkence edilerek heykeller üzerine getirilip katledilmesine kadar hepsi Kürt nefretinin sonucudur. 6-8 Ekim olaylarında öldürülen kişilerle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan insanlara ağırlaştırılmış müebbet verilmesinin tek sebebi Kürtlerin DAİŞ’i yenmeleri ve Kürtlere karşı olan kindendir. DAİŞ’in intikamını almak istemesidir” diyor.
Abdulkadir’i yalanlarla tutukladılar, bırakmıyorlar
Abdulkadir Kuday’ın annesi Sakine Kuday, çocuğunun hiçbir suçu olmadığını vurguluyor ve ekliyor: “Kızıltepe’de çok sayılan ve sevilen bir insandı. Allah hakkını inşallah bu zalimlerde bırakmasın. Her türlü suçu işleyenler bırakılıyor. Uyuşturucu satan bırakılıyor, kadın katledenler bırakılıyor, hırsızlık yapan bırakılıyor, bunlar iki ay bile içerde tutulmuyor. Erdoğan hepsi için af çıkarıyor ama anadili için mücadele edenler bırakılmıyor. Hastayım, yaşlıyım, çocuğumu görmek için buradan İstanbul’a gidiyorum. Ayaklarım ağrıyor. Bu zulümdür. Doktorlar cezaevinde kalamaz, evine gönderin diyor, Erdoğan niye bırakmıyor? Çocuğum ne yapmış, hiçbir şey de yapmamış. Onu bir eylemde yakalamadılar, onu yürüyüşte yakalamadılar, onu dağlarda yakalamadılar, gelip evden aldılar, ne yaptı Abdulkadir, bunca yıldır tutuklu. Yalanlarla tutukladırlar, bırakmıyorlar.”
Yarın: Muş Varto’da katledilen Hakan Buksur ve Amed’de katledilen Mahsun Çoban’ın hikayesine yer vereceğiz.