Silivri 5 No’lu L Tipi Cezaevi’nden denetimli serbestlik ile daha yeni çıkan bir yurttaş: “Ben 2-3 hafta telefona çıkamadım, telefona çıkmak istiyorum diye bana 10-15 gardiyan malta ortasında saldırdı. Beni maltanın ortasından bahçeye kadar sürüklediler. Aç bırakıyorlar, işkence yapıyorlar. Vur, kır, parçala taktiği uygulanıyor. Bunlar mahkumlara böyle saldırıyor.”
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri artık cinayet boyutuna ulaşmış durumda. Sivil toplum örgütlerine kapatılan cezaevlerinden neredeyse her gün bir cenaze çıkıyor. Önceki gün Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde 60 gardiyanın baskı ve işkencesinin ardından 8 kişi intihara sürüklendi, Ferhan Yılmaz ile ismi öğrenilemeyen bir tutuklu da yaşamını yitirdi. Gardiyanlar, koğuşa ip ve jilet bıraktığı ve tutuklulara, “Ölmediniz, şimdi kendinizi tekrar kesin” dediğini belirtildi. İşkencenin ardından intihara sürüklenen Tolga Okçu, Abdulmenav Çetin, H. Masal ile Ali adlı tutukluya dair bilgiye ulaşılmazken, Coşkun Ağca’nın ambulansla İzmir 2 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edildiği, Halil Kasal adlı tutuklunun da sevk edildiği İzmir’de hastanede olduğu belirtildi. Yaşamını yitiren Ferhan Yılmaz ise Batman’ın Kanîrewa (Örmegözü) köyünde toprağa verildi. Silivri Cezaevi’nde yaşananlara dair yetkililerden bilgi ve otopsi raporu alamayan aile, cenazede görülen işkence izlerinden dolayı çocuklarının katledildiğini belirtiyor.
Biz de Yeni Özgür Politika gazetesi olarak yaşanan olaydan sonra cezaevine giden Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Eşbaşkanı Av. Esra Erin, İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Nuray Çevirmen, Iğdır S Tipi’nde yine intihar ettiği ileri sürülen Sinan Kaya’nın kardeşi Dilek Kaya ve Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nden şu an denetimli serbestlikle çıkan ve güvenlik gerekçesiyle ismini vermeyen bir yurttaş ile konuştuk.
Ölüme teşvik ses kayıtlarına yansıdı
ÖHD İstanbul Şube Eşbaşkanı Av. Esra Erin, şunları belirtti: “Ulusal ve uluslararası mevzuata göre hapishanedeki mahpusların yaşamlarına ilişkin devletin üç yükümlülüğü vardır. Bunlar; öldürmeme, yaşamı koruma ve ölümü soruşturma yükümlülükleridir. Ancak Silivri’de yaşanan ve kamuoyuna yansıyan iddialar yaşamı koruma yükümlülüğü dahil diğer 2 yükümlülüğünde yani öldürmeme ve ölümü soruşturma yükümlülüklerinin de ihlal edildiğini gösteriyor. Konuya ilişkin Bakanlık tarafından net bir açıklama gelmedi ancak dernek olarak yaptığımız ziyarette gardiyanların 6 mahpusu alıp darp ederek işkence ettikleri ve yaşanan baskı, şiddet üzerine bir mahpusun bahçede ayakkabı ipleriyle intihara teşebbüs ettiği; intihara teşebbüsü görmelerine rağmen mahpusa gardiyanların veya sağlık çalışanlarının değil koğuş arkadaşlarının müdahale ettiği iddiaları ile 6 mahpusun 40’a yakın hap içerek intihara teşebbüs ettiği; mahpuslardan birinin şu an yoğun bakımda olduğu; diğer mahpuslara da yaşananların ailelerine aktarmasının engellenmesi amacıyla telefon görüş yasağı getirildiği hususları bizlere aktarıldı. Oysa az önce de değindiğim gibi öncelikle hapishane idarelerinin hapishanelerde bu tarz yaşam hakkı ihlallerini önleme yükümlülükleri vardır. Buna rağmen basına ve sosyal medyaya; hapishane idarelerinin veya gardiyanların bırakın bunu önlemeleri teşvik ettiklerine dair orada tutulan mahpusların ses kayıtları yansıdı. Dediğim gibi bu hususun Bakanlık tarafından aydınlatılmaması ayrıca başka bir ihlal oluşturacaktır.”
Korkunç ihlaller yaşanıyor
Cezaevindeki görüşmelere dair de bilgi veren Erin, “Diğer bir husus her ne kadar kurum personelleri ile yaptığımız görüşmede net bir bilgi alamasakta yaşamını yitiren 2 mahpusun haberi aileleri aracılığıyla basına yansıdı. Hem vefat eden mahpusların vücutlarında işkence izlerine rastlanmış hem de açıklamamızda yer verdiğimiz gibi başka mahpuslarda ağır işkence iddiaları var. Maalesef hukukçular olarak artık yaşanan bu korkunç ihlaller karşısında mevzuatı konuşmakta zorlansakta işkence yasağının mutlak bir yasak olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Yani siyasetçilerin dilinden düşmeyen ülkenin dirlik halini tehdit eden olağanüstü hallerde bile işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele veya cezayı hiçbir istisnaya yer vermeden yasaklamaktadır. Dolayısıyla tüm bu iddiaların açığa çıkarılması; sürecin etkin bir soruşturma ile yürütülmesi; bu iddialar aydınlatılana kadar hapishane müdürlerinin açığa alınması ve en nihayetinde mahpusların can güvenliğinin sağlanması gerekir” diye kaydetti.
Kimse insan muamelesi görmüyor
Daha önce Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan ve şu an denetimle serbestlikte olan bir yurttaş, işkenceler basına yansıdığından çok daha fazlasının yaşandığını söyledi. Cezaevlerinin gardiyanların insafına bırakıldığını dile getiren yurttaş, “Hastalar revire çıkarılmıyor. Bacağın da kırılsa baş gardiyan izin verirse revire çıkarıyorlar. Yoksa yok. Cezaevi gardiyanların elinde. Müdürler sadece izliyor. Gardiyanlar da bu durumu kullanıyor mahkumlara istedikleri gibi işkence yapıyorlar. Gözlem Kurulu diye bir şey kurdular, yeni kurallar çıkardılar disiplin cezaları diye. Bu insanların aleyhine işletildi. Yıllardır tutuklu cezası bitmiş ama disipline takılmış ve tahliye etmiyorlar. Onların keyfine kalmış. Gözlem Kurulları gardiyanlar üzerinde de baskı kuruyor. Gözlem Kurulu geldikten sonra cezaevlerinde yemekler azaltıldı. Bir koğuşta 50 kişi varsa 35-40 kişilik yemek veriyorlar. Eksik geldiğini söylüyorsun tersliyorlar. Aç kalıyorsun. Ben oranın eski mahkumuydum, oranın gençliğini de gördüm, büyüklerin kaldığı koğuşları da gördüm. 18 ile 22 yaş arası olan gruplara gençlik koğuşu deniliyordu. Gençlik koğuşlarında daha kötü muamele vardı, ben girmek istemiyordum, tekme tokat beni zorla o koğuşlara sokuyorlardı. ‘Yatacaksın oğlum bu koğuşta’ diyorlardı. Uzun yıllar kalan mahkumlarla yeni gelen mahkumlar çok ayırt ediliyor. Orada kimse insan muamelesi görmüyor” dedi.
Malta’dan bahçeye kadar sürüklediler
Aç bırakıldığını işkenceye uğradığını anlatan yurttaş, yaşadığı bir olayı şöyle anlattı: “Ben 2-3 hafta telefona çıkamadım diye kendimi ifade ettim, telefona çıkmak istiyorum diye bana 10-15 gardiyan malta ortasında saldırdı. Ne olduğunu anlamadım bir anda bağırış, çağırışla saldırmaya başladılar. Beni maltanın ortasından bahçeye kadar sürüklediler. Sadece izah ettim ben ailemle görüşemiyorum psikolojik olarak zorlanıyorum telefon hakkımı kullanmak istiyorum. Tek isteğim buydu kendimi izah ettim ama karşılığında işkence gördüm. Gardiyanlar vur, kır, parçala taktiği var. Bunlar mahkumlara böyle saldırıyor.”
İnsanlar kör olmuş
Cezaevlerindeki insanların sesini duyurulması gerektiğini kaydeden yurttaş, “Ben şu an dışardayım ama aklım cezaevlerindeki insanlarda. Büyük bir zulüm var. İnsanları cezaevine doldurup işkence yapıyorlar. Dışardaki insanlar içerdekilerin halini bilmiyor. İnsanlar kör olmuş. Dışardakiler bir içeri girsin bir de içeriden baksın yaşanan durumlara. Ben tek çarenin af olduğunu düşünüyorum. Bence adalet yok vallahi. Sadece dışardaki insanların içeriyi görmesini isterim. Cezaevindeki insanlarla kimse ilgilenmiyor. Mahkumlar insan değil gibi davranıyorlar ” diye vurguladı.
Ölmedi öldürüldü
Iğdır S Tipi Cezaevi’nde kalan 28 yaşındaki Sinan Kaya da 19 Mart 2022 tarihinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. “Örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada 3 yıl ceza alan Kaya’nın cezasının Yargıtay tarafından onanmasının ardından 8 ay önce tutuklandı. Iğdır S Tipi Cezaevi’ne konulan Kaya tek kişilik hücrede kalıyordu. Sinan Kaya’nın kardeşi Dilek Kaya ağabeyinin intihar etmediği işkence ile öldürüldüğünü söyledi.
Gazetemize konuşan Dilek Kaya, “Hangi açıdan bakılırsa bakılsın abim öldürüldü. Çünkü yüzde 80 engelliydi, kısmi felç geçirmişti, konuşma bozukluğu yaşıyordu. Kendi ihtiyaçlarını giderecek durumda değildi. Son zamanlarda da psikolojik sorunlar yaşıyormuş. Tek odaya koymuşlar resmen onu orada ölüme bıraktılar. Cenazeye baktığımızda işkence izleri vardı. Cezaevinden ilk beni aradıklarında televizyon kablosuyla kendini astı dediler. Televizyonunu sapa sağlam aldık. Kablo sağlam duruyor. Soruyoruz, ne üzerine araştırma yapılıyor bilgi var mı diye bize açıklama dahi yapmıyorlar. Araştırıyoruz diyorlar başka bir şey demiyorlar. Abim bizi aradığı zaman diyordu ki benim aradığım telefonların hepsi dinleniyor, hepsi kaydediliyor. Onları açıp baksınlar” dedi.
‘Terörist’ diye çağırıyorlar
Daha önce yaptıkları telefon görüşmelerinde ağabeyinin “terörist” denilerek işkenceye maruz kaldığını söylediği anlata Dilek Kaya, “Sinan diyordu, beni hastaneye götürdüklerinde bana ‘terörist’ diyorlar, ayaklarıma vuruyorlar. ‘Terörist’ diye çağırıyorlar, zorla oturtuyorlar, milletin içinde bana ırkçı yaklaşıyorlar, psikolojime zarar verecek yaklaşımlar yapıyorlar. Ben bunlar yüzünden hastaneye dahi gitmek istemiyorum. Böyle şeyler söyledi. Cumartesiydi, ben de dedim, abi sen bekle ben pazartesi cezaeviyle konuşacağım, savcıya da gideceğim. Bana, sakın Dilek öyle bir şey yapma sen eğer gidersen belki bana daha gıcık olurlar, daha kötü davranırlar dedi. Apaçık abim onlardan korkuyordu” diye konuştu.
Engelliydi, raporu var
İntihara kesinlikle inanmadığını dile getiren Kaya, “Abim işkence ile öldürüldü. Kablo ile intihar ettiyse boyun kısmından çene kısmına kadar hiç bir şey yok. Kablo izi yok. Çene kısmında bir ip izi vardı boyun kısmında, kulak arkasında hiçbir şey yoktu. Yani bu kasten yapılmış bir şey. Biz daha yeni öğrendik avukatımız bize Sinan’ın daha önce 9-10 kez intihara kalkıştığını söyledi. Madem öyle ise neden tek kişilik hücreye koydular. Psikolojisi kötü olan bir insanı neden ikili koğuşlara koymadılar. Zaten abimin cezai ehliyeti yok, kendisi askerlik bile yapmadı, elimizde askerliğe elverişli değildir raporu var. Hastane vefatından bir gün önce bu hastayı yatırın demiş yatırmamışlar, yatırılmasına izin vermiyorsanız o zaman Erzurum’a ya da Samsun’a götürün demiş. Yine göndermemişler” dedi.
Gelin cenazenizi alın
Cezaevi müdürü ile yaptıkları görüşmeyi aktaran Dilek Kaya, şöyle anlattı: “Bizde tek başımızaydık. Annem ile babam ayrı, babam pek abimin sorunları ile ilgilenen bir insan değildi. 2 kız kardeş bir annemizle birlikte ilgilenmeye çalışıyorduk. Biz kadın olarak gidip geliyorduk onlarda bizim çaresizliğimizi biliyorlardı. Abimin vefatından bir ay önce cezaevi müdürü ile görüştüm. Benim abim hasta yüzde 80 engelli dedim, o da bana, ‘ben Sinan’ı daha önceki cezaevinden tanıyorum sağlık durumu hakkında da bilgim var.’ Ben de, demek sen benden daha iyi biliyorsun abimi bir insan evladının yanına alın ki psikolojisi daha çok bozulmasın dedim. Kendine zarar vermesinden korkuyorum. O da bana, ‘Dilek hanım ne zaman ki kardeşiniz ölürse biz sizi arayacağız kardeşinizin öldüğünü söyleyeceğiz, gelin cenazenizi alın.’ Abimin vefat ettiği cumartesi gece 2’de aynen o cezaevi müdürü beni aradı. O haberi kendisi bana verdi. Kardeşin vefat etmiş git cenazeni hastaneden al dedi.”
Bu gücü politik süreçten alıyorlar
İHD MYK Üyesi Nuray Çevirmen, cezaevlerindeki işkencenin her geçen gün arttığına dikkat çekti. Çevirmen, şöyle konuştu: “Hapishanelerde işkence ve kötü muamele vakaları sürekli olarak artıyor, kurumumuza bu yönlü çok başvuru geliyor. İşkence ve kötü muamele vakalarına dair bu kadar çok artışın olmasının sebebi failleri ile ilgili olarak etkili bir soruşturma sürecinin yürütülmemesi ve cezasızlık politikasıdır. İnfaz koruma memurları hakkında yapılan şikayetlerle ilgili nasıl bir sürecin yürütüldüğünü bilmiyoruz ancak mahpusların ailelerine ya da avukatlarına aktardıklarında görevlilerin mahpuslara yönelik beyanlarında hiçbir şekilde şikayetten korkmadıklarını, kendilerine bir şey olmayacağını söylediklerinden yola çıkıldığında gerçekten de cezasızlık zırhı ile korundukları ortada. Bu bir politikadır. Bu politik süreçten alıyorlar güçlerini ve yetkilerini.”
İşkence normalleştiriliyor
İnsanların işkence ile katledildiğini söyleyen Çevirmen, “Silivri’de işkence can aldı, birçok hapishanede yapılan işkence kötü muamele nedeniyle mahpusların psikolojilerinin bozulduğunu, sinir krizleri geçirdiklerini, intihara sürüklendiklerini, ya da intihar denilen ancak şüpheli ölümlerinde arttığını görüyoruz. Aileler aradıklarında o kadar endişeli ve korku içerisindeler ki, gerçekten hapisteki yakınlarının yaşamlarından endişe duyuyorlar. Hapishanelere giren mahpusların insan olmaktan kaynaklı doğuştan gelen tüm hakları korunmalıdır. Ancak hapishanede tutulan mahpuslar sanki tüm haklardan azade; her türlü kötü muameleye, hak ihlallerine uğraması normalleştiriliyor. Her türlü hak talebi adeta duvara çarpıyor. Bu kadar ağır bir tecrit ve cezasızlık politikası mahpusların bedenlerine ve ruhlarına yönelik işkencedir” dedi.
Basına çok azı yansıyor
Hapishanelerde yaşanan işkence vakalarının çok az bir kısmı kamuya yansıdığına dikkat çeken Çevirmen, sözlerini şöyle noktaladı: “Yok denecek kadar az aile mekanizmalara başvuru yapıyor. Ve büyük bir yılgınlık hakim. Bize gelen başvurularla ilgili olarak avukat ziyaretleri yapılıyor, ilgili savcılıklara, CTE’ye, Meclis İnsan haklarını inceleme komisyonuna başvuru yapıyoruz. Örneğin TİHEK ve Meclis İnsan haklarını inceleme komisyonu bu kadar can yakan vakalarla ilgili olarak bir başvuru ya da şikayet olmadan da girişimlerde bulunabilir, inceleme yapabilir ve son bulması için gerekli girişimlerde bulunabilir. Kurum olarak işkence ve kötü muamele vakalarının son bulması için tüm şubelerimizle çalışmalarımıza devam ediyoruz, edeceğiz de.”
Tahliyesine 2 gün vardı
Ferhan Yılmaz’ın ağabeyi Hikmet Yılmaz, kardeşinin ölümünden önce ve sonrasında yaşananlara ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Fethi Balaman’a konuştu. Ön otopsi raporunun kendilerine verilmemesine tepki gösteren Yılmaz, cinayetin gizlenmeye çalışıldığını ifade etti. Kardeşinin tahliyesine 2 gün kala işkence edilerek öldürüldüğünü kaydeden Yılmaz, “Cezaevi önünde onu karşılayacağımız gün cenazesini aldık” dedi.
İç organları patlamış
Cezaevi idaresinin Ferhan Yılmaz’ın kalp krizi geçirdiği bilgisini verdiklerini dile getiren Yılmaz, “Cezaevi idaresinden bizi arayanlar ilk önce ‘fenalaştı ve kalp krizi geçirdi’ dedi. Haberi alır almaz aileden birkaç kişi, uçakla İstanbul’a gittik. Gittiğimizde kardeşimi Silivri Devlet Hastanesi’ne kaldırmışlardı. Cezaevini tekrar aradık. Kalp krizi geçirdiğine inanmadığımızı söyledik. 2 kişi yaşamını yitirdi. İkisi de aynı anda mı kalp krizi geçirdi. Bu kez bize, ‘hap alıp, isyan ettiler’ dedi. Çelişkili bilgiler verdiler. Cezaevinde ağır kesici almak için bile revire gardiyanlarla gidiliyor, imza atılıyor, daha sonra ağrı kesici veriliyor. Bunca sıkı denetime rağmen nasıl oluyor da hap alıp, isyan ediyor? Tahliyesine 2 gün kalan bir tutuklu neden isyan çıkarsın? Verdikleri çelişkili bilgiler olayın cinayet olduğunun bir kanıtı” dedi.
Yılmaz, hastanede doktorun kendisine aktardığı dikkat çeken bilgileri de şu şekilde paylaştı: “Doktor bana, ‘Kardeşine ne olduysa içeride oldu. Hastaneye getirilirken ölmüştü. İç organları patlamıştı, kalp krizi geçirmemişti.”
Peşini bırakmayacağız
Yılmaz’ın ölümünden üç gün önce annesi ile konuştuğunu ve annesinin Yılmaz’a 400 TL para gönderdiğini belirten ağabey Yılmaz, “Annem parayı EFT ile gönderdi. Para cezaevine gitmişti ama kardeşimin hesabına aktarılmamıştı. Sonraki gün tekrar annemi arayıp gelmedi hala dedi. O parayı kardeşimin hesabına bilerek yatırmadılar. Dün de anneme kardeşimin cenazesi geldi. Annemin feryatları hala kulaklarımda yankılanıyor. Bu feryat bunu yaşatanların peşini bırakmayacak” diye konuştu.
https://www.ozgurpolitika.com/haberi-ac-birakiyorlar-iskence-yapiyorlar-161841