Ahları bu düzeni karalar

Evlatları kaybedildi, kendileri yargılanıyor. İşte bitmeyen ahları ile Cumartesi Anneleri’nin hikayesi…

Türkiye tarihi aynı zamanda bir kayıplar tarihidir. Kanayıp duran bir tarihi yara… Aynı zamanda bir inadın, evladının kemiklerine kavuşmanın, sonsuz gibi görünen bir eziyete sonsuz karşı koymanın tarihi… Gerçek tarih bu annelerin inadında, hikayesinde gizli. Bu hikaye deşildikçe karşımıza tarifi zor acılar kadar annelerin lanetlediği bir düzen ve evlatlarının miras bıraktığı bir mücadele penceresi açılır. İşte bugünlerde devletin gözaltlarında, kuytu köşelerde evlatlarını alıp götürdüğü bu anneler yargılanıyor. Oturdukları, evlatlarının akıbetini sorduğu, işkence gördüğü için yargılanıyor! Çok yazılıp çizildi elbette. Bazıları sağır kaldı, bazıları yarasını kendi yarası bildi… Biz de her hafta karşımıza çıkan ve kimileri için anlamı bu günlük rutin içinde “kaybolan” Cumartesi Anneleri’nin hikayesini yazdık.

İlk eylem…

Türkiye ve bölge kentlerinde 1990’lı yılların başında sık yaşanan kaybolma olgusu insan hakları savunucularının öncelikli mücadelesi haline geldi. İnsan Hakları Derneği (İHD) 1992 yılında “Kayıplar Bulunsun” sloganıyla zorla kaybedilen kişilere karşı ilk kampanyasını başlattı. Bu kampanya, 1995 yılında Cumartesi Anneleri’nin mücadelesiyle ülke çapında yankı uyandıran bir eyleme dönüştü. İlk eylem Hasan Ocak’ın işkence edilmiş cansız bedeninin bulunmasıyla başladı. Elbette daha önce de çok kayıp vardı. Kürt illerinde her gün kuytu köşelerde insan bedeni bulunuyordu. İşte biriken bu hikayeler kendilerine yeni bir hikaye yazmaya başladı. Hasan Ocak 21 Mart 1995’te Gazi Mahallesi olayları sonrası gözaltına alındıktan sonra kaybedildi. Ocak’ın annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün boyunca Hasan Ocak’ı aradı. 15 Mayıs’ta, Ocak’ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu. Ve ardından Cumartesi Anneleri ilk kez 27 Mayıs 1995’te, Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yaptı. 15-20 kişilik grupla başlayan eylem zamanla büyüdü, sayıları gün gün arttı.

Hasan Ocak…

İlk basın toplantısını baba Ocak, “Oğlumun düğününe hoş geldiniz” diye açtı. Ve eylem başlamıştı. Her cumartesi aynı saatte Galatasaray Meydanı’nda oturma kararı alan insan hakları savunucuları sessizliği ilke edindi. Öyle bir sessizlik ki aslında her şeyi anlatan bir çığlık. Yarım saat sessiz oturduktan sonra bir basın açıklaması yapar, her hafta bir gözaltında kaybedilen bir yurttaşın öyküsünü anlatmaya başlarlar. Annelerin eyleminin her cumartesi yapılmasının ardından basın da artık kayıp yakınlarına Cumartesi Anneleri demeye başladı. Böylece kayıp yakınlarına Cumartesi Anneleri denilir.

Sezen Aksu’nun şarkısı

Her hafta polis saldırısı başlar, ancak kayıp yakınları vazgeçmez. Sezen Aksu’nun “Cumartesi Anneleri”ne ithaf ettiği şarkısı TV kanallarında yayınlanmaya başlayınca müdahaleye bir süre ara verilir. O dönem Emniyet Müdürlüğü’nün “Kayıplar Otobüsü” hemen yanı başlarında park etmeye ve otobüsten anonslar yapılmaya başlar. Gözaltında kayıp diye bir şey olmadığı, kayıpların yasa dışı örgütlere katıldığı ileri sürülür. Aileler ise devletle işbirliği yapmaya çağrılır. Nasıl bir işbirliği ise artık! İşbirliğini kabul etmeyen ailelere müdahale sert olur. Her hafta gözaltı ve polis şiddeti yaşanır. Ancak kayıp yakınları ve anneler yılmaz. 19 Mart 1999’dan 2009’a kadar eylemlerine ara verir. Ara verilir ama bu 10 yıllık arada gözaltında kayıplara karşı kampanya zayıflamaz, mücadele durmadan sürer. Artık toplumun daha geniş kesimlerinde yankı bulur. 100-200-300-400-500-600 ve son olarak 700. haftada toplumun her kesiminden insan, kayıp yakınlarına destek için meydanda yerini alır. Ancak 25 Ağustos’ta 700. kez Galatasaray Lisesi’nin önünde oturma eylemi yapmak isteyen kayıp yakınlarına ilişkin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatı ile polis saldırır. Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak ve birçok kişi darp edilerek gözaltına alınır. Ve o gün bugündür anneler Galatasaray Meydanı’na alınmadığı gibi meydan hâlâ polis ablukasında. Annelerin bir karanfil bırakmasına dahi izin yok.

Arjantinli anneler

Arjantin’de kirli savaş olarak adlandırılan diktatörlük döneminde (1976-1983) sol görüşlü 30 binden fazla kişi kaybolur. 3 kişinin yan yana gelmesinin bile yasak olduğu ülkede bir grup kadın 1977 yılında kayıp çocuklarının bulunması için hükümet binasına 100 metre mesafedeki Mayıs Meydanı’nda (Plaza de Mayo) toplanmaya başlar. Beyaz başörtüleriyle ikişer ikişer meydana giren kadınlar her perşembe saat 12’de meydanın ortasındaki piramidin etrafında tur atarak başlar. Cumartesi Anneleri’ne Plaza de Mayo ilham olmuştur. 1977 yılından bu yana adalet arayışını sürdüren Plaza de Mayo, Cumartesi Anneleri gibi faili meçhul ve kayıp kişiler adına yürütülen çok sayıda adalet mücadelesine örnek teşkil eder.

İşin ucu devlete gidince!

Cumartesi Anneleri’nden bir grupla dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, 5 Şubat 2011’de Dolmabahçe’de buluşuyor. Grubun içinde çocukları 1980’de gözaltında kaybedilen Berfo Kırbayır ve Elmas Eren de bulunuyor. Aileler, kayıplarla ilgili bir araştırma komisyonu kurulmasını istiyor. Daha sonra partisinin grup toplantısında, Cemil Kırbayır’ın 103 yaşındaki annesi Berfo Kırbayır’ı anlatıyor. O güne kadar gözaltında kayıpları görmeyen ana akım ve iktidar medyası, bu görüşme ile birlikte annelerin eylemine yer vermeye başlıyor. 10 Şubat 2011 Meclis İnsan Hakları Araştırma Komisyonu’nda bir alt komisyon kuruluyor. Cemil Kırbayır ile AKP’nin iktidarda olduğu 2004’te kaybolan Tolga Baykal Ceylan vakaları inceleniyor. 15 Nisan 2011 komisyon, o güne kadar camdan atladığı iddia edilen Cemil Kırbayır’ın 3. kattan atıldığını, gözaltında öldürüldüğünü resmen kabul eder. Berfo Ana’ya haber 31 yıl sonra gidiyor: “Komisyonumuz; Cemil Kırbayır’ın gözaltında iken işkence gördüğüne, bu işkence sonucunda hayatını kaybettiğine ve cesedinin ölümüne sebebiyet veren sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına inanmaktadır.” Komisyonun raporunun ardından Kars Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açıyor ama nedense soruşturma ilerlemiyor, dava açılmıyor.

BM sözleşmesi

Birleşmiş Milletler (BM), Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi (Zorla Kaybedilme Sözleşmesi) 2007’de kabul ederek 2010 yılında yürürlüğe sokar. BM Genel Kurulu’nun ilk olarak 1992 yılında kabul ettiği Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirisi zorla kaybedilmeyi insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul ediyor.

Kayıp yolunda yitip gidenler

Bu mücadele sürecinde yani 26 yılda birçok anne çocuklarının veya eşlerinin akıbetini öğrenemeden, kemiklerine ulaşamadan yaşamını yitirir. İşte o anneler ve yakınları…
**

Asiye Ana

Gözaltına alınarak kaybedildikten sonra cenazesi 3 Haziran 1995’te bulunan Rıdvan Karakoç’un annesi Asiye Karakoç 7 Aralık 2016’da yaşamını yitirir.
**

Elmas Ana

20 Kasım 1980’de gözaltında kaybedilen çocuğu Hayrettin Eren’in annesi Elmas Eren, 19 Ağustos 2019’da yaşamını yitirir. Çocuğuna hasret yaşama gözlerini yuman Elmas Ana, “Keşke Hayrettin’ime kavuşsam. Burnumun direği sızlıyor aklıma gelince” diyerek yaşadığı acıyı özetlemişti.
**

Berfo Ana

12 Eylül 1980 darbesi sonrası gözaltına alınıp bir daha kendisinden haber alınamayan Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Kırbayır, 21 Şubat 2013 tarihinde yaşamını yitirir. Berfo Ana, “Ben çocuğumu istiyorum. Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti, benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse, cenazesini bana versinler” sözleri hafızalara kazınır. Berfo Ana, “Cemil’imin kemiklerini bulmadan beni gömmeyin” vasiyetinde bulunur. Berfo Ana’nın mezarının yanına çocuğu Cemil için de mezar kazılır. Berfo Ana mezarında bile çocuğuna kavuşamaz.
**

Zeynep Ana

10 Haziran 1981’de idam edilen ve cenazesi ailesine verilmeyen Veysel Güney’in annesi Zeynep Güney, 13 Ekim 2012’de yaşamını yitirir. Zeynep Ana, çocuğuna şöyle seslenmişti: “Seni kaybedemezler oğul, çünkü resmini gözüme çizdim. Adını dilime yazdım. Mezarını kalbime kazdım.”
**

Koçeri Ana

24 Kasım 1993’te Diyarbakır Bismil’de gözaltına alınarak kaybedilen Üzeyir Kurt’un annesi Koçeri Kurt, 2016 yılında yaşamını yitirir.
**

Fatime Ana

6 Aralık 1993’te gözaltına alınarak kaybedilen Hüseyin Taşkaya’nın annesi Fatime Taşkaya, 17 Ekim 2015’te yaşamını yitirir. Fatima Ana, “Oğlumun kemiklerini görmeden ölmek istemiyorum” demişti.
**

Asiye Ana

Mardin Dargeçit’te 2-6 Kasım 1995’te 9 kişiyle birlikte gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Seyhan Doğan’ın annesi Asiye Doğan, 2000 yılında yaşamını yitirir. Çocuğunu yayına defnedilmeyi vasiyet eden Asiye Ana’nın çocuğu Seyhan Doğan’ın kemikleri, 16 yıl sonra bir toplu mezarda bulunur ve Asiye Ana’nın vasiyeti yerine getirilir.
**

Meryem Ana

Diyarbakır Lice’de 13 Mayıs 1994 tarihinde gözaltına alınan ve bir daha kendisinden haber alınamayan Mustafa Bulut’un annesi Meryem Bulut, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da IŞİD’in bombalı saldırısında yaşamını yitirir.
**

Meryem Ana

Ankara’da 1993 yılında gözaltına alındıktan 2 gün sonra cansız bedenine ulaşılan Abdülmecit Baskın’ın annesi Meryem Baskın, 16 Şubat 2019’da yaşamını yitirir.
**

Kesriye Ana

Mardin Ömerli’de 17 Ağustos 1995’te gözaltına alındıktan sonra haber alınamayan Abdürrahim Demir’in annesi Kesriye Demir, 2016’da yaşamını yitirir.
**

Kiraz Ana

18 Ocak 1996’da kaybedilen eşi İsmail Şahin’in akıbetini öğrenemeyen Kiraz Şahin, 27 Şubat 2015’te yaşamını yitirir.
**

Fatma Ana

1980 Kenan Evren darbesi sırasında Bingöl’de gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hüseyin Morsümbül’ün annesi Fatma Morsümbül, 25 Aralık 2016’da yaşamını yitirir. Fatma Ana, “Hüseyin’imin kemiklerini bulsam, gömmeyeceğim. Bir torbaya koyup sırtımda gezdireceğim. Kokusunu özledim” demişti.
**

Şahsenem Ana

29 Temmuz 1981’de gözaltında kaybedilen ve daha sonra cenazesi kimsesizler mezarlığında çıkan Süleyman Cihan’ın annesi Şahsenem Cihan, 29 Mayıs 2015’te yaşamını yitirir.
**

Fincan Ana

12 Eylül 1994’te gözaltında kaybedilen Kenan Bilgin’in annesi Fincan Bilgin, 16 Şubat 2019’da yaşamını
yitirir.
**

Anik Ana

21 Şubat 1993’te Elazığ’da kaçırıldıktan sonra cansız bedeni bulunan İHD Elazığ Şubesi Başkanı Avukat Metin Can’ın annesi Anik Can, 17 Eylül 2019 tarihinde yaşamını yitirir.
**

Hediye Ana

30 Ekim 1995’te Mardin Dargeçit’te gözaltında kaybedilen Abdurrahman Coşkun’un annesi Hediye Coşkun, 18 Mayıs 2017’de yaşamını yitirir. Çocuğunun kemiklerini bulduktan 3 yıl sonra yaşamını yitiren Hediye Ana çocuğunun yanına defnedilmeyi vasiyet eder. Ancak vasiyeti yerine getirilemez.
**
Hatice Ana

27 Temmuz 1992’de gözaltında kaybedilen Ayten Öztürk’ün annesi Hatice Öztürk, geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitirir.
**

Makbule Ana

Urfa Siverek’te 1994’te kaçırıldıktan sonra öldürülen Özgür Gündem Gazetesi muhabiri Nazım Babaoğlu’nun annesi Makbule Babaoğlu, 2017’de yaşamını yitirir. Makbule Ana, “Devleti yönetenlere soruyorum. Oğlumun kemiklerini bana vermeden nasıl barış yapacaksınız?” diye sormuştu.

11 Nisan 2021 Pazar – https://yeniyasamgazetesi3.com/ahlari-bu-duzeni-karalar/

Gülcan Dereli/Yadigar Aygün-Yeni Yaşam