Paris’te üç Kürt kadın siyasetçi Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in suikast ile katledilmesinin üzerinden 8 yıl geçti. Fransa’daki davada yol alınmazken, gazetemize konuşan davanın Fransız avukatı üç önemli noktaya dikkat çekti
Tarih 9 Ocak 2013’ü gösterdiğinde tüm dünya Fransa’nın başkenti Paris’in göbeğinde bir cinayete tanıklık etti. Üç Kürt kadın siyasetçi Paris’in göbeğinde suikast ile katledildi. Üç Kürt kadın: Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) ve Leyla Şaylemez (Ronahî) idi. Suikast Kürt halkında şok etkisi yaratırken, tam da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet heyetleri arasında başlayan görüşmelere yani çözüm sürecine denk geldi. 3 Kürt siyasetçi Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda susturuculu silahla başından vurularak katledildi. Aradan 8 yıl geçmesine rağmen cinayetler aydınlatılmazken tek sanık olan tetikçi Kaynak kod adlı Ömer Güney ise tutuklu bulunduğu cezaevinde 17 Aralık 2016’da 34 yaşında hastalığı sonucu öldüğü iddia edildi.
8 yıldır karanlıkta
Katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez için 17 Ocak 2013’te Diyarbakır’da büyük bir kitleyle cenaze töreni yapıldı. 3 kadının cenazesi, kadınların omzunda taşındı. Ardından Sakine Cansız Dersim’de, Fidan Doğan Maraş Elbistan’da, Leyla Şaylemez de Mersin’de toprağa verildi. Ve aradan 8 yıl geçmesine rağmen Kürt halkının ve ailelerin adalet arayışı hâlâ devam ediyor.
Tam da çözüm sürecinde
Suikastin ardından olaya ilişkin bilgi ve belgeler süreç içinde ortaya çıkmaya başladı. Cinayetler, İmralı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Türk devletinin görüşmeleri yani çözüm sürecine denk getirildi. Türk ve bazı Fransız kaynaklar, hedef şaşırtmayı denedi ve cinayetlerin bir “iç hesaplaşma” olduğuna inandırmaya çalıştı ancak tutmadı. Tetikçi Ömer Güney’in cinayeti çok önceden planladığı ortaya çıkarken, MİT ile ilişkisine dair belgeler, suikast emri olduğu belirtilen gizli ibareli belgeler ve ses kayıtları basına yansıdı. PKK Lideri Öcalan, bu suikasti kendisine yönelik olarak değerlendirdiğini çözüm sürecindeki görüşmelerde dile getirmişti.
Heyette yer alan kişi mi?
Katliamdan 1 yıl sonra yani 12 Ocak 2014’te internet üzerinden bir ses kaydı sızdırıldı. Ses kaydında tetikçi Güney ve MİT üyeleri olduğu iddia edilen kişiler arasında cinayet planları tartışılıyordu. İki gün sonra, 14 Ocak’ta bu kez Kasım 2012’de imzalanmış olan gizli ibareli “arz belgesi” ortaya çıktı.
PKK’nin Federe Kürdistan’da esir aldığı iki üst düzey MİT yetkilisinin, suikaste dair ifadeleri de basında yer aldı. 10 Ocak 2018’de basına yansıyan ifadelere göre ise suikastte önemli rol oynayan kişi, aynı zamanda PKK Lideri Öcalan ve PKK ile görüşmelerde bulunan devlet heyetinde yer alıyordu. Söz konusu kişinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yardımcısı olduğu da iddia ediliyordu. Basına yansıyan MİT yetkililerinin ifadelerine göre suikast emri içerdiği belirtilen gizli ibareli belgede ismi yer alan üç kişi de daha sonra terfi aldı. İki MİT yetkilisi ayrıca Ömer Güney ile Ankara’da bir otelde görüşmelerin gerçekleştiğini, Güney’in uçak biletinin MİT’e bağlı bir acente tarafından karşılandığını söylüyordu. Güney’in suikast öncesi Ankara’ya geldiği uçak biletleri ile ortaya çıkmıştı. İddialara göre bu görüşmelerde suikast planlaması yapıldı.
Örtme çabası
Suikaste ilişkin Fransa’daki soruşturmanın, cinayeti aydınlatmaktan çok örtmeye dönük olduğu eleştirileri yapılırken, Ankara’da açılan suikast soruşturmasından ise o tarihten bu yana ses çıkmıyor. Soruşturma sürecinde Fransız yargısının tutumu da tepki çekti. Tetikçi Güney 8 gün sonra tutuklandı. Güney’in evine yapılan ilk baskında tutanak tutulmadı. Evde bulunan cep telefonları alınmadı. Tetikçinin arabasında bulunan kuru temizleme fişi de dikkate alınmadı.
Aileler konuştu
Dava sürecine ilişkin gazetemize konuşan Sakine Cansız’ın kardeşi Metin Cansız, “Nihayet Fransa 2 yıl sonra yeniden dava açılması yönünde karar verdi. Fransız yargısı bir sorgu hakimi atadı. Fakat salgından dolayı çok fazla bilgi sahibi değiliz. Sorgu hakimi 2 kez ailelerle görüşmek istedi bilgilendirmek açısından, ikisi de bu pandemi dolayısıyla iptal edilmek zorunda kaldı” dedi.
Birinci sorumlu Fransa
Yeniden dava açılmasının önemli bir gelişme olduğunu dile getiren kardeş Cansız, “Fransa’da defalarca bu tür katliamlar yapılmış, çeşitli başka ülkelerin politik insanları katledilmiş. Davalar örtbas edilmiş. İlk defa bu dava mahkeme önüne geldi. Bu durum hem biz aileleri hem de bu katliamlara maruz kalmış kişilerin ailelerini ve politik çevreleri umutlandırmıştı. O gözle bakıyorduk fakat ne yazık ki bu davayı da bir noktadan sonra kararttılar. Biz zaten aileleri olarak katilleri, kimlerin yaptırdığını, kimlerin yaptırmış olabileceğini tahmin ediyoruz ve biliyoruz. Bir suçlu aramıyoruz aslında sadece davanın bir adalet yanını arıyoruz. Bunda biraz umutluyduk fakat görülüyor ki bu işte Fransa başından itibaren birinci derece sorumlu” diye vurguladı.
Fransa zorlandı
Fransa’nın katliama göz yumduğunun altını çizen kardeş Cansız, “Katliamı Türkiye istihbaratı veya devleti yaptırmış olabilir fakat Fransa göz yumdu. Engellemedi, onun ötesine gidiyorum. Katliamdan sonra en azından cinayeti aydınlatabilirdi ama kararttı. O yüzden Fransa’yı öyle ya da böyle katliam ile ilişkilendiriyoruz. Fransa’da 50-60 yıldır çeşitli siyasal cinayetler işleniyor fakat ilk defa bir cinayette bu kadar zorlanıyor. Zorluyor çünkü bu diğer cinayetler gibi sahipsiz bırakılmadı, en büyük avantajı buydu. Sahiplenildi. Sahiplenildikçe de Fransa kısmen de olsa geri adım atarak soruşturmayı bir noktaya kadar götürdü” diye belirtti.
Aynı zamanda kadın cinayetiydi
İlk davayı soruşturan hakim ile kurdukları diyalogları da paylaşan kardeş Cansız, “Daha önceki sorgu hakiminden şu şikâyetleri çok duyduk. Zaman zaman bize şu cümleyi çok sık kullanıyordu: ‘Siz sanıyor musunuz bu kadar kolaydır. Ben bu davayla ilgili bırakın Türk devletinden, Almanya devletinden veya Hollanda istihbaratından kendi polisimden bile bazen bilgi almakta zorlanıyorum. Ya da bir şey yakalıyorum onun peşine giderken bir yerde önüme bir duvar çıkıyor, duvara toslayıp geri dönmek zorunda kalıyorum.’ Bunları çok açık ve net bir şekilde söylüyordu. Bu siyasal cinayetin yanı sıra bir kadın cinayetiydi. Sorgu hakiminin kadın olması bir avantajdı. 3 kadın katledilmişti, o da çok iyi niyetle bunu çözebileceğine inanıyordu belki ama kararttı” dedi.
Katil olay yerinde!
Cinayeti önceden planlayan tetikçi Ömer Güney, gün ortasında Sakine Cansız ve Leyla Şaylemez binadan çıkmaya hazırlanırken büroya girer. Cansız’ın arkasında duran tetikçi Güney, ateş etmeye başlar. 7.65 kalibrelik tabanca kullanan tetikçi Güney, 3 Kürt kadını başından üçer kurşunla katleder. Gün boyunca 3 Kürt siyasetçi kadını arayanlar ulaşamaz. Enformasyon Bürosu aranır ancak hiçbir şekilde yanıt alınamayınca gece saatlerinde büroya giden Kürtler, 3 kadının cansız bedeni ile karşılaşır. Tetikçi Güney ise silahından ve yanına aldığı Sakine Cansız’ın el çantasından kurtulmuş, kıyafetlerini temizlemiştir. Olay yerine giden ilk kişiler arasında da Güney de yer alıyordur. 10 Ocak’ta Kürtler büronun önüne akın eder. Dönemin Fransa İçişleri Bakanı Manuel Vals, 10 Ocak günü saat 09.00’da cinayet yerine geldiğinde “Hiç kuşku yok ki infaz edildiler. Kabul edilemez, ağır bir olay” der. Cumhurbaşkanı François Hollande da suikastı “korkunç” olarak değerlendirmiş ardından Doğan’ı bizzat tanıdığını söylemiştir. Ancak ilk söylemler unutulur ve cinayetler ise hâlâ aydınlatılmayı bekler.
O çocuksu heyecanı…
Sakine Cansız, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde en ağır işkencelere uğramış ve işkenceci olarak nam salmış Esat Oktay Yıldıran’a boyun eğmeyen biri olarak hafızalara kazınmıştı. Sakine Cansız’ı kardeşi Metin Cansız, dik duruşundan taviz vermeyen bir kadın olarak tanımlıyor. Kardeş Cansız, “Ben Sakine’nin bir küçüğüyüm. Benim hem ablamdı hem yoldaşımdı. 8 yıl onunla aynı cezaevinde birlikte kaldık. Yine hayatımın birçok alanında hep vardı. Sakine’yi bir şeyle izah etmek gerçekten çok zor, onu tanımak gerekiyor. Onu tanıyan tüm arkadaşları bunu söylerler. En önemli özelliği bana göre o çocuksu duygusu, o çocuksu heyecanını hiçbir zaman yitirmedi. O çocuksu sevinci, umudu, hayalleri hep vardı” diyor.
Umuttu, yoldaştı, sevgiydi…
Sakine Cansız’ı anlatırken yaşadıklarından örnekler veren kardeş Cansız, “Biz Diyarbakır’da yargılanırken Diyarbakır Cezaevi’nde yattık ve 80 döneminin en ağır işkencelerini yaşıyorduk. Bizim koğuşumuzda, yargılandığımız grupta ciddi itirafçılar çıktı. Neredeyse o dönem, o grubun içerisindeki tanınan bütün isimler işte Şahin Dönmez, Ali Gündüz, Erol Değirmenci, Yıldırım Merkit ve benzerleri yani hepsi o gruptan çıkmışlardı. Ve biz de büyük bir umutsuzluğa kapılmıştık. Ama her mahkemeye gittiğimizde Sakine’yi her gördüğümüzde bir bakışı, bir cümlesi ya da mahkeme heyetine bir haykırışı bize tekrar umut veriyordu. Kendimize gelmemizi sağlıyordu. Sakine umutsuz olduğumuz bir yerde umuttu, sevgisizliğin olduğu yerde sevgiydi, yoldaşsızlığın olduğu yerde yoldaştı, gerçek bir yoldaştı” diyor.
Bu kayba herkes üzüldü
Sakine Cansız’ı kelimelere sığdıramadığını anlatan kardeş Cansız, “Çok farklıydı gerçekten. Sakinelerin şehadetinden sonra onu ağır bir kayıp olarak gördük fakat onun sahiplenilmesi Sakine’nin nasıl bir insan olduğuyla ilgiliydi. Şunu çok net gördüm. İnsanlar cidden üzüldüler, ağladılar fakat herhangi birini kaybetmişler gibi değil; kızlarını, çocuklarını, ablalarını kaybetmişler gibi. Gerçekten kaybetmişlerdi, öyle üzüldüler, ağladılar, sahiplendiler. Bu ondaki o yapıyı çok net gösteriyor. Her ölüm acıdır, her insana insanlar üzülür, ağlar ama Sakine’ye bir başka üzüldüler” diyor.
Yeni dava süreci
İlk dava sadece Güney’in ceza almasıyla kapatıldı ancak yeni bir dava açılması için uzun süren çaba sonuç verdi ve yeni bir soruşturma başladı. Ancak küresel salgın bu sürecin de aksamasına neden oldu. Gazetemize konuşan dava avukatlarından Jean-Louis Malterre, “İlk soruşturma süreci Ağustos 2015 tarihinde bitirildi, Ömer Güney’in hasta olduğu bilindiği halde mahkeme tarihi tutuklanmasından bir buçuk yıl sonra, yani 2017 yılının Ocak ayı için belirlenmişti. Elbette Güney’in ölümü hukuki prosedürü durdurdu. Fakat hemen Şubat 2017 yılında yeni bir şikâyette bulunduk. İlk etapta şikâyetimiz kayda alınmadı. Mart 2018 yılında tekrardan bu başvurumuzu yeniledik. Haziran 2019 yılında itibaren bir soruşturma hakimi belirlendi. Enteresan olan nokta, anti-terörist bir hakimin belirlenmesidir. Bu da olayın terörist karakterini çok açık bir şekilde açığa çıkarıyor. Bu davanın önemi, azmettiricilerin, planlayıcıların ve varsa ortaklarının nerede olursalar olsunlar yargılanmasını önünü açma yönündeki özelliğidir” dedi.
Umutlar 3 noktaya dayanıyor
Söz konusu yeni prosedürdeki umutlarının 3 noktaya dayandığını söyleyen Av. Malterre, “Birincisi Fransa’daki teknoloji alanındaki gelişmeler önemlidir. Bu anlamda birinci dosyada var olan telefon kayıtları ve ayrıyeten bizim yeni ilave ettiğimiz kimi bilgilerdir. Yine Fransa’da ve yurt dışında elde edilen telefon kayıtlarının söz konusu yeni teknolojiyle daha derinlikli bir incelemesinin yapılmasıdır. İkinci noktaysa Fransız yargısının, Avrupa ve özel olarak da Belçika ve Almanya’daki yaşanan benzer özelliklere sahip olan olaylardan kaynaklı yakın bir çalışma halinde olmasıdır. Üçüncü nokta ise Kürdistan Enformasyon Bürosu’nun istihbarat birimlerinin denetimi altında olduğunu bilmemizdir. Bu çerçevede Fransız istihbarat birimlerinin üç cinayet hakkında bildiğimizin çok üstünde bilgiye sahip olduğunu düşünüyoruz” diye vurguladı.
Süreç tekrar başlamalı
Küresel salgının dava sürecini de etkilediğini belirten Av. Malterre, “2016’dan bu yana jeopolitik alandaki değişikliklerin soruşturma hakimi tarafından hükümete yöneltilecek soruları devlet sırrı adı altında cevapsız bırakmamasını ümit ediyoruz. Bu 3 noktanın önemli olduğunu düşünüyorum ve maalesef Covid-19 krizi her şeyi durdurdu. Dosya bir nevi pandemiden kaynaklı bloke olmuştu. Hukuki prosedürün tekrardan başlaması gerekiyor” dedi.
9 Ocak 2021 – https://yeniyasamgazetesi3.com/aslinda-cozulmus-bir-cinayet/