Gülcan Dereli/Yeni Yaşam
Av. Gülizar Tuncer infaz düzenlemesini gazetemize değerlendirdi. Düzenlemenin eskisinde de beter olduğunu belirten Tuncer’e göre, ‘fırsatçılığın ötesinde planlı bir adım’ atılıyor
AKP’nin Meclis’e getirdiği infaz düzenlemesi günlerdir tartışma konusu. Bu yasa tasarısının da aslında koronayla bir alakasının olmadığı ve daha önceden hazırlanmış planlı programlı olduğu değerlendirmesi yapılıyor. Düzenleme ile mevcut uygulamalardan daha geri ağırlaştıran infaz koşulları getiriliyor. Cezaevlerinde bulunan siyasilerin özel hedef alındığı da yorumlardan biri. Bu düzenlemeyi ve konunun her boyutunu yıllardır siyasi tutuklular ve hasta tutukların durumuyla ilgilenen Avukat Gülizar Tuncer ile konuştuk.
İktidar infaz düzenlemesi ile ne amaçlıyor? Gerçekten iddia ettiği gibi cezaevindeki olası büyük felaketin önüne mi geçmek istiyor yoksa sadece göstermelik bir düzenleme mi yapmak istiyor? Çocuğa yönelik cinsel saldırı suçluları bırakılacak ama siyasi tutuklular ve ağır hasta tutuklular cezavinde kalacak. Bunu nasıl yorumlamak gerekir?
Öncelikle AKP-MHP ortaklığıyla hazırlanıp Meclis’e getirilen ve 11 ayrı yasada değişiklik öngören bu yargı paketinin koronavirüs salgınıyla bir ilgisinin olmadığını görmemiz gerekiyor. Aynı şekilde, Adalet Komisyonu’nda kabul edilip Meclis Genel Kurulu’nda günlerdir tartışılan ve infaz düzenlemesinde değişiklik öngören 70 maddelik kanun teklifi de uzunca bir süredir üzerinde çalıştıkları bir kısmi af tasarısıydı ve koronavirüs salgınının hapishanelerde yaratacağı olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak gibi bir amaçla hazırlanmadı.
Öyle olsaydı bu kadar zaman beklemeksizin, öncelikle ağır hasta mahpuslar, yaşlılar, 0-6 yaş grubu çocuklarıyla beraber cezaevinde yaşamak zorunda kalan anneler ve hamile kadınlar derhal serbest bırakılır, geride kalan mahpuslar için de vakit geçirmeksizin infaz düzenlemesinde değişiklik yaparlardı. Yargılamaları devam etmekte olan tutukluların adli kontrolle, hükümlülerin de denetimli serbestlik, infazda indirim veya infaz ertelemesiyle serbest bırakılmalarının sağlanması çok zor bir iş değildir.
Amaç gerçekten bu salgın hastalığın hapishanelerde yaratacağı olası yıkımı engellemek olsaydı, öncelikle virüsün en çok etkileyeceği ağır hasta mahpusları, bu koşullarda yeni bir rapor almaya ihtiyaç duyulmaksızın, infaz kurumlarındaki sağlık dosyalarında yer alan raporlara dayanılarak serbest bırakırlardı. Ancak herkes gördü ki ne acilen yapılması gereken böyle bir uygulamaya gidildi ne de infaz düzenlemesinde en çok etkilenecek kesimlere öncelik verildi. Onların derdi başlangıçtan beri eski ülkücü artığı mafya örgütlenmelerini, uyuşturucu tacirlerini, dolandırıcıları, tefecileri bırakmak, halka karşı işlenen suçlar ile kadına, çocuğa yönelik cinsel istismar ve şiddet içeren suçları da son anda tasarıya ekleyerek hapishaneleri boşaltmak ve gelecek yeni siyasi mahpuslara yer açmaktı.
İktidar yeni getirdiği düzenleme ile siyasi tutukların bırakmasına engel olduğu gibi disiplin cezalarını arttırıyor. Bu ne anlama geliyor?
Bu yüzden hazırlanan tasarı hiçbir zaman siyasi mahpusları kapsamadığı gibi bu haliyle siyasi mahpusların infaz koşullarını daha da ağırlaştırmakta ve infaz süresini de uzatmaktadır ki pek çok insan bu nedenle cezaevinden hiç çıkamayacaktır.
Yeni düzenlemeyle birlikte infaz indirimi, erteleme ve denetimli serbestlik konularında ayrımcılık yapılıyor olmanın da ötesinde şartla tahliye konusunda yapılan değişiklikle, siyasi mahpusların şimdiye kadar zaten çok uzun olan ¾’lük süreyi yatmış olmalarına rağmen bihakkın süreye kadar cezaevinde kalmaları sağlanmış olacak. Şimdiye kadarki süreçte zaten 5275 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun hükümleri gereğince “gereksiz yere slogan atmak”, “gereksiz yere marş söylemek” gibi cezaevinde her şeyin “suç” olarak değerlendirildiği ve disiplin cezalarına tabi tutulduğu filler için verilen haberleşme yasağı gibi cezalarla ilgili 1 veya 3 aylık süreler bitmeden serbest bırakılmayan mahpuslar artık bu süreler bitse de “iyi halli” olmadıkları gerekçesiyle hiç bırakılmayacaklar. Eskiden 3 hücre cezası alan mahpusun infazı yanıyordu, şimdiyse herkesin yanabilecek ve şartla tahliyeleri engellenerek infaz süresinin tamamını yatmak zorunda kalacaklar ki bu süre onlarca yıldır cezaevinde olan pek çok mahpusun ömrüne yetmeyecek.
Koşullu salıverme denetimli serbestlikten yararlanma koşullarını belirleyecek “İdare ve Gözlem Kurulları” ile bugün önüne geleni tutuklamaktan çekinmeyen AKP kadrolu sulh ceza yargıçları gibi süper yetkilerle donatılmış infaz yargıçlarını devreye sokarak infazları yakacaklar. Üstelik “iyi hal” değerlendirmesinde bulunurken eskiden olduğu gibi cezaevindeki davranışları değil, cezaevi dışındaki hastanedeki, hapishanedeki tavır ve davranışları da dikkate alınacak. Yani duruşmada siyasi savunma yapmak, hastanede kelepçeli uygulamaya karşı çıkmak gibi tutumları da dikkate alarak infazları yakmak için canla başla çalışacak bu kurullar ve infaz hakimliği kararına karşı ağır ceza mahkemesine yapılacak itiraz yalnızca “usul ve yasaya uygundur” denilerek reddedilecektir.
İnfaz düzenlemesine dair iktidarın virüsü fırsata çevirdiğine yönelik eleştiriler de yapılıyor. İktidar siyasi tutuklar için nasıl bir yol izliyor?
Böylelikle mevcut rejimin karakterine uygun biçimde, ölümcül bir hastalıkta dahi kendi ölümcül politikalarını, düşmanlıklarını ortaya koymaktan çekinmeyeceklerini, hatta eskisinden daha ağır şartlar ve aleyhe hükümler getirebileceklerini göstermiş oldular. Muhalefet cephesindekilerin bütün iyimserliğine karşın, onlar uzun süredir üzerinde çalıştıkları ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp planladıkları tasarıyı Meclis çoğunluğuyla geçirmekten çekinmeyeceklerdir. Hiç şüphesiz ki bu durum tek başına bir fırsatçılıkla açıklanamayacak denli derinlikli bir stratejiye dayalıdır ve zalimlik içermektedir.
Bugüne kadar siyasi kimliklerinden ideolojik duruşlarından vazgeçirmeye çalıştıkları siyasi mahpusları ancak kendilerine dayatılan eğitim ve iyileştirme programlarına rıza gösterdikleri ve “iyi halli” oldukları takdirde serbest bırakabileceklerini söylüyorlar. Siyasi mahpusları rehabilite edilmesi gereken toplum dışı hasta kişilikler olarak değerlendiren 5275 Sayılı İnfaz Yasası’nın tretman uygulamalarını dahi yetersiz bularak yenilerini ekliyorlar. Örneğin siyasi mahpuslar için hayati derecede önem taşıyan muhalif yayınların verilmemesine ilişkin keyfi ve fiili engellemeleri artık yasallaştırıyorlar. Basın İlan Kurumu’ndan ilan ve reklam alma kriterine dayalı olarak sınırlama getirilmesi, cezaevlerine bundan sonra bırakalım siyasi dergi ve gazeteleri, eleştirel yayınların bile girememesi demektir. Eskiden de var olan ve mahkeme kararıyla yasaklanmamış, dışarıda serbestçe satılmakla beraber cezaevi idaresince “kurum güvenliğini tehdit eden”, “devlet büyüklerine hakaret eden” “müstehcen olan” gibi her yana çekilebilecek ifadelerle tek tek kararlar alınıp mahpuslara verilmeyen yayınlar için artık toptan çözüm getirmiş olacaklar.
Sonuç olarak, bu zamana kadarki süreçte iktidar gücünü en acımasızca kullandıkları, insanlık dışı, onur kırıcı uygulamalarla şiddetin en yoğun olarak uygulandığı hapishaneleri, siyasi mahpuslar için yaşanmaz yerler haline getirmek istiyorlar.
İktidar önüne geleni ‘örgüt üyesi’ olmakla itham ediyor. Binlerce böyle gerekçelerle tutuklanan insan var. Burada büyük haksızlık yok mu?
Bütün bunların dışında, TCK 220. Madde’de yapılacak değişikliklerle, zaten hiçbir hukuki kriter içermeyen, muğlak düzenlemeye dayanılarak mahkemelerin büyük bir keyfilikle binlerce insanı cezalandırdığı “örgüte üye olmamakla beraber örgüt üyesi” suçuyla ilgili cezanın alt ve üst sınırının artırılması, denetimli serbestlikte mutlak surette cezaevinde belirli bir süre infazın şart koşulması, cumhurbaşkanına hakaret suçu gibi basit sosyal medya paylaşımlarında bulunanlara yönelik bir tehdit ve gözdağı olmanın ötesinde, eskiden olmayan pek çok ağırlaştırıcı hükmü kalıcı hale getirecektir.
Ancak infaz yasa tasarısı tartışılırken ve ayrımcı düzenlemelerin eşitliğe aykırılığı vurgulanırken muhalif yapıdaki pek çok parti, kurum ve kuruluş sürekli olarak siyasi mahpusları siyasetçiler, aydınlar, yazarlar, gazeteciler, öğrenciler gibi belli kesimlerle sınırlayıp “şiddete karışmamış olan” veya “düşünce suçlusu” gibi kategorik ayrımlar yapıyorlar ki bunun doğru olmadığını özellikle vurgulamamız gerekiyor. Siyasi suçlar, örgütlenme hakkını ve eylemliliği de içeren tüm siyasi faaliyetleri kapsamaktadır ki mevcut yargı gerçekliğinde zaten hazırlık sürecinden itibaren özel yargılama usulleriyle, hukuka aykırı deliller ve gizli tanık ifadeleriyle haksız, hukuksuz yargılamalara ve ağır cezalara mahkum edilen mahpuslar arasında böylesi bir ayrım yapılmaması gerekir.
9 Nisan 2020 Persembe – https://yeniyasamgazetesi3.com/av-tuncer-eskisinden-de-beter/