Aksaray’da geçtiğimiz haftalarda otizmli çocukların maruz kaldığı insanlık dışı uygulamaları ve otizmlilere karşı toplumun ön yargılarını değerlendiren Burak Acerakis, Türkiye’de ayrımcılığın yeni olmadığını söyledi. Öğretmen Sinemis İğrek ise çok sayıda öteleme hikayesi olduğunu kaydetti
İnsanlık bilinmeyen şeylerden korkarmış, üstelik tarih boyu. Bilinmeyen ve ussal yöntemlerle çözemediği şeylerden korkarmış. Aradan yüzyıllar geçmiş, bazı hayvanlar yok olmuş, bazıları evrimleşerek yaşamış, binalar dikilmiş, teknoloji çığırlar açmış değişmemiş bir duygu: Korku. Bazen Ahmet’ten korkmuşlar Mehmet’i seviyor diye, bazen erkek şiddetine meydan bırakmamış kendi yaşamını elinde tutmuş Ayşe’den korkmuşlar, bazen anadilinde şarkı söylediği için Heval’den korkmuşlar. Yine geçen günlerde Aksaray’da bir korku peyda olmuş.
Bu kez otizmli çocuklardan korkmuşlar (!) bu yazıda gündemimiz korku (!) değil otizm. Otizmli bireylerin öğretmeni olarak meseleyi korkuyla ilişkilendirmek istedim fakat biliyorum ki dışlanmanın, hor görülmenin ve ötelenmenin nedeni tek başına korku değil. Toplumun dayattığı mükemmel beden algısı da değil. Okullarında otizmli çocuk görmek istemeyen kalabalık bir gurüh veli, herkesin gözü önünde otizmlilere ‘sizi istemiyoruz’ dedi. Bağırdı, isyan etti, kötülük ve cahillik örgütlendi. Okul müdürü oysa ki önlem almıştı. Normal geliştiği iddia edilen öğrenciler ile otizmliler aynı anda tenefüse çıkmıyordu, okullarına başka kapıdan giriliyordu. Ölüm gösterip sıtmaya razı gösterilmişti. Olay sosyal medya kanalıyla ‘görünür’ olunca ülkenin Milli Eğitim bakanı değişmeyen bir açıklama yaptı: Üzücü ve münferit bir olay. Sinem İğrek
Aksaray’da bulunan Merkez Mehmetçik İlkokulu’nda veliler, okulda eğitim gören otizmli öğrencilerin sınıflarının kapatılmasını talep etti. Bununla da yetinmeyen ve okulun çıkış saatinde bir araya gelen veliler, otizmli çocukları yuhaladı. İşte geçtiğimiz hafta yaşanan bu olayın ardından yetkililerin açıklamaları da velilerin pratiğini geride bırakmadı. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ‘münferit bir olay’ diye tanımlarken, Meclis Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim Bozuklukları Araştırma Komisyonu’nun Başkanı Kemal Çelik ise yasa önerisi yapacaklarını açıklamakla yetindi.
Biz de Yeni Yaşam gazetesi olarak özel gereksinim duyan çocuklara öğretmenlik yapan Sinemis İğrek, dowm sendromlu çocuğu ile yaşam mücadelesini yakından takip ettiğimiz Burak Acerakis, HDP Milletvekili Engelli Komisyonu Başkanı Musa Piroğlu ve Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) üyesi Uzm. Psikolog Masum Aydın ile konunun tüm boyutlarını ayrı ayrı konuştuk.
Binlerce öteleme öyküsü var
Otizmli çocuklara yapılanları cahillik ve kötülük olarak tanımlayan ve tepki gösteren öğretmen Sinemis İğrek şöyle konuştu: “Konunun içinde olanlar bilirler ki bunun gibi basına yayılmayan binlerce öteleme ve ayrıştırma öyküleri var. Herhangi otizmli bir çocuk ebeveynine sorarsanız hayatlarının en az bir bölümünde istenmediler. Bazen okul bulamadılar, bazen kapılarını çalacak komşularını, bazen yakınlarını ve akrabalarını bulamadılar…” Otizmlilerin varlığının öncelikle kabul edilmesinin elzem olduğuna dikkat çeken İğrek, “Otizmliler diğer tüm çocuklar gibi eğitim ve öğretim görme hakkına, öğretmenlerine ulaşma hakkına, sınıf hakkına, defter hakkına… Var olma hakkına sahiptir” dedi.
Sistemin hep aynı tip insanlar yaratma derdinde olduğunun altını çizen İğrek, “Aynı hayallere sahip olmamız isteniyor. Ben yaşanan bu vicdansızlık ve kötülük görüntülerini böyle yorumluyorum. Böyle yorumlamasam nefes alamam. Otizm başka bir dünya mümkün inancını besleyen bir karakter özelliği. Bir eksiklik, bir noksanlık ya da başka bir şey değil, olsa ne yazar?” dedi.
Koşulsuz sevgi
Otizmli bireylerin iletişim kurma kanalının çoğunlukla normal gelişim gösteren bireylerden daha farklı olduğunu dile getiren İğrek, şöyle devam etti: “Cahillik kol gezmeseydi daha mutlu olabilirdik, kim bilir ama biz toplumsal bir varlık olarak değiştirmeyi ve dönüştürmeyi severiz. Değişim ve dönüşüm demişken, değiştirmeyi ve dönüştürmeyi sürecine dahil eden en özel alanlardan biridir otizm. Her gün mücadele etmek zorunda kaldıkları bir karmaşada yaşıyor otizmliler. Çevreden gelen sesler, gürültüler, bir sonraki adımının ne olacağı bilinmezliği. Bizim zorlanmadan yaptığımız tanımlamalar, sözler ve deyimler otizm için karmaşık çok karmaşık. Otizmli çocukların hayatları bir karmaşanın içinde var olmaksa eğer; Aksaray’ın, toplumun ya da insanlığın yarattığı durumu nasıl anlatmalı. Benim çocuklarım için yarattığım bir dil var. Koşulsuz sevgi dili. Lütfen sen de dene. Açılacaksın.”
Bağımlılık ilişkisi ve sadaka kültürü!
HDP Milletvekili Musa Piroğlu, “AKP’nin iktidara geldiği günden bu güne engellilere yönelik yürüttüğü siyaset aslında bir bağımlılık siyasetidir. Bağımlılık denecek hareket noktası ise engellilerin sosyal ve ekonomik toplumsal hayata katılmasının engellenmesi ve onlara sadaka maabında bir takım paralarla sürdürmeye devam etmesi yönündedir” dedi. Bazı okullarda asansör ve benzeri şeylerin yapılmasının göz boyamanın ötesine geçmediğine dikkat çeken Piroğlu, “Engellilerin eğitime, istihdama katılımı çok düşük düzeyde, fiziksel olarak engelli olan 6 milyondan fazla insan var. Ne toplumsal hayatın içinde bunları yeterince görebiliyoruz ne de eğitim ve istihdam alanlarında bunları görebiliyoruz. Bunun sorumluluğu da bağımlılık ilişkisi yaratan sadaka kültürü ile yaşamayı zorlayan, buradan besleyen iktidar politikalarıdır. AKP engellilere insanca kendi üretimleri üzerinden özgür bir yaşam imkanı sunmuyor. Onları ailelere ve devlete bağımlı bırakarak bir çeşit yardıma muhtaç halde yaşamlarını devam ettirmelerini sağlayarak bunları ayakta tutuyor” ifadelerini kullandı.
‘Partimiz uğraş içinde’
Devletin engellileri koruyan hiçbir tedbirinin olmadığını belirten Piroğlu, “Ayrımcılık ile ilgili bir yasa çıkardılar. Engellilere yönelik ayrımcılığı ceza kanuna katan ama ona daha sonra niye icap ettiğini bilmediğimiz şekilde nefret faikiyle diye ekleme yaptılar, o günden beri resmi olarak engellilere yönelik hiçbir saldırıya ayrımcılıktan dolayı dava açılamıyor” dedi. Engellilere yönelik fiziksel, cinsel saldırıları hükümetin doğal ve hepsini münferit olarak gördüğünü belirten Piroğlu, “Katliamları, polisin saldırılarını münferit olarak görüyor. Ama ortada çıplak gerçek var. Burada bizim de sorumluluklarımız var. Biz bu alana ilişkin ciddi politikalar üretmek zorundayız. Çözümler üretmek zorundayız. Engellilerin sosyal ve toplumsal yaşama katılmasını sağlayacak. Partimiz bu konuda bir uğraşın içinde. Kayyum atamasalardı yerel yönetimlerimiz de ciddi bir çabanın içine girmişti” ifadelerini kullandı.
Çocuklara etkileri
Otizmli çocuklara yapılanların çocuklar üzerindeki olası etkiye ilişkin konuşan SES üyesi Uzm. psikolog Masum Aydın, “Otizmli bireylerin en temel farklılığı, iletişimi olağandan farklı bir şekilde yaşamalarıdır. Eğer bu farklılık toplum veya iletişimde olduğu kişi tarafından kabul edilir düzeyde algılanmazsa, onların sonsuz bir iletişimsizliğe ve beraberinde birçok davranışsal probleme sürüklenmeleri çok yüksek bir ihtimaldir. Burada söz ettiğim iletişim farklılığı; bir kişiye güvenmeleri biraz zaman alabilir, kendilerini ifade etmekte güçlük çekebilirler, karşı taraftan farklı görünen ama onların duygusal rahatlamalarını sağlayan bir takım tekrarlayıcı davranışları (sürekli bilekten el sallama vb) olabilir. Duygularını karşı tarafa yansıtırken dengelemekte (bir değişiklik karşısında aşırı direnç gösterme vb) güçlük çekebilirler. Bu vb iletişim güçlükleri çeken bireyleri siz toplumdan uzaklaştırdığınızda veya
girdiği ortamları onlar için güvensiz hale getirirseniz onların iletişime dair girişim denemelerini engellemiş olursunuz” dedi.
Çocukların ve ailelerin yalnız bırakılmaması gerektiğine dikkat çeken Aydın, sözlerine şöyle devam etti: “Eğer yeterli destekleyici güç kaynakları olmazsa bunu depresyon, yıkıcı davranışlar (kendine ve başkasına zarar verme vb), içinde bulunduğu topluma olan güven ve aidiyet hissinin yok olması, geleceğe dönük umutsuzluk ve kaygı gibi birçok psikolojik tahribatın olması olasıdır. Otizmli ve diğer farklı gelişen çocukların ailelerinin yapacağı primer ve en önemli şey kendileri gibi ötekileştirilen gruplarla birlikte olmalarıdır. Örgütlülüğün ruh sağlığı açısından en güçlü yöntemlerden biri olduğu ve iyileştirici olduğu artık bilinmektedir.”
Ciddi bir cehalet söz konusu
Burak Acerakis ise “Aksaray’da gerçekleşen vaka ne ilk ne de son” dedi. Sosyal medyanın genişlemesiyle birlikte böyle çirkinliklerin daha hızlı işitildiğini söyleyen Acerakis, “Ne Aksaray’daki vaka ilk, ne Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un yazıp çizdiği üzere münferit bir olay demesi son” diye konuştu. Ortada çok net ve berrak bir yasa olduğuna dikkat çeken Acerakis, “Ve bu yasa diyor ki, bu çocukları eğer bu okullarda kaynaştırma sınıflarında diğer çocuklarla birlikte eğitim alamayacak kadar ağır durumda değillerse ve buna dair raporları var ise yani müsbet anlamda raporları varsa bu çocukları okullara kabul etmek ve bu çocukların eğitim haklarını vermek ve gözetmek zorundasınız. Fakat, otizme dair sadece otizm değil, down sendromu, minimum özel gereksinim duyan çocuklar, bu çocukların sendromlarına dair tanılarına dair insanların cehaleti ile ilgili bir şey bu. Sene 2019-2020’ye giriyoruz hala otizmli çocuklarla ilgili farkındalık günlerinde down sendromlu çocuk fotoğrafı kullanan insanlar var. Üstelik bunlar eğitimci, idareci vs. Öncelikle asıl sorun cehalet, çok ciddi bir cehalet söz konusu” ifadelerini kullandı.
Bulaşıcı sananlar var
Devletin görevini yerine getirmediğini belirten Acerakis, “İnsanlar bilmedikleri ve tanımadıkları şeylerden korkar. Bu bir insan refleksidir. Fakat o insanları eğitmek, o insanları bilinçlendirmek devletin görevi. Devlet görevini hiçbir manada yapmadığı için bu cehalet kara bir virüs gibi dalga dalga yayılıyor. Çünkü zannediyorlar ki otizm bulaşıcı bir hastalık, mübala etmiyorum hala böyle zannedenler var. Farklı olanı hiçbir şekilde kabullenmemek zaten ciddi bir geleneksel virüs Türkiye’de” dedi.
Türkiye’de ayrımcılığın yeni olmadığını belirten Acerakis, “Birçok okulda idareciler otizmli çocukları sınıflarına kabul etmek istemiyorlar. Oysa yasa gereği bir veli ben çocuğumun sınıfında otizmli istemiyorum dediğinde o zaman buyurun kendinize başka okul bakın diyebilmeli, bunu diyebilecek idareciler geldiğinde bir şeyler değişebilecek” dedi.
Eğitimde kaynaştırma sistemine dikkat çeken Acerakis şöyle devam etti: “Bu çocuklar nasıl eğitim görmeli? Tabi ki aslında bütün dünyada genel geçer sistem şu kaynaştırma sistemi. Kaynaştırma sistemi çünkü hem otizmli çocuklar, hem down sendromlu çocuklar için rol modeller çok önemli. Yani kalemi nasıl tutacakları, yemek yerken kaşığı nasıl tutacakları, nasıl yürüyüp koşacağına varıncaya kadar. Bunları ancak ve ancak diğer çocuklardan görerek öğreniyorlar. Yani rol modeller çok çok önemli. O çocuklarla birlikte yetişmeleri, birlikte öğrenim görmeleri bu yüzden önemli. Diğer çocuklar içinde önemli çünkü niçin özel gereksinimli çocuklarla birlikte yetişen ve onlarla birlikte eğitim alan çocuklar ilerleyen yaşlarda dışarıda sokakta karşılaştıklarında bu çocuklara öcü gibi bakmıyorlar. Garipsemiyorlar ve dahası işte o çocuklar idareci olduklarında kaynaştırma sınıflarında bizim çocuklarımızla birlikte büyüyen çocuklar idareci olduklarında, kamu yöneticisi olduklarında işte bu Aksaray’daki ve benzeri ilkellikleri yaşamıyor olacağız.”
4 bin kişi atama bekliyor
Öncelikle özel gereksinimli çocukların her birine gölge öğretmenin atanması gerektiğini dile getiren Acerakis, “Sistem bütün Avrupa’da şudur: Okul çocuğu kabul eder. Eğer çocuğun öğrenim hızında herhangi bir problem varsa, diğer çocukların da etkilenmemesi için, diğer çocuklarla bir senkron sağlayabilmesi için bir gölge öğretmen atar direk çocuğa. Ve bu gölge öğretmenle birlikte çocuk bir senkron sağlar. Gölge öğretmen meselesi Türkiye’de başlı başına bir kangren zaten, ciddi bir açık var.
Hala bekleyen 4 bin küsür atama var. Bu atamalar yapılmıyor. Benim özellikle sürekli altını çizdiğim konuşma terapisti özellikle down sendromlu çocuklar büyük bir problem çünkü down sendromlu bir çocuk konuşamazsa eğitim göremez, ilerleyemez, bağımsız bir birey olamaz. Hala devlet kadrosunda yasal olarak istihdam edilen dil ve konuşma terapisti sayısına bakın. Ciddi rakam veriyorum 98 eğitimci. 98 yani bu hakikaten şaka gibi bir şey. Yeni mezunların da atamalarını bir an önce gerçekleştirmesi gerekiyor. Almanya’da özel gereksinim duyan çocuklarla ilgili bir kere ilk önce devletin aştığı mevzu bu gölge öğretmen meselesi. Yani Almanya sosyal bir devlet olduğu için özel gereksinimli bireylere dair zaten son derece ciddi yasaları ve düzenlemeleri de var. Türkiye’de de var, işin ilginç tarafı ama uygulanmıyor.
27 Kasım 2019 – https://yeniyasamgazetesi3.com/ayrimcilik-turkiyede-geleneksel-virus/