Birbirimizin kolu, bacağı ve gözleri olduk

Mahmut Oktay adında bir arkadaşımızın buraya getirildiğini duyduk. Tek başına bir koğuşa koymuşlardı. Mahmut arkadaş tamamen yatağa bağımlı olmanın yanı sıra çenesi, damağı ve dişleri aldığı yaradan dolayı parçalandığı için konuşamıyordu. Sürekli bir uğraş halindeydik. Bu çabalarımız buranın 1. Müdürü olan Yusuf Kafadar’ı kızdırmıştı…

Kuşkusuz sağlık durumlarımız birçok konuda zorlanmamıza neden oluyor. Ancak bizi ayakta tutan yaşamı güzel ve anlamlı kılan şey bir arada olmamız. Her şeye rağmen eğer hala ‘yürüyebiliyorsak’ bunu güçlü yoldaşlık ve dayanışmamıza borçluyuz. Çünkü biz birbirimizin yüreği ve beyni olmayı başarabildiğimiz için birbirimizin kolu, bacağı ve gözleri olabiliyoruz.

Şu anda beni en çok zorlayan Serdal arkadaşın kırılan platini ve yaşadığı ağrıların bir çözüme kavuşturulmaması. Diğeri de her an kötü bir durumla karşılaşacağımı düşündüğüm Abdulkadir arkadaşın sağlık durumunun çok kritik olmasıdır. Bu bana derin acılar yaşatıyor. Ama bu pervasız zihniyete karşı direnenlerin olduğunu görüyor, gücümüzü de bunlardan alıyoruz.

Hasta tutsakların cezaevi günlüğü -4

Onlar bir yandan bedenlerinin zorluklarıyla, ağrı ve sancılarıyla boğuşurken, bir yandan da cezaevlerindeki eziyet dolu koşullarla, kasıtlı uygulamalarla savaşıyor. Hasta tutsakları işte en çok bedenlerindeki yaralarla boğuşurken cezaevlerinin dayattığı bu koşullar zorluyor. Metris R Tipi’nde tutulan tekerlekli sandalyeye bağlı ve 40 kiloya düşmüş Abdulkadir Kuday, yine tekerlekli sandalyede yaşamını sürdüren Serdal Yıldırım ve iki eli olmayan Ergin Aktaş’ın yaşadıkları, tüm hasta tutsakların yaşadıklarının özeti gibi. Onları, yalnızca yoldaşlıkları, inandıkları, irade ve bilinçleri ayakta tutuyor. Ergin Aktaş’ın kaleminden dökülenler işte bu gerçeği anlatır…

‘Karantina işkencesi’

“O zaman pandemi vardı ve bu nedenle hastaneye giden herkesi dönüşte 15 gün karantinada tutuyorlardı. Bu genel bir uygulamaydı. Biz de karantina uygulaması nedeniyle ayrı yerlerde tutulmamak için hastane sevklerimizi aynı güne denk getiriyor ve o zamanki görevli doktor, özgün durumumuzu bildiği için bu konuda bize yardımcı oluyordu. Bir gün bizi ayrı ayrı sevke götürdüler ve karantinayı bizi birbirimizden ayırmak için kullandılar. Bazen karantina süresinin bitimine 1-2 gün kala bizi tekrar ayrı ayrı hastaneye sevk edip, karantinaya alıyorlardı. Karantina koğuşları hijyen açısından çok kötüydü ve bizim tek başımıza oraları her seferinde az da olsa kalınabilir yapmak için yoğun bir çaba sarf etmemiz gerekiyordu. Ayrıca oluşturmaya çalıştığımız ve birlikteyken kurabildiğimiz düzen, her hastaneye gidişimizde önemli oranda bozuluyordu. Bu durumu doktorlarla konuşup, hastane saatlerimizin önceden yapıldığı gibi aynı güne denk getirilmesini istedik ama doktor, ‘bu konuda ancak idareye öneride bulunabileceğini, başka da bir şey yapamayacağını’ belirtti.

‘Hastaneye gitmeme kararı aldık’

“Serdar arkadaş hastalığı nedeniyle idrar yolları enfeksiyonu kaptığından hastaneye gitmesi gerekiyordu. Ayrıca felçli olan hastalar pek çok riskin yanında, sıklıkla böbrekleri iflas etme riski taşıyorlar ve özellikle bu iki nedenden dolayı hastaneye gitmek zorundalar. Benim de akciğerlerimin durumunun takip edilmesi için belli aralıklarla grafik çekimi ve kontrol edilmem gerekiyordu. Ayrıca solunum yolu enfeksiyonları benim durumumda olanlarda normalden daha ağır seyrediyor ve zatürreye daha kolay yakalanabiliyor. Bu nedenlerden dolayı hastane sevklerimiz gerekliydi ama bu karantina durumu hem zorlayıcı hem de kalıcı bir hale dönüşme riski taşıyordu… Bu durum bizim için zorlayıcıydı ve sağlığımızı da olumsuz etkiliyordu. Biz de en son karantina süresini bitirip koğuşa geçtikten sonra hastaneye gitmeme kararı aldık…

‘Mahmut Oktay ağır yaralıydı’

“Yine, bir gün aradan sonra gelip hastane sevki olduğunu söylediklerinde artık hastaneye gitmek istemediğimizi belirttik. Sağlığımıza dikkat ederek pandemi sürecini hastaneye gitmeden geçirebiliriz düşüncesindeydik ama bir süre sonra Serdal arkadaş ağır bir enfeksiyon kaptı, mecburen hastaneye gitmek durumunda kaldı… Serdal arkadaşın 15 günlük karantina süresi tamamlandı ama arkadaşı bulunduğum koğuşa getirmediler. Bu durumu aşmak için çok uğraşıyorduk ama bizi aynı koğuşa almıyorlardı. İçeride ve dışarıda yapılan itirazlar 3 ay sonra sonuç verdi ve biz yine yan yana geldik ama bizi ayrı tutmak için sürekli uğraştılar. Bu sırada Mahmut Oktay adında bir arkadaşımızın buraya getirildiğini duyduk. Tutulduğumuz koğuşlar üç kişilik olduğu için yanımızda bir kişilik yer olduğu halde Mahmut arkadaşı ağır yaralarıyla ve tamamen yatağa bağımlı haliyle başka bir bloga götürülüp, tek başına bir koğuşa koymuşlardı. Mahmut arkadaşın yaşadıklarını tahmin edebiliyorduk ve bu bizi oldukça rahatsız ediyordu. Mahmut arkadaş tamamen yatağa bağımlı olmanın yanı sıra çenesi, damağı ve dişleri aldığı yaradan dolayı parçalandığı için konuşamıyordu. Bu durumu kabullenemiyorduk ve gerek sözlü gerekse de yazılı olarak sürekli bir uğraş halindeydik. Bu çabalarımız buranın 1. Müdürü olan Yusuf Kafadar’ı kızdırmış olacak ki, bir gardiyan aracılığıyla ‘eğer böyle devam ederlerse, onları C bloktaki hücrelere atarım’ mesajı gönderdi. Biz de ‘buyursun gelsin’ dedik ve daha fazla ısrarcı davranmaya başladık. Hücre içinde bulunduğumuz bu durumdan daha kötü olamazdı. Bu gelgitli halin devam ettiği bir günde Abdulkadir arkadaşın geldiğini duyduk ve Mahmut arkadaşın yanına verildiğini sanarak az da olsa rahatladık. Sonradan öğrendik ki, Abdulkadir arkadaşı da tek başına tutuyorlarmış. Değerli ÖHD avukatlarının girişimleri ile Abdulkadir arkadaşı Mahmut arkadaşın yanına verdiler…

‘Vicdanı alınmış müdür’

“Son yıllarda yapılan yasal düzenlemelerle cezaevi idarelerini yetkilerle donatmışlar, içeride bir idare yönetiminden de bahsedilemez; bütün kararları alan ve uygulamaya sokan tek kişi vardır, o da cezaevi birinci müdürleridir. Bu birinci müdürler istediklerinde bir tutanakla infaz süresini dolduran tutsakları içeride tutabiliyorlar, görüşçülerini engelleyebiliyorlar, en ağır tecrit ve hak ihlallerini uygulamaya sokabiliyorlar. Bu durumu bu cezaevinde çok net bir biçimde sıklıkla maruz kaldığımız yönelimlerle gördük. Hiç kimseyle görüşmeyen, bütün mesajlarını gardiyanlar aracılığıyla ileten 1. Müdür Yusuf Kafadar ile yalnızca iki kez görüşebildik, her iki görüşmeyi de provokatif yaklaşımları nedeniyle yarıda kesmek durumunda kaldım. Psikolojik açıdan sorumlu olan bu müdür ile diyalog kurmak, sorun çözmek neredeyse imkansızdır. Adına R Tipi dedikleri ağır engelli, hasta ve yaşlılardan oluşan insanları sözde tedavi adı altında getirdikleri bu cezaevinin başına tamamen vicdandan yoksun, tecritçi bir müdürü getirmişler. Bunun nasıl bir sonuç yaratacağını genel hatlarıyla herkes bilebilir.

‘Yoldaşa sonsuz güven’

“Ayrı bloklarda tutulmamız ve uğradığımız hak ihlalleri nedeniyle Mahmut arkadaş tedaviyi reddederek buradan gitmek zorunda bırakıldı. Mahmut arkadaşın gidişiyle bu kez de Abdulkadir arkadaş ayrı bir blokta tek başına tutuldu, yanımızda bir kişilik yer vardı, buna rağmen Abdulkadir arkadaşı yanımıza getirmiyorlardı. ÖHD’li avukatların savcı ile yapmış oldukları görüşmeden sonra Abdulkadir arkadaşı tutulduğumuz koğuşa verdiler. Artık üç kişi olarak bir koğuşta bulunuyor ve diğer bloklarda bizden ayrı tutulan arkadaşlarımızın bulunmuyor olması bizi rahatlattı. Şimdi güçlü bir yoldaşlık dayanışmasıyla yaşamımızı daha önce yaptığımız gibi yeniden bir düzene sokmamız gerekiyordu. Her şeyden önce birbirimize sonsuz bir güven duyuyorduk, inanç ve kararlılık bakımından iyi durumdaydık ve bu bizim yeniden bir yaşam kurmamızı sağladı.

‘Birbirimizin yüreği ve beyni olduk’

“Kuşkusuz sağlık durumlarımız birçok konuda zorlanmamıza neden oluyordu, zira tamamen yatağa bağımlı bir ALS hastası, iki kolu olmayan bir akciğer hastası ve belden aşağısı felç olan bir bileşenin zindanda pek çok zorlukla karşılaşacağı tahmin edilebilir. Ancak bizi ayakta tutan yaşamı güzel ve anlamlı kılan şey de bir arada olmamızdır. Her şeye rağmen eğer hala ‘yürüyebiliyorsak’ bunu güçlü yoldaşlık ve dayanışmamıza borçluyuz. Çünkü biz birbirimizin yüreği ve beyni olmayı başarabildiğimiz için birbirimizin kolu, bacağı ve gözleri olabiliyoruz. Örneğin bulaşıkları yıkarken veya her şeyi hazırlarken ben onları kollarımın arasına alıp Serdal arkadaşın yanına getiririm, Serdal arkadaş da işlerini yapar ve hazırlar. Bu durum yemek yaparken, kıyafetleri yıkarken ve koğuş temizliği yaparken de aynen devam eder. Abdulkadir arkadaş da teknik konularda epey bilgi sahibidir ve bu bir şey kırıldığında veya bozulduğunda o şeyin onarılması için bize büyük faydalar sağlıyor. Daha dün kırılan saatimizi Abdulkadir arkadaşın teknik bilgilerinden yararlanarak yapabilmiştik.

‘Gücümüzü direnenlerden alıyoruz’

“Şu anda beni en çok zorlayan Serdal arkadaşın kırılan platini ve yaşadığı nöropatik ağrı ve sızılarının bir çözüme kavuşturulmamasıdır. Diğeri de her an kötü bir durumla karşılaşacağımı düşündüğüm Abdulkadir arkadaşın sağlık durumunun çok kritik bir aşamaya gelmiş olmasını görmemdir. Bedeni büyük oranda erimiş, neredeyse bütün kemikleri sayılır bir halde öylece yatakta uzanıyor olan Abdulkadir arkadaşı her an görüyor olmam bana derin acılar yaşatıyor. Bütünüyle yozlaşmış antidemokratik, ırkçı ve faşizan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu saldırganlıkta sınır tanımayan zihniyetin halklara, kültürlere, farklı inanç kesimlerine, kadınlara ve ezilen sınıflara karşı uyguladıkları kırım ve sömürü politikalarını her gün yaşayarak görüyoruz. Ama bu pervasız ve iyice şirazeden çıkmış karanlık zihniyete karşı içeride ve dışarıda büyük bedeller pahasına yılmadan direnenlerin olduğunu görüyor, gücümüzü de bunlardan alıyoruz…”

 

* * *

Hasta tutsaklar topluma gözdağı için içeride tutuluyor

“Ben herhangi birinin ölümünden veya yaralanmasından dolayı değil ‘ülkenin birlik ve beraberliğini bozmak’ gerekçesiyle ‘ağır müebbet’ kararıyla zindanda tutuluyorum. Sanırım hakkımda verilen bu karar neden zindanda olduğuma dair bir çerçeve oluşturuyordur. İlk tutuklandığımda gerekçe olarak ‘izinsiz maddeleri bulundurma ve kullanma’, ‘propaganda’ ve ‘örgüt üyeliği’ gösterildi. Aradan üç ay geçtikten sonra hazırlanan iddianamede pek çok suçlamanın yanında ayrıca ‘ülkenin birlik ve bütünlüğünü bozma’ suçlaması da yer alıyordu. Toplamda iki buçuk sayfa olan, bir sayfası PKK tarihinin anlatımından oluşan bu iddianameyi gördüğümde hakkımda verilecek kararı büyük oranda tahmin etmiştim. Sözde yargılamanın yapıldığı Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyeti ile karşılaştım ilk duruşma oturumunda mahkeme başkanının tavır ve tutumlarını görünce verecekleri kararın ne olacağını tam olarak anlamıştım.

‘Mahkeme değil absürt tiyatro’

“Savunma için ilk söz aldığımda heyet başkanının birkaç kez sözlü müdahalesi ile karşılaşmış, Kürtçe savunma yaptığım için bunu tutanaklara ‘bilinmeyen bir dil’ olarak geçirmişlerdi. Kürtçeye o kadar tahammülsüzlerdi ki en fazla bir cümle konuştuktan sonra sözüm kesiliyordu. Adına mahkeme dedikleri bu absürt tiyatroya katlanamayarak mahkemeye tepki gösterip, duruşmada çıkarılmayı istedim. Toplamda 6 duruşması olan bu mahkemenin 3 duruşmasına katıldım, her üçünde de duruşmanın kesilmesine neden olan sorunlar yaşandı. Hakkımdaki karar mahkemeyle birlikte 1 yıl 2 ay gibi bir sürede karara bağlanıp, onaylandı. Böylece hiç savunma yapmadan hakkımdaki karar kesinleşmiş oldu. Özetle anlatmaya çalıştığım adına yargılama dedikleri bu süreci daha başlatmadan verecekleri kararı netleştirmişlerdi. Bu durumu birlikte kaldığım arkadaşlarım yaşadığında da gördüm; dolayısıyla bu duruma toplumsal açıdan bakılması gerektiği kanaatindeyim. Israrla cezaevinde tutuluyor olmama toplumsal açıdan pek çok nedenle bağlantılandırabilirim ama bu nedenler arasında iki tanesi üzerinde sorunuza önemli oranda cevap olabileceğimi düşünüyorum:

* Bunlardan birincisi; az önce de genel hatlarıyla değindiğim 2013 yılında hasta tutsakların toplu olarak Metris 1 Nolu T Tipi Cezaevi’ne ‘bırakacağız’ diyerek getirilip, bunu bir pazarlık konusu yapıldığı gibi, koşulların el verdiği dönemlerde iktidarın bunu pazarlık yapmak için elinde tutmak istemesindendir.

* İkincisi ise; iktidar ve ortakları bugün daha fazla büyüttükleri savaşın bir devamı olarak hasta tutsakları zindanlarda tutuyor ve bununla başta Kürt halkı olmak üzere demokratik kamuoyuna gözdağı vermek istiyor, bunu bir tehdit olarak kullanıyor olmasındandır. Biliyorsunuz bu yozlaşmış ırkçı/faşist zihniyet iktidarını korumak ve yaymak için en olmayacak şeyler dahil her türlü yol ve yöntem kullanıyor; hasta tutsakları da aynı amaç doğrultusunda yeri geldiğinde pazarlık konusu yapmak için yeri geldiğinde de bir tehdit aracı olarak kullanmak amacında olduğundan, bunu bir kez daha olarak sürekli elinde tutmak istiyor…

Ben de bunları belirtiyor duyarlılığınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Yaşamınızda sağlık ve başarılar diliyorum… Okuyucularınıza selamlar, umutla kalın sevgilerimizle…”

Yarın: Kuday hücrelerine kadar direniyor

https://justpaste.it/aqlz3

Hasta tutsakların cezaevi günlüğü -1

Hasta tutsakların cezaevi günlüğü -2

Hasta tutsakların cezaevi günlüğü -3

Hasta tutsakların cezaevi günlüğü -5