Deprem Günlükleri -2-
Saatler, günler geçti, ne gelen var ne giden. Selahattin o kadar çok çığlık duydu ki derin bir çaresizlik çöktü üzerine. Dakikalar, saatler, günler derken sesler git gide azaldı, sonra sonsuzlukta kayboldu. Yardım sesleri kulaklarında çınlayıp duruyordu. Her enkazdan ses geliyordu, “Sesimizi duyan yok mu?” Sesleri duyan çoktu ama devlet yoktu!
Naciye Öz’ün yakınlarının sesi 4 gün boyunca enkazdan duyuldu. Ama 4 gün geçmesine rağmen kimse gelmedi. Naciye anne, 8 yakınını çığlıklarını duya duya kaybetti. O günden beri Naciye annenin içi çığlık dolu. ‘Cennetten bir kare’ notuyla satışa çıkarılan 250 daireli Rönesans Rezidans… Şu an yerle bir. Orası artık ‘cehennemden bir kare’
“Beni kurtarın, sesimi duyan yok mu” diye bağırdı çocuk. Harun sesi duyar duymaz çöken binaya sokuldu, çocuğa seslendi: “Neredesin?” Çocuk bir duvarın arkasında olduğunu söyledi. Harun o duvarı eline geçirdiği taşlarla kırmaya başladı. Duvar kum gibi döküldü. Çocuk göründü. 6-7 yaşlarında bir çocuk, şoka girmiş; annesinin, babasının ismini bile hatırlamıyordu
Depremin ilk üç günü… Saatler, dakikalar hatta saniyeler çok önemli. Gecenin ve gündüzün sessizliğini enkaz altında kalanların yardım çığlıkları bozdu. Depremden kurtulabilenler, akrabalarını, yakınlarını, tanıdıklarını merak etti, telaş içinde. Ancak yıkım çok büyük olduğu için insanlar hangi enkaza koşacağını şaşırdı; ayrıca ellerinde beton parçalarını kaldıracakları araçlar yoktu. Her bir beton parçasını elleriyle kaldırmaya çalıştılar. Maraş Pazarcık’a 228 kilometre (km) mesafede olan Hatay Samandağ’da Selahattin Kubbe ve eşi Emire Kube, Cumhuriyet Mahallesi’ndeki evlerinde depreme yakalandı. Deprem olduğunda eşi Emire ile birlikte evlerinin damına çıktı. Sarsıntı durmak bilmedi, uzadıkça uzadı. Sarsıntı durunca, aşağı indi, çocuklarına seslendi. Çocukları da ancak sarsıntının durmasıyla dışarı çıktı. Depremin gürültüsü ile yıkılan binaların gürültüsü birbirine karıştı, kulakları sağır eden cinstendi. Bir yandan da çocukların sesleri yankılandı. Selahattin, “Çok şiddetliydi, gerçekten dev bir bombanın patlaması gibiydi” dedi. Hep beraber sokaktaki bir seraya sığındılar.
Enkazdan çığlıklar
Selahattin, şaşkın ne yapacağını bilmez halde serada düşündü. Ne yapmalıydı? Ama aklı amca çocuklarının evinin sağlam olmamasından dolayı onlarda, endişeye kapıldı. Bir yandan dolu, bir yandan yağmur Selahattin’in dışarı çıkmasını engelledi, gece zifiri karanlıktı. Nereye nasıl gidecekti? Öylece bir saat kadar kalakaldı. Selahattin daha fazla dayanamadı, çocuklarını ve mahallenin gençlerini yanına aldı. Selahattin ve ailesi inşaat işleriyle meşgul olduğu için neyse ki ellerinde bazı malzemeler vardı. Ne varsa aldılar, hatta toprak için kullanılan tırmığı bile ellerine alarak enkazlara koştular. Selahattin ile birlikte yaklaşık 20 genç, kurtarma ekibi gibi enkazlarda çalışmaya başladı. Önce en yakınında olan eniştesinin evinin karşısındaki çöken binaya gittiler. Enkazdan “bizi kurtarın” sesleri geldi. Hızlı bir şekilde insanları kurtarmaya çalıştılar. Ancak profesyonel değillerdi, yine de durmaksızın çalışarak enkazdan birçok insanı çıkardılar. Sonra amca çocuklarının evine koştu. Bina yerle bir olmuştu. Selahattin ve gençler enkaz altındakilere seslendi. Sesler gelince de hemen işe koyuldular. Amcasının kızı göçükten seslendi. Hemen burada da kurtarma çalışması başlattılar. Yağmur çok şiddetli o anda. Herkes sırılsıklamdı. Ama pes etmediler; canla başla çalıştılar. Bu enkazdan amcasının kızıyla beraber 3 kişiyi daha sağ salim çıkardılar. Selahattin ve yanındaki gençler enkaz enkaz dolaşmaya başladı. Ancak o kadar çok bina yıkılmıştı ki hem zaman dar hem de enkazlara yetişmek zordu. Hangisine gitse acaba?
Selahattin doğma büyüme Samandağlı. Tanıdıkları, arkadaşları çok. Arkadaşlarının yaşadığı evler birer moloz yığını. Saatler geçti, günler geçti, ne gelen vardı ne de giden. Selahattin o kadar çok çığlık duydu ki derin bir çaresizlik çöktü üzerine. Üç gün geçti gelen giden yoktu. Üstelik hava çok soğuktu. Dakikalar, saatler, günler derken sesler git gide azaldı. Yardım sesleri kulaklarında çınlayıp duruyordu.
Zaman daralıyor
Antakya Defne, Armutlu, Kırıkhan, Hassa, Harbiye, Arsuz, İskenderun, Karağaç da Samadağ ile aynı durumda. Hatay’da her yer moloz yığını. Her enkazdan ses geliyordu, “Sesimizi duyan yok mu?” Vardı ama ellerinden bir şey gelmiyordu. Nasıl kaldıracaklardı bu molozları? Sesleri duyan çoktu ama devlet yoktu! En çok sesleri duydukları halde bir şey yapamamak yaralıyordu. Gözlerinin önünde insanların donarak can çekişlerini izlemek depremden bile daha ağırdı. Zaman akıyor ve enkaz altındakiler için vakit daralıyordu.
4 gün oldu gelen yok
Aynı anda Elbistan da zifiri karanlık, hava gece eksi 20 dereceyi buldu; elektrik yok, su yok, yiyecek yok. Elbistan’ın nüfusu yaklaşık 142 bin. Ancak yokluk çoğu insanın yakın köylere ve başka şehirlerde bulunan yakınlarının yanına gitmek zorunda bıraktı. Enkazda yakınları olan kaldı, bir umut belki gelip çıkaran olur diye. Diğer insanlar ise beton yığınına dönen mahallelerini terk etti. Elbistan’ı terk etmeyenlerden biri de Naciye Öz. Elbistan’ın Cumhuriyet Mahallesi’nde oturan Naciye Öz’ün yakınlarının sesi 4 gün boyunca enkazdan duyuldu. Ama 4 gün geçmesine rağmen kimse gelmedi. Yakınlarının sesini duyan insanların gözleri yaşlı. Onlar enkazda can verirken, yakınları da dışarıda bir parçalarını yitiriyordu. 5. gün kurtarma ekipleri geldi ama artık enkazlardan gelen sesler kesildi. Naciye anne, 8 yakınını çığlıklarını duya duya kaybetti. O günden beri Naciye annenin içi çığlık dolu.
Naciye anne birçok insan gibi Elbistan Cemevi’ne sığındı. Cemevi depremzedelerin sığınağı haline döndü. Güvenli geldi herkese. Ayrıca biraz kalabalık olunca herkes biraz daha güçlü hissetti. Birbirlerine tutundular. Yüzlerce kişinin ayakta kaldığı cemevinde günlerce geceyi sabah etti ama artçılar durmak bilmedi. Cemevindeki röportajlarım sırasında 4.2 şiddetinde artçı ile birlikte büyük bir gürültü oldu. 4.2 yazınca küçük bir rakam gibi ama hissedilen çok daha büyük. Sarsıntıdan çok yerin altından gelen o gürültü korkuttu, ne olduğunu anlamadan koşmaya başladık, ama ben yanlış yöne koştum, farkında değilim arkadaşımın beni kavramasıyla kendime geldim. Sonra cemevindeki herkes dışarıya çıktı. Sonra tabi bana takılıp güldüler, gülmeleri çok iyi geldi.
‘Duvarın arkasındayım kurtarın’
Elbistan-Doğanşehir arası 94.7 km, nüfusu ise resmi rakamlara göre 37 bin 697 ama Doğanşehirlilere göre 40 binin üstünde. Malatya’nın Doğanşehir ilçesi daha önce 5 Mayıs 1986 tarihinde saat 06:35’te 6.1 şiddetindeki depremle sarsılmıştı. O depremi hatırlayanlar yine benzer duygular hissetti başta ama sonra çok daha ağır olduğunu anladılar. Artçılar durur sandılar ama öyle olmadı. Deprem bir değil iki kez şiddetli vurdu. Biri 7.7, biri de 7.6 idi. 86 depremini hatırlayan Harun Özpolat, bu kadar büyük bir yıkım beklemiyordu. Sarsıntı ile birlikte kendini dışarı attı. Depremin etkisini biraz olsun üstünden atınca Doğanşehir’in en işlek caddesine çıktı, dolaştı. Doğanşehir’de kasap dükkanı işleten Harun, enkazın birinden bir çocuğun sesini duydu. “Beni kurtarın, sesimi duyan yok mu” diye bağırdı çocuk. Harun sesi duyar duymaz çöken binaya sokuldu, çocuğa seslendi: “Neredesin?” Çocuk bir duvarın arkasında olduğunu söyledi. Harun kendi çabalarıyla o duvarı eline geçirdiği taşlarla kırmaya başladı. Duvar ve tuğlalar kum gibi döküldü. Çocuk göründü. 6-7 yaşlarında bir çocuk, şoka girmiş; annesinin, babasının ismini hatırlamıyordu. Neler yaşandığından habersiz ve şaşkındı. Bir yerinde yara görünmüyordu. Harun çocuğu karakola götürdü, ailesi belki oradan ulaşır diye. Doğanşehir’de Polat yolu 9 km uzunluğunda ve sağlı sollu tek bir bina ayakta değil.
Arabaları sığınakları oldu
En büyük hasarın olduğu yerlerden biri de Adıyaman Gölbaşı. Adıyaman merkez ile Gölbaşı arası yaklaşık 62 km. Burası da diğer yerlerden farksız. Bir dikili bina görmek zor. Onunla birlikte insan sayısı da çok az. Nerede bu insanlar? Kentte ölüm sessizliği var. Az sayıda insan ile konuşmak için aralara giriyorum ama yok. İnsanlar diğer bölgelerdeki gibi çareyi başka şehirlerde olan yakınlarının yanına gitmekte bulmuş. Çünkü burada da hava çok soğuk, eksi 20’lerde, sadece deprem değil soğuk ve kar da insanları ölümle burun buruna getirdi. Gölbaşı’nın yüzde 70-80’i depremlerle birlikte enkaza döndü.
Gölbaşı merkezde oturan Emrullah Kara, depremde kendini eşi ve çocuklarıyla beraber dışarı zor bela atabildi. İlk üç günlerini arabanın içinde geçirdi. Arabaları sığınakları oldu. Emrullah’ın oturduğu bina çökmedi ama yanındaki, karşısındaki binaların hepsi çöktü. O binaların altından çocukların, insanların çığlıklarını duydu ve yine zor bela dışarı çıkanların çığlıklarıyla karşılaştı.
Esnafların yoğunlukta bulunduğu Yeni Mahalle’ye bağlı Fevzi Çakmak Caddesi’nde ise esnaf diye bir şey kalmadı. Deprem öncesi Fevzi Çakmak Caddesi’nde araç park edecek yer bulmak zordu. Şimdi ise ortada ne bir araç ne bir esnaf var. Yıkımın yoğun olduğu yerlerden biri de Cumhuriyet Mahallesi. İlçede şebeke suyu da çöktü. Doğalgaz altyapısı diye bir şey kalmadı. Gölbaşı’nda altyapı da enkazda kaldı.
‘Ne anlatayım perişanız’
İslahiye’de yaşayan Ayla, küçük çocuklarını son anda enkazdan kurtardı. Ama Ayla’nın 6 yakını enkazda kaldı. Günlerce kurtarılmayı beklediler ancak kimse gelmedi. Zaten çoğu insan kendi imkanlarıyla yakınlarını enkazdan çıkarmaya çalıştı. Gün boyu enkaz başlarında yakınlarını kurtarmaya çalışanlar karanlığın çökmesiyle ateş başlarında toplandı. Arabası olanlar da arabalara alabildikleri kadar kişi alarak birbiriyle dayanıştı. Ayla, “Ne anlatayım perişanız” diyor. Ayla kendisi ve çocukları için giyecekleri kıyafetleri gönderilen yardımlardan temin ediyor ama sonrası için çok kaygılı.
45 yıllık emek geriye çöp kaldı
Makbule Yıldırım’ın eşi İskenderun’da Demir Çelik Fabrikası’nda çalışıp, emekli oldu. 45 senelik emeğiyle de 3 buçuk yıl önce İslahiye merkezde yeni bir ev satın aldı. Deprem anında 5 katlı binanın 4. katında oturan Makbule anne ve eşi depremin şiddetinden dolayı odanın içinde o duvardan o duvara savruldu. Bir yerlere çarpmaktan vücutlarında morluklar oluştu. Sarsıntı durunca aşağı indiler. Makbule annenin kızı da İskenderun’da yaşıyor. İslahiye ile İskenderun arası 109,1 km. Oranın da depremden etkilendiğini bilmiyordu. Eşiyle birlikte İskenderun’a gitti, çocuklarının yanına. Onların da evlerinin yıkıldığını gördü. Bu gördüğü bir kabus olsun ve şimdi bu kabustan uyansın istedi. Neyse ki çocukları sağ kurtulmuştu. Ama birçok yakınını kaybettiğinden o an haberi yoktu. Çocukları da sokakta perişan, bir süre sonra geri evinin olduğu yere döndü. Giyecek elbisesi yok ama üstü artık çok kirlendiği ve üşüdüğü için değiştirmek istedi. Günler sonra gelen yardımların içinde kendisine uygun bir şeyler buldu. Onları bir kuytuda giydi. Ev şimdi ağır hasarlı, zar zor ayakta duruyor. 45 yıl emekle aldığı evin içine giren eşi az da olsa birkaç parça eşyasını çıkardı. Sokakta kalıyorlar, “3 buçuk yıl ev yıkılır mı, yıkıldı, bütün evim bu” diyor. Hala çadırları yok.
Yahya amca…
İslahiye ile Samandağ arası 130, 6 km. Faysak Saknalı da Samandağlı. 50 yıl çalışarak üç katlı bir ev yapmıştı, evi ayakta ama ağır hasarlı, içine girince her şey çok daha net görünüyor. Sağlam tek duvar yok ama onlar yine de yaşadıklarına şükretti. Faysak amcanın hemen karşısındaki 4 katlı bina ise deprem ile birlikte iki kata düştü. Dışardan bakınca 2 katlı ama aslında 4 katlı bir bina. Şans eseri binadakiler kendi imkanları ile dışarı çıktılar ama aynı binadaki Yahya amca onlar kadar şanslı değildi. Çıkamadı. Çocuklarına seslendi. Sıkıştığı yerden çıkamıyordu. Sokaktaki herkes el birliği ile onu çıkarmak için çalışmaya başladı. Kolonlar patlamış, en alt zeminde kalmıştı Yahya amca. 4-5 saat süren büyük çaba ile enkazdan çıkarıldı, yaşıyor. Samandağ’a 121 km uzaklıkta olan Harmanlı köyünden ise eser kalmadı. Harmanlı’nın tamamı enkaz yığını. İnsan Harmanlı’da kurtulan var mı merak ediyor. Köyde bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda insan var. Burada en az 60 köylü yaşamını yitirdi.
Donarak öldüler
Antakya Ekinciler Mahallesi’nde oturan Sedat Mutlu. Depremde kuzeni ve onun iki çocuğu enkaz altında kaldı. Kuzeni yaşıyor, enkaz altından sesi duyuldu. Kuzeni biri 17, biri de 20 yaşında iki çocuğunun da hayatta olduğunu söyledi, yardım istedi. Ancak günlerce kurtarılmayı beklerken kuzeni ve çocukları enkaz altında donarak yaşamını yitirdi. Sedat’ın kuzeninin bulunduğu binaya ancak 8. gün arama kurtarma ekipleri gelebildi. Ama artık çok geçti. Sedat, acılı ve öfkeli: “Çıkardıklarında tanınmaz haldeydiler. Ellerindeki düğmelerden tanıdık. Binanın kolonunu elimle ölçtüm, bir karış 25 santim, bilemedin 30 santim olsun. Demirden, betondan çalmışlar; bir de sahte işçilikle yapıyorlar. Belediyede, fen işlerinde, denetim mekanizmalarında ciddi bir rüşvet çarkı dönüyor. Millet korkudan konuşmuyor. Adamlar binaların üstüne çıkabildiği kadar kat çıktı. Bunlar da imar affından yararlandı. Olan insanlara oldu. Müteahhitler birbirleriyle yarışıyordu.”
Öfkesi sözlerine yansıyor Sedat Mutlu’nun: “Vali Rahmi Doğan ilk önce çok bir şey yok dedi. O yüzden de yardım gelmedi. İnsanlar donarak öldü.” Sedat, doğup büyüdüğü şehrinin bir moloz yığınına dönmesine çok üzülüyor, iç çekiyor: “İçim boşalana kadar hıçkıra hıçkıra ağladım. Orayı gördüğüm zaman böyle olmamalıydı dedim.” (ağlıyor)
‘Cehennemden bir kare’
Yaklaşık 2 bin kişinin yaşadığı Antakya’nın Güzelburç Mahallesi’nde bulunan 600 evlerden sadece bir tanesi ayakta, o da yıkılmak üzere. Binin üzerinde insan bu binalarda enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi. Hemen ilerisinde ise Akademi Hastanesi var. O da yıkılmak üzere. Şehir abartısız hayalet şehir. Odabaşı Mahallesi’nde sağlam tek bir ev yok. Yine 75. Yıl Bulvarı’nda binaların hepsi yıkıldı. Ekinci Mahallesi merkezde en hızlı gelişen mahallelerden biri. Bu mahallede de yeni yapıların tamamı ağır hasarlı ve enkaza dönmüş durumda. Antakya merkezde en çok yıkımın olduğu yerlerden biri. Antakya ilçesinde, ‘Cennetten bir kare’ notuyla satışa çıkarılan 250 daireli Rönesans Rezidans… Şu an yerle bir. Orası artık ‘cehennemden bir kare’. Rezidansın olduğu bölge polislerle çembere alınmış durumda. Asker ve polis nöbet tutuyor. Ne gündüz ne de akşam saatlerinde o bölgeye girmek mümkün değil. Yaklaşık 1000 kişinin yaşadığı tahmin edilen rezidansta çok sayıda kişi enkaz altında kaldı. Onlarca insanın cansız bedeni çıkarıldı. Hala kendisinden haber alınamayan insanlar var. Bu insanların yakınları hastane hastane, morg morg geziyor.