Paris Katliamı’nda yaşamını yitiren Kürt kadın siyasetçilerin aileleri, Fransız hakimin sözlerini aktardı
9 Ocak 2013 tarihinde Fransa polisinin giren çıkanı yakından takip ettiği Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda üç Kürt kadın siyasetçi Paris’in göbeğinde suikast ile katledildi. Üç Kürt kadın Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) ve Leyla Şaylemez’in (Ronahî) katledilmesi PKK Lideri Abdullah Öcalan ile devlet heyetleri arasında başlayan görüşmelere yani çözüm sürecine denk geldi. Aradan 8 yıl geçti, 3 Kürt kadının katledildiği Kürdistan Enformasyon Bürosu hala kapalı. 3 Kürt kadının kanı, eşyaları o kapalı kapının ardında. Bugün dosyamızın ikinci bölümünde Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in aileleri ile yaptığımız görüşmelere yer vereceğiz.
Asıl amaç Kürt halkı
Leyla Şaylemez’in babası Cumali Şaylemez ile dava sürecini ve Şaylemez’i konuştuk. Paris Katliamı’nın asıl amacının Kürt halkı olduğunu söyleyen baba Şaylemez, “Paris’te 9 Ocak 2013’te bir katliam yaşandı. Tamam belki orada 3 Kürt kadını katledildi. Ama asıl bana göre amaç Kürt halkıdır. Kürt mücadelesine darbe vurmaktır. Çünkü bu insanlar sıradan bir Kürt olsaydı, mücadele ile alakaları olmasaydı katledilmezdi” diyor.
Ankara’ya çıkıyor yollar!
Hukukun işlemediğini söyleyen baba Şaylemez, “Biz 3 kez davayı araştıran hakimlerle görüşme yaptık. Araştırmayı yapanlardan biri kadındı. Bir görüşmemizde kadın hakime sitem ettim: Siz bir kadın olarak 3 hemcinsiniz burada katledildi. Fransa dediğimizde işte insanlarda demokrasi beklentisi vardır. Benim bir baba olarak sizden bir beklentim vardır. En azından davanın üzerinde durursunuz diye düşünüyordum. 3 sene oldu hala bir yere varamadınız, dedim. Kadın bana döndü dedi ki aynı şekilde söylüyorum: ‘Biraz insaf etseniz iyi olur. Ben masanın üstüne 14 tane dosya koymuşum. Her biri 10-15 santim kalınlığında dosyalar. Bunların hepsi araştırmalar. Özellikle 6 Avrupa ülkesinde araştırma yaptık. En sonunda biz araştırmaların sonucunda şuna vardık. Bütün yollar önce Türkiye’ye, sonra Ankara’ya gidiyor. Ankara’dan da MİT binasına gidiyor. Ondan sonra kapı kapanıyor’ dedi” diyerek hakim kadın ile yaptığı görüşmeyi paylaşıyor.
Erdoğan’ın sözleri
Suikasttan sonra dönemin Başbakanı Tayip Erdoğan’ın sözlerini anımsatan baba Şaylemez, “Erdoğan bunu FETÖ’cüler yaptı dedi. FETÖ’cüler de yapsa bunlar devletin adamlarıydı. Devletin imkanlarıyla, silahıyla, pasaportuyla yaptı. Bunlar Paris’e sıradan bir pasaport ile gitmediler, devletin pasaportu, silahı ile gittiler. Devletin parasıyla gittiler. Hem hakimin dedikleri doğrulanıyor. Hem Erdoğan onları doğrulatmış oluyor. Hakim bütün yollar Türkiye, Ankara, MİT binasını gösteriyor” dedi.
‘Kaygım vardı’
Tetikçi Ömer Güney’in ölümüyle ilgili şüpheler olduğunu anlatan baba Şaylemez, “Soruşturma hakimine şunu da sormuştum. Ömer Güney’in bir piyon olduğuna inanıyorum. İşleri bittikten sonra benim kaygım mahkemeye çıkmadan bir ay önce bunu da öldürürler diye düşünüyorum. O da her şey olabilir dedi. Dediğim gibi de oldu. İşte mahkemeye çok kısa bir süre kala dediler ki Ömer Güney öldü. Yani bu ister istemez kuşkularımızı arttırdı. Hastalığı da uydurma gündemle gündeme getirildi. Sonra da mahkeme düştü” diye kaydediyor.
Yeni deliller var
Yeni bir dava sürecinin başladığını hatırlatan baba Şaylemez, “Avukatlar, 4-5 tane telefon var dedi. Ömer Güney’in beraber olduğu ve diyalog kurduğu bir şahıs da var. Fransa hukuku bunu kabul etti. Tekrar bir soruşturma başlatıldı ama pandemiden dolayı o da gerçekleşmedi. Bekliyoruz” diyor.
8 yıldır gülemiyoruz
Savaşın kimseye bir yararı olmadığını dile getiren baba Şaylemez, şöyle devam ediyor: “Ben ilk katliamın yaşandığı yere vardığımda da bunu söylemiştim daha 3 kadının kanı yerdeydi yine söylüyorum: Bu ilk değil inşallah son olur. Gerçekten Kürt halkı çok acı çekti. Çok gençlerini kaybetti. Ama maalesef üzerinden 8 yıl geçti, 8 yıl içinde yine yüzlerce hem Kürt öldü, gençleri katledildi. Hem Türklerden de ölenler oldu. Bu kimseye fayda getirmiyor. İnsanlar ölüyor, gözyaşı çoğalıyor. Analar ağlıyor ve yürekleri yanıyor. O yüzden bana göre bu kördöngüden dönmek lazım. Doğrudur bizim bir acımız var, yüreğimiz yandı, 8 yıl geçti hala evimizde doğru düzgün gülemiyoruz, şakalaşamıyoruz. Ama buna rağmen de biz gerçekçi baktığımızda binlerce aile ve ev bu durumdadır. Hem Kürtler, hem Türkler. Bir söz vardır; ateş düştüğü yeri yakar. Yakıyor. Şunu söylemek istiyorum öldürmekle ne Kürtler biter ne de Türkler biter. Günde bin tane Kürt öldürülse bile Kürtler bitmez. O yüzden aklıselim davranılsın. Kürtler de fazla bir şey istemiyor. Kürtler de dünya halkları gibi kendi özgür irademizle yaşamak istiyoruz. Bir statümüz olsun, kimliğimiz olsun. Yani bir Türk’ten, Fars’tan, Arap’tan fazla bir şey istemiyoruz.”
Gidecek mezarı olmayan anneler var
Şaylemez’in annesi Şifa Şaylemez’in baba Şaylemez aracılığı ile verdiği yanıt şöyle: “Benim gibi binlerce anne çocuğunu toprağa verdi. Çoğu anne 2-3 çocuğunu toprağa verdi. Bazı annelerin gideceği bir mezar bile yok. Çocuklarının kemiklerine hasret anneler var. Benim en azından gidecek bir mezarım var. O yüzden ben o anaları düşünerek hiçbir yerde gözükmek istemiyorum. O analara saygısızlık olur, o yüzden konuşmak istemiyorum.”
Kimlik arayışı hep vardı
Leyla Şaylemez’in mücadelesine ilişkin Cumali Şaylemez şöyle anlatıyor: “1988’de Halepçe Katliamı olmuştu ve Kürtler yine acı içindeydi. Leyla işte tam o zaman doğdu. Leyla küçüklüğünden beri erkek egemen sistemle mücadele ediyordu. 94’te baskılardan ve siyasi nedenlerden dolayı Almanya’ya göç etmek zorunda kaldık. Orada da okullarda sistemi sorgulamaya ve kimlik arayışı başladı. Kürt dilini öğrenmek, yazmak istiyorum diyordu. Kimlik arayışı ile birlikte neden Kürtçe isim yasak, konuşmak, yazı yazmak, kimliğini istemek yasak, bu nasıl olacak böyle diyordu. 19 yaşından sonra artık dedi ki ben kimliksiz yaşamak istemiyorum. Biz de kararına saygı duyduk. Okula devam etmesini istiyordum ama kendi istemiyordu. Bana döndü dedi ki, ben çok büyük şeyler başaracağım. Bir yandan dedikleri doğruydu. 2013’ün 9 Ocak’ında bütün dünya Kürt mücadelesinden ve üzerindeki zulümden bahsetti. Belki bilim ile okuyarak yapmadı ama mücadelesiyle yaptı.”
İradeli ve kararlıydı
Çocuğu Fidan Doğan’ın başarılı bir insan olduğunun altını çizen baba Doğan, “9 yaşında Avrupa’ya geldi. Diplomasi alanında çok çalıştı, istediğini koparan birisiydi. Çok iradeli, çok çalışkan, kararlı ve davasına bağlıydı. Kürt halkı uğruna güzel bir kız yetiştirdim. 15 yıl hizmet etti. Güzel de hizmetlere imza attı. Rojbin ile ilgili ne anlatsam eksik kalır. Çok sadık biriydi, arkadaşlarıyla eve geldiğinde annesi önce arkadaşlarına süt verir, sonra kendisine verirdi, bu Rojbin’in çok hoşuna giderdi. Annesinin arkadaşlarıyla ilgilenmesi onu çok mutlu ederdi. Annesinin boynuna sarılırdı.
Biz bu insanları Avrupa’da niye şehit verdik? Bir yazı yazdım bırakın dünyayı kadınlar yönetsin. Kadınlar savaşsız bir dünyadan yana, kadınlar direnendir, savaşa karşı olanlardır, bırakın dünyayı kadınlar yönetsin. Dünyada iki türlü savaş var, biri silahlı değeri silahsız, kadınlar silahsız savaştan yana. Bu erkek egemen sistemden çıkalım. Bu alçaklara diyorum ki bırakın dünyayı kadınlar yönetsin” diyor.
Katilin öldüğüne inanmıyorum
Fidan Doğan’ın babası Hasan Doğan da, “Biliyorsunuz ilk dava o katilin ölümüyle dava sona erdi. Bundan sonra biz 3 aile olarak yeni bir dava dosyası açtık. İkinci dava aşamasında henüz bir hareket yok. Geçen sene martta avukatlar bir randevu verdiler ama pandemi araya girince randevu iptal edildi. Bu katilin ölmesi bana göre külliyen yalandır. Devlet bunu kaçırdı. Ben 2016’da Türkiye’de bir araştırma yaptım, katilin köyüne gittim. Araştırdım, bunun cenazesi ortada yok. Bunun cenazesi nerede olabilir? Ben bunu avukatlara sordum, avukatlar cevap veremiyor. Niye cevap veremiyorlar. Diyorlar ki o dönemde öldüğü tarihte hastane avukatlara bir rapor veriyor, öldü diye. Ama avukatlar da buna inanmıyor. Bana göre Türk devleti bunu kaçırdı. Şimdi Sivas MHP derneklerinde bu katilin fotoğrafı asılı duruyor. Maraş’ta aynısı, Elbistan’da ülkü ocaklarında ve MHP derneklerinde asılı. Bu fotoğraf niye asılı?” diyor.
Hakimin evi soyuldu
Enformasyon Bürosu’nun hala kapalı olmasına dikkat çeken baba Doğan, “Hala bu büro açılmadı, çantaları, eşyaları, telefonları, bilgisayarları verilmedi. Soruşturmayı yapanlar bu katilin üstünde bir sürü gizli kamera buldu. Peki kameralar niye incelenmedi? O günkü soruşturma hakimi bir kadındı. Bize, ‘Ben sizi anlıyorum, bir yere kadar gidiyorum orada bir duvara çarpıyorum. Oradan öteye gidemiyorum, müsaade etmiyorlar’ dedi. Peki bu müsaade etmeyen güç hangi güçtür? Onu da söylemiyor. Yine bu kadın hakimin evi soyuldu. Kadının topladığı bütün bilgi ve belgeler çalındı. Bu nasıl oluyor? Fransa devletinde bu katliam işlendi. Fransa devleti hala bu olayın üzerine gitmemekte kararlı yani. O günkü Cumhurbaşkanı ilk dönemlerde bize bir şey söylemişti. ‘Biz bu olayın üstüne gideceğiz. Biz bu olayı ortaya çıkaracağız. Bu katliamı yapanları bulacağız.’ E nerde buldular, bulmadılar” diye konuşuyor.
Sakine’ye imreniyorum
Cenazeleri toprağa vermek için yola çıktıklarında Sakine Cansız’ın annesinin kendisiyle paylaştığı anıyı bizimle paylaşan baba Doğan, “Bana Hasan yavrum, ben cezaevine Sakine’nin yanına giderken beni görüştürmüyorlardı. Ama ben de inat ettim. İlla kızımı göreceğim dedim. Ben her sabah gidiyordum cezaevinin önünde oturuyordum. Bir gün cezaevi müdürü geldi yanıma. Dedi ki teyze ne oturuyorsun. Dedim benim kızım burada, kızımı görmek istiyorum. Beni aldı odasına götürdü. Dedi ki senin kızın kimdir? Dedim benim kızım Sakine’dir. Dedi ki ben de onu görmek istiyorum. Ve emir veriyor, Sakine’nin getirilmesini istiyor. Gardiyanlar Sakine’yi karşıdan getirirken müdürle Sakine’nin annesi karşıdan ona doğru gidiyorlar. Sakine bunları görüyor, annesinin yanında cezaevi müdürü var. Sakine annesine varmadan bağırıyor, anne sen o köpeğe ne verdin de seni benim yanıma getiriyor? Anne bunu niye yaptın diyor. Ve annesiyle görüşmeden koğuşuna geri dönüyor. Bunu Sakine’nin annesi bana söylüyor. Heyyy, maalesef böylesi bir Sakine’yi biz Avrupa’nın göbeğinde kurban verdik. Ben Sakine’nin o ideolojisine, o davaya inanışına, o kadın haklarına inanışına ve direnişine inan ki imreniyorum. Bir arkadaşı olarak, bir yoldaşı olarak imreniyorum” diye anlatıyor. Baba Doğan sözlerine şöyle devam ediyor: “Geçen yıldönümünde yaptığım konuşmamda söyledim yine söylüyorum, biz Sakine’yi koruyamadık.”
Kürt düşmanlığından
Kürt halkının haklı mücadelesi olduğunu dile getiren baba Doğan, “Kürt halkı bir dava uğruna, namuslu, şerefli direnen bir halktır. Siz her zaman vurmakla, kırmakla, tutuklamakla bir yere varamazsınız. Siz bu Kürt sorununu çözmeden Türklere rahat olmaz, olmaz bunu bilin. Ama maalesef yobazlığı hiçbir zaman elden bırakmıyorlar. Yobazlığı elden bırakmadıkları gibi Kürdistan coğrafyasında durmadan ev baskınları, gözaltılar, mahpusa tıkmalar, işkenceler yapılıyorlar. Ne diyeyim ki, Leyla Güven ne yaptı ki 20 yılın üstünde hapis cezası verdiler? Leyla Güven ne yaptı? Gültan Kışanak ne yaptı? Aysel Tuğluk ne yaptı? Gültan Kışanak geldi bir hafta Elbistan’da yanımda kaldı. Rojbin’in mezarının başında bir konuşma yaptı, dedim ben sana kurbanım, bu nasıl bir konuşma” diyor.
Yolumuz aynıdır
Katliama göz yumulduğunu söyleyen baba Doğan, şöyle diyor: “Fransa, Almaya ve Türkiye bu katile göz yumdu. Bu katile sınırları açtılar. Leyla cıvıl cıvıl bir kızdı. Leyla o an onların yanında olmasa belki ölmeyecekti. Ama gene söylüyoruz davamız fikrimiz, yolumuz aynıdır. Bu davanın takipçisi olacağız ve hiçbir zaman peşini bırakmayacağız. Uğur Mumcu, Musa Anter, Tahir Elçi cinayetleri hepsi aynı kapıdan çıkıyor.”
10 Ocak 2021 – https://yeniyasamgazetesi3.com/cinayetin-yollari-ankaraya-cikiyor/