Bugün 23 Nisan Çocuk Bayramı. Korona günlerinde çocukların durumuna baktık. Karşımıza cezaevinde çürütülen, eğitimde öğütülen çocuklar, çocuk işçiler, anadilleri çalınan çocuklar, evsiz ve istismar edilen çocuklar ülkesi çıktı…
Koronanın yaşamımıza girmesiyle birlikte hayatlarımız, hayatı algılama biçimimizde farklılıklar oluştu. Korona öncesi güzel yaşıyorduk, kaygısız sorunsuz, çoğumuzun tesellisi ama aslında öyle değil durum. Kendimizi, diğerlerini ve çevremizi algılama biçimimizi eğer sorgularsak belki bir mesafe alırız ama tabi ki bunun yansımalarını korona sonrası hep birlikte tecrübe edeceğiz. Bugün 23 Nisan, Türkiye Cumhuriyeti Meclisi’nin kuruluş yıldönümü ve Çocuk Bayramı. Türkiye devleti çocuklar için bayram ilan eden tek ülke olmakla övünürken, çocukların yaşadıkları hiç de bayramlık bir tablo oluşturmuyor. İşte okurlarımız için Türkiye ve bölge kentlerindeki çocukların fotoğrafını çekmeye çalıştık. Karar sizin; sizce bugün gerçekten çocuklar için bayram mı?
Devlet bıraktı, Ceylan öldü
23 Nisan’dan 2 gün önce 9 yaşındaki Ceylan 2019 yılında cezaevinden çıkan babası tarafından katledildi. Antep’te, eşi R. Aslan’dan ayrı yaşayan Müslüm Aslan (33), 9 yaşındaki çocuğu Ceylan’ı 2 çocuğunun gözü önünde darp etti. Hastaneye kaldırılan Ceylan, 4 gün süren yoğun bakım ünitesindeki yaşam mücadelesini kaybetti. Cumhuriyet’e konuşan Ceylan’ın kardeşleri Y. İ. (7) ile B. (5) yaşadıkları vahşeti ve tanıklılarını şu sözlerle anlattı: Y. İ. Aslan, “Babam ellerimize tahtayla vurdu. Ablamı duvara asarak, hortumla dövdü. ‘Anneniz eve geldi mi?’ diye sorup ablamı ve beni dövdü. Sonra beni ve kardeşimi alıp, annemin evinin önüne getirdi. Sürekli bize balta gösterip, kolumuzu keseceğini söylüyordu.” İşte bir 23 Nisan çocuk hikayesi… Hükümet ayrıca çocuk istismarcılarını bırakmak için yeni bir zemin yoklamaya başladı. Bir süredir Anadolu Ajansı ve hükümet yanlısı yazarlar, çocuk istismarcılarını mağdur gösteren yayınlar yapıyor. Üstelik çıkan infaz yasasında tecavüz ve çocuğa şiddet gibi konularda sabıkası olanlar üstü örtülü şekilde bırakıldı.
Çocuk işçiler
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri çocuk işçiliği ve sömürüsü. Şu koronavirüs günlerinde bile yüzbinlerce çocuk çalışmak zorunda bırakıldı. Çocuk işçiliği devletin kontrol edemediği bir durumdan ziyade bizzat teşvik ettiği ve görmezden geldiği bir görüntü arz ediyor. Konuyu İSİG Meclisi’ne sorduk. İSİG Meclisi üyesi Pınar Abdal, “7 yıl aranın ardından bir çocuk iş gücü anketi yapıldı TÜİK tarafından. Bunun öncesinde 2018’de çocuk işçiliği ile mücadele yılı ilan edilmişti. Çocuk işçiliği ile ilgili mücadele yılında herhangi bir şey olmadığını gördük. Devletin bu alana dair bir yaptırımı olmadığını da gördük. Bu ankete mülteci çocuklar hiçbir şekilde yer almıyor. Kayıt dışı olan çocuklar da ankete dahil edilmiyor. Bu da ankete olan güveni ortadan kaldırıyor” diyor. Çocuk işçiliğinde yaşın 5’e kadar düştüğünü hatırlatan Abdal, “5 yaşında bile çocuklar ağır ve tehlikeli işler yaparken iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Bu çocuk işçiliğin nerelere vardığını gösteriyor. Sokakta çalışma ise her geçen gün artıyor. Çalışmak zorunda kalan çocukların büyük bir bölümü diyor ki: ‘Ben hane halkına yardımcı olmak için çalıyorum.’ Bunun açıklaması şudur: Çocuklar yoksulluk olduğu için, gelir adaletsizliği olduğu için çalışmak zorundalar” vurgusu yapıyor.
‘Hükümet çocuk işçiliğini besliyor’
Koronavirüs sürecinde çocuk işçiler için alındığı belirtilen önlemleri de eleştiren Abdal, “Hükümet pandemi sürecinde, sokağa çıkma yasağında 20 yaş altı çalışan çocuklar gündeme geldikten sonra apar topar bir harici düzenleme yaparak, 20 yaşın atlında çalışan çocuk işçilerin bunun düzenlemesinin dışında bıraktı. Bu hükümetin çocuk işçiliğine nasıl baktığını gösteriyor. Bu sistemin kendisi çocuk işçiliğini beslemek üzere kuruludur” şeklinde konuşuyor.
Cezaevindeki çocuklar
Cezaevinlerinde tutuklu bulunan çocukların durumunu ise Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Komisyonu Avukat Emin Gün ile konuştuk. Burada da tablo çok ağır. İnfaz düzenlemesi ile tutuklu olan çocukların bir kez daha cezalandırıldığına dikkat çeken Av. Gün, “14 Nisan gecesi resmi gazetede yayımlanan 7242 sayılı kanunla infaz yasası ve bazı kanunlarda değişiklik yapıldı. Öncelikle infaz yasasında yapılan birçok değişikliğin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirtmek isterim. Yapılan değişiklikle hapishanede bulunan hükümlü çocukların büyük bir kısmının tahliye olmasını bekliyoruz. Ancak bizim bu yasa değişikliğine en başından beri yaptığımız eleştiri düzenlemelerin tutuklu çocukları kapsamadığıdır. Her ne kadar güncel olmasa da eldeki verilere göre kapalı ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlü çocuk sayısı 2 bin 500 civarı olup; bunların bin 400’ünün tutuklu olduğu yönündedir. Tüm dünyayı tehdit eden bir salgınla mücadele ettiğimiz bir dönemde çocukları cezaevlerinde tutmaktaki bu ısrarı anlamak mümkün değildir. Derhal tahliye edilmeleri gerekir. Tüm kurumları da harekete geçmeye çağırıyoruz” dedi.
Kürt çocukları hep hariç!
Çocukların ülkede yaşadığı en ağır sorunların başında anadilde eğimin olmaması geliyor. Milyonlarca Kürt çocuğu ağır bir asimilasyonun cenderesi altında, gelişimine ve bilinçlerine ket vuruluyor. Gazetemize konuşan Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği Eşbaşkanı Mine Karakaş, “Bir çocuğun en temel hakkı anadilde eğitim görmektir. Anadilde eğitim almayan çocuk eğitim yaşamına dezavantajlı başlıyor. Çocuklar ve halkımız üzerinde olan asimilasyonun amacı bu. Çocuğu kültüründen, dilinden, kimliğinden uzaklaştırmaktır. Hayatın içerisinde başarısız olmasını sağlamaktır. Bir çocuğu başarısızlığa sürüklemek istiyorsanız ilk önce onu dilinden edersiniz. 23 Nisan Kürt çocukları için olan bir bayram değil” derken anadilde eğitim olmadan bayram olmayacağını söylüyor.
Nerden baksan adaletsizlik
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada “EBA Sistemi üzerinden eğitimde fırsat adaleti sağladıklarını” öne sürmüştü. Ancak, pandemi nedeniyle başlayan uzaktan eğitim sürecinde görülen aksaklıklar, eğitim müfredatında yer alan idam sahneleri EBA üzerinden bırakın fırsat eşitliğini çocukların bir kötülük dünyası ile karşı karşıya olduğunu gösterdi.
3.8 milyonun interneti yok
Gazetemize konuşan Eğitim Sen 3. Dönem Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, 7 yaşında okula başladığını ve 54 yıldır eğitimin içinde olduğunu, eğitim sisteminin bu kadar kötü olduğu bir dönem hatırlamadığını söylüyor. Uzaktan eğitimi tam bir adaletsizlik olarak nitelendiren Dinçer, “Sayın Bakan, uzaktan eğitimin planlandığı günlerde tv ve internet ile ilgili sorulan bir soruya karşılık ‘TV’lerle ilgili yüzde 95’lerin üzerinde… İnternetle ilgili yüzde 20’lerde bir erişilmezlikle ilgili bir durum var’ dedi. Sayın Bakan’ın verdiği oranların öğrenci sayısını 18.5 milyon olarak düşündüğümüzde rakamsal karşılık olarak; açık öğretim dahil
bütün eğitim öğretim türlerinde 925 bin çocuğun evinde tv, 3.8 milyon çocuğun evinde internet erişimi olmadığı sonucuna ulaşıyoruz. Bu rakamlara halen kamu okullarında okuyan T.C. vatandaşı olmayan çocukların dahil olmadığını biliyoruz. Çünkü MEB istatistiklerinde yer alan sayılar sadece T.C. vatandaşı olan çocukları kapsıyor” dedi.
EBA eşitsiz
Yoksul ailelerdeki çocukların durumuna dikkat çeken Dinçer, “TÜİK verileri hane halkının yüzde 20’sinin yoksulluk sınırının altında yaşadığını ortaya koymaktadır. Ülke nüfusu 83 milyon olduğuna göre bu durumda 16.6 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor demektir. Nüfusun bu kesimi çok çocuklu ailelerden oluşmaktadır. Böyle bakıldığında da öğrenci nüfusunun yaklaşık 3.8 milyonunun yoksulluk içinde eğitimlerini sürdürmeye çalışmakta olduklarını anlamaktayız. Eğitim hizmetinin sunumunda değişik başlıklar altında toparlayacağımız eşitsizlikler ailelerin bu umutlarının karşılıksız kalmasına neden olmaktadır” diyor.
Çocukları anlamak
Korona nedeniyle evlere kapanmak zorunda kalan çocukların ruh sağlığı da önemli konulardan biri. Yaşamı doğayla iç içe anlayan çocuklar şimdi dört duvar arasında. Çocukların psikolojilerine dair konuşan Psikolog Melek Şahin, “Sorunu önleyici bir düşünüş ve kavrayış benimsemek gerekli. Bu durum sadece korona ile ilgili değil hayatımızın her alanında kendimize, diğer insanlara, çocuklara, kadınlara, hayvanlara, doğaya zarar verdiğimiz her konuda bu kavrayış en etkili ilaç aslında. Daha önce kaygı hissettiğimiz konuları çocuklarımıza anlatma biçimimiz eğer geçmişte bir işe yaramadıysa bu tutumu öncelikle değiştirmemiz gerekiyor. Duygularımızı tanımlamalı ve bunlarla ilgili konuşabilecek güvenli, şeffaf ortamları hem kendimiz için hem de çocuklarımız için sağlamalıyız. Çocukların yaş dönemine uygun olarak bu geçici durumu sade bir şekilde anlatarak çocuklarımızla paylaşmalıyız. Gündelik rutinimizi koşullara uygun bir şekilde yeniden yapılandırmalı ve bu duruma öncelikle kendimiz uyum göstermeliyiz. Rutin çocukları daha güvende hissettirecektir. Bir arada yaşam, birbirinin sınırlarına saygı, en çok bu dönemde öğrenmemiz gereken ve aynı zamanda öğretmeniz gereken bir olgu çocuklarımıza. Evde bunu başaramaz isek toplumsal olarak başarmamız gelecekte de çok mümkün değil” bilgisini veriyor.
Öğretmenin müthiş çabası
Gazeteci-yazar Pınar Öğünç’ün 16 Nisan’da ‘Bir köy okulunda uzaktan eğitim nasıl mı olur?’ başlıklı Gazete Duvar’da çıkan yazısında bir köy öğretmeninin uzaktan eğimi nasıl yaptığına yer verilmişti. Öğretmenin öğrencilerine ulaşabilmek ve onlara bir şeyler katmak için verdiği müthiş bir mücadeleyi anlatıyordu. Öğünç’ün köşesinden yer verdiği öğretmen eğitim sistemindeki adaletsizliği tüm çıplaklığı ve gerçekliği ile ortaya koyuyor. İşte o öğretmenin kısa hikayesi…
Bir öğretmenin güncesi
“Köy okulunda uzaktan eğitim nasıl mı olur?.. Uzaktan eğitimi bizim durumumuzda uygulayamayacağımızı öğretmen arkadaşlarımla en baştan biliyorduk… Ben eğitimi, EBA’yı (Eğitim Bilişim Ağı) geçtim, çocuklara ulaşmak, en azından hallerini öğrenmek derdindeydim. Tek tek denemeye başladım. Birinin amcasını buluyorum, birinin başka bir yakınını. Akşam çocuğun evine gidip beni arıyorlar, bin bir zahmet… Bazı Suriyeli öğrencilere hiç ulaşamadım, birkaçının ebeveynine zar zor derdimi anlatmaya çalıştım…
Çocukların çok hoşuna gitti, birbirimizin sesini duymamız, hallerini anlatabilmeleri… Bazıları nasıl korkmuş. Biri ‘Bir sürü insan ölmüş, biz de ölmeyelim diye mi evdeyiz?’ diyor. Biri EBA’yı evde televizyonda ayarlayamayınca, sanki başlarına çok kötü bir şey gelecekmiş gibi panik olmuş. Kurmayı da tarif etmiştim velilere adım adım, ama hepsi yapamadı.
Sonra işte böyle birinin dayısı, birin babasıyla, kime erişebiliyorsam bir WhatsApp grubu kurdum. Akıllı telefonu olmayanları ayrıca arıyorum. Oradan dersle ilgili bir şeyler yolluyorum. Arada kendimi videoya çekip atıyorum…
Birkaçı kendi videosunu yolladı. Ama cevap yazamayan da var, çünkü çocuk her akşam telefon isteyince laf ediyorlar şarj bitiyor diye. O videonun bir de Kürtçe’sini çektim. Tabii ki uzaktan eğitimde bu dil konusu düşünülmemiş. Ben sınıfta yüz ifadelerinden anlamadıklarını görüyorum, ona göre davranıyorum normalde. En azından öğretmenin Kürtçe bilmesi bir güvence gibi geliyor çocuğa…”
Bu çocuklar çocuk değil mi?
23 Nisan Bayram’mış! Bu bayram kime, hangi çocuğa bayram? Hükümet koronavirüs salgını nedeniyle ‘evde kal’ diyor. Peki ya evsiz çocuklar için ne yapıyor? Bu çocuklar nerede kalıyor? Ben söyleyeyim hala sokaktalar ve bu kez çok daha zor durumdalar. Evsiz çocuklar sokakta yalnızca birbirlerine tutunarak yaşam mücadelesi veriyor.
22 Nisan 2020 – https://yeniyasamgazetesi3.com/cocuklugu-calinanlarin-ulkesi/