Esaretten komutanlığa: Bir Meleka Tavuz hikayesi

DAİŞ’in soykırım saldırısında esir alınan ve kurtulduktan sonra Şengal Kadın Savunma Birlikleri’ne (YJŞ) katılan YJŞ Komutanı Hêza Şengalî ile konuştuk.

Meleka Tavus, asi ve asildir, kimseye baş eğmez bir yaratıcıdır. Hêza da öyledir, DAİŞ’in kara cehenneminde ağır yaralar alır ama o yaraya karşı sinmez, köşeye çekilmez. Hêza, DAİŞ’in elinden kurtarıldıktan sonra Meleka Tavus’un ruhunu kuşanır, asiliğini, yaratıcı gücünü kullanarak kendini yeniden yaratır. Esirlikten Êzîdî Kadın Birlikleri komutanlığına yükselir.

Hêza Şengalî, “Yüzlerce Êzîdî kadının akıbeti hâlâ bilinmiyor. Halen DAİŞ çetelerinin elinde bulunan Êzîdî kadınları kurtarma çalışmalarımız var. Ama sadece askeri alanla kalmamalı, esir kadınların kurtarılması için herkesin mücadele etmesi gerekiyor. Esir kadınların tamamı serbest bırakılmadıkça huzur içinde yaşayamayız” vurgusu yapıyor.

Hêza Şengalî, “Soykırım öncesinde Êzîdîler kendilerini savunamaz ve yönetemez durumdaydı. Yaşamın her alanından mahrumdurlar. Ancak Êzîdî toplumu Önder Apo’nun fikir ve felsefesine göre örgütlendi ve artık kendilerini koruyup yönetiyorlar. Yani artık hiçbir şeyin ferman öncesi gibi olmadığını söyleyebiliriz, artık her şey Êzîdî toplumunun elinde” diyor.

Hêza Şengalî, Şengal’in Digûrê köyü ve Qîraniyan Aşireti’nden. Kalabalık bir aşiretten gelen Hêza, 10 kardeştir. 3 Ağustos 2014 tarihinde 73. Ferman sırasında çocuktur, DAİŞ çeteleri tarafından kaçırılır, defalarca satılır, çetelerin binbir türlü işkencesine maruz kalır. Onun hikayesi bir Meleka Tavus hikayesidir. Meleka Tavus, asi ve asildir, kimseye baş eğmez bir yaratıcıdır. Hêza da öyledir, DAİŞ’in kara cehenneminde ağır yaralar alır ama o yaraya karşı sinmez, köşeye çekilmez, bir kor gibi yakan o yaranın üstüne gider. Hêza, Kadın Koruma Güçleri (YPJ) ile Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD) desteğiyle DAİŞ’in elinden kurtarıldıktan sonra Meleka Tavus’un ruhunu kuşanır, asiliğini, yaratıcı gücünü kullanarak kendini yeniden yaratır. Kurtarıldıktan sonra kurtarılmayı bekleyen Êzîdî kadın ve çocuklar için Êzîdî Kadın Birlikleri’ne (YJŞ) katılır.
Hêza, kısa sürede komutanlık düzeyine kadar yükselir. Hêza’nın direnişin belgesel olur. Hêza Şengalî’nin şahsında Êzîdîlerin maruz kaldığı soykırıma odaklanan Hêza belgeseli, Şengal’den Reqa’ya kadar Êzîdîlere uygulanan insanlık dışı uygulamaları ele alıyor. Derya Deniz’in yönetmenliğini üstlendiği “Hêza” belgeseli Êzidî halkına uygulanan fermanın belgesi niteliği taşıyor ve şimdiye kadar 9 ödüle layık görüldü.
30 Ocak 2024 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda (AP) Êzîdî Kadın Meclislerinin Çatı Örgütü (SMJÊ) ve Êzîdî Dernekleri Birliği Merkezi’nin desteğiyle konferans düzenlendi. Kongeransa katılanlarda biri de Şengal Kadın Birlikleri (YJŞ) Komutanlık Üyesi Hêza Şengalî’ydi. Hêza Şengalî’yle konferansı, Şengal’in fermandan bu yana yaşadığı dönüşümü konuştuk.

Êzîdî Kadın Meclislerinin Çatı Örgütü’nün (SMJÊ) ve Êzîdî Dernekleri Birliği Merkezi öncülüğünde Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nda Êzîdî Kadın Konferansı düzenlendi. Konferans nasıl geçti? Gözlemlerinizi paylaşabilir misiniz?

Avrupa Parlamentosu’nda (AP) SMJÊ ve Êzîdî Dernekleri Birliği Merkezi’nin öncülüğünde düzenlenen Êzîdî Kadın Konferansı iyi geçti. İlk defa böyle bir konferans yapıldı. Bizler için Şengal’dan kalkıp böyle bir konferansa katılmak manevi açıdan çok farklıydı. Şengal’in durumuna ilişkin iki seminerin verilmesi ve Şengal’deki kadınların durumunun konuşulması önemliydi. Şengal hakkında kapsamlı tartışmalar yapıldı. Konferans’ta 2014 yılında Şengal’de yaşananları soykırım olarak kabul etmesine rağmen halen olumlu adımlar atmayan devletler de konuşuldu. Konferansa katılan herkes Êzîdîlerin Şengal’de kendini savunma ve yönetme hakkı olduğu konusunda hemfikirdi. Konferansa ilgi fazlaydı. İlk defa Êzîdîlerin kendisi sorunlarını Avrupa Parlamentosu’nda tartışıyor, konuşuyordu, bu katılımcıların da dikkatini çekti. Kısaca konferansın içeriği ona yönelik yorumlar ve yaklaşımlar genel olarak olumluydu.

Kürt halkı yaşadığı acıları ağıtlarla dile getirir. Bu Kürt halkında bir gelenektir. Dengbêjlik sözlü tarih özelliği taşır ve bir hikayeyi anlatır. Êzîdî annenin konferasta söylediği ağıt yakın tarihin özeti gibi. Kaç kez dinledim hatırlamıyorum ama defalarca dinliyor insan. Sözleri insanı delip geçiyor;

Oy ceylanım….
Oyy Şengal Dağı’nın ceylanı
Oy ceylan…
Oyy
Oy ceylanım Şengal Dağı’nın eteklerinden bana doğru geldiler
Dikkat kesildim Allah’ım dedim bu gelenler dört ceylan
ikisi yavru ceylan diğer ikisi anne ceylan
yavru ceylanlar annelerinin üzerinden atlarken anne ceylanlar
avcılarını dinliyorlardı
oy ceylanlarım Şengal Dağı’nın ceylanları
ceylanlarım Şengal Dağı’nda birer melektiler
ceylanlarımın hepsi beyaz giysiliydiler
dünyanın tüm canavarları ceylanlarıma saldırıp onları esir aldı beyaz kıyafetlerini çıkartıp yüzlerindeki kara benler gibi Halep siyahı kıyafetler giydirdiler
ceylanlarımın ellerini zincirlediler…

Yine aynı salonda hep beraber Herne Pêş marşı söyleniyor. Acıları bu marşla sarıyorlar sanki. İşte bu anneyi merak ediyorum… Konferansı bitiminde salonda bir annenin ağıtı vardı. O anneler ve Êzîdî kadınlarının temel talebi neydi?

Şengal ve esir Êzîdî kadınların durumunu konuştuğumuzda anneler çok duygulandı. Duygulu bir şekilde görüşlerini dile getirerek, tüm uluslararası insan hakları kurumlarına Şengal’de bir soykırımın daha yaşanmaması için sorumluluk üstlenip harekete geçme çağrısında bulundu. Ayrıca tüm vicdanlı insanları Êzîdî toplumuna ve Êzîdî kadınlarına destek olmaya çağırdılar. Anneler herkesin Êzîdîlerin sesini duymasını ve ona göre hareket etmesini istiyordu.

Şengal hala bir soykırım kıskacında. İran, Irak ve Türkiye kendi devlet çıkarları için 74. Fermana maruz kalmış bu halkın özgür yaşamını pazarlık konusu yapabilecek kadar düşmüş. Ancak artık Şengal 3 Ağustos 2014 tarihinden önceki gibi savunmasız değildir. Kendi özsavunmasını oluşturan Êzîdîler, 7’den 70’e birbirine sırtını dayamış ve yeni bir fermana geçit vermemek için var gücüyle mücadeleyi seçmiştir.

Şengal’in savunulması konusunda beklentileriniz neler? Hem Irak’ta hem de uluslararası alanda saldırıların önlenmesi için ne yapılmalı?

Saldırılara sonuna kadar direneceğiz. YJŞ-YBŞ savunma güçleri olarak Êzîdîleri ve Şengal’de yaşayan toplulukları sonuna kadar korumaya ve her türlü saldırıya karşı direnmeye hazırız. Şengal’in korunması için Irak’ın öncelikle Şengal’in statüsünü tanıması gerekiyor, statünün tanınması her türlü saldırıların önünü de alacaktır. Şengal’in Irak toprağı olduğunu her zaman söyleyen Irak hükümetinin de bu konuda bir adım atmasını umuyoruz. Ayrıca uluslararası güçlerin hem Şengal’in statüsünü hem de soykırımı tanıması gerekiyor. Öte yandan soykırımı tanıyan devletlerin de buna göre gerekli adımları atması gerekiyor. Şengal’e yönelik saldırıları ancak bu şekilde durdurabiliriz.

3 Ağustos 2014 tarihinde başlayan soykırımda DAİŞ tarafından onbinlerce Êzîdî, modern dünyanın gözü önünde kadın, çocuk, yaşlı demeden katledilir. Kaçırılır. Köle pazarlarında satılır. QSD ve YPJ güçleri, kaçırılan kadın ve çocukları kurtarmak için 9 yıldır yürüttükleri mücadeleyle birçok kadın ve çocuğu kurtardı. En son Kuzey ve Doğu Suriye İç Güvenlik Güçleri’nin 27 Ocak’ta Hol Kampı’nda başlattığı “İnsani ve Güvenlik Hamlesi”nde Şengal’in Herdan köyünde fermanda kaçırılan Kovan Îdo Xorto isimli Êzîdî bir kadın daha kurtarıldı. Hala akıbeti bilinmeyen kadın ve çocuklar için ise çalışmalar sürüyor. Sayılar tam bilinmemekle birlikte binleri buluyor.

QSD ve YPJ güçlerinin Hol Kampı’ndaki operasyonunda Şengalli Kovan İdo Xorto isimli bir Êzîdî kadın daha kurtarıldı. Kurtarılan kadın ve çocuklar konusunda nasıl bir yaklaşım izliyorsunuz? Aynı zamanda hâlâ akıbeti belli olmayan kadın ve çocuklar da var. Bu Êzîdîler için neler yapıyorsunuz?

10 yıldır esaret altında tutulan Êzîdî bir kadının daha DAİŞ’ten kurtarılmasından büyük mutluluk duyuyoruz. 2014 yılından bu yana yüzlerce Êzîdî kadın QSD ve YPJ güçleri tarafından kurtarılarak ailelerine teslim edildi. Ancak yüzlerce Êzîdî kadının akıbeti hâlâ bilinmiyor. Halen DAİŞ çetelerinin elinde bulunan Êzîdî kadınları kurtarma çalışmalarımız var. Bütün Êzîdî kadınları özgürlüğüne kavuşuncaya kadar mücadele edeceğiz. Ama sadece askeri alanla kalmamalı, esir kadınların kurtarılması için herkesin mücadele etmesi gerekiyor. Esir kadınların tamamı serbest bırakılmadıkça huzur içinde yaşayamayız.

Fermandan sonra dünyanın birçok yerine göç etmek zorunda kalan Êzîdîler buralarda da ayrımcılığa maruz kalıyor. Yine DAİŞ elinde tuttuğu birçok Êzîdî kadın ve çocuğu Türkiye’de tutuyor, burada satılığa çıkarıyor. Birçok Êzidî kadının Katar ve Suudi Arabistan’da nüfuzlu kişilere satıldığı belirtiliyor. En trajik noktalardan biri ise KDP’nin kaçması nedeniyle Şengal’de fermana maruz kalan Êzîdîlerin kaldığı Güney Kurdistan’daki kamplarda baskıya maruz kalması adeta Şengal’e karşı rehin olarak kullanılması. Buna rağmen son dönemde kamplarda kalan Êzîdîlerin ana yurtları Şengal’e dönüşleri hızlandı. Hêza’ya dönüşleri soruyorum.

Dönüşler devam ediyor mu? Durum nasıl, kamplarda kalanlar geri dönüyor mu? Göç etmek zorunda kalan Êzîdîlere bir çağrınız var mı?

Şengal’e dönüşler sürüyor. Kamplarda yaşamak zorunda kalan Êzîdîlerin büyük bir kısmı geri döndü. Ancak bu kamplarda hâlâ çok sayıda Êzîdî var. Şengal’e yönelik kirli bir planın yürütülüyor olmasına rağmen, Êzîdîlerin topraklarına dönmeye devam ediyor. Kültürlerini ve inançlarını yaşayabilecekleri yerin Şengal olduğu bilinci ile dönüyorlar. Şu anda kamplarda yaşayan Êzîdîleri kendi topraklarında kendi inançlarıyla yaşayabilmeleri için Şengal topraklarına dönmeye çağırıyorum. Halkımız bilmelidir ki ne olursa olsun YJŞ-YBŞ güçleri olarak onları ve topraklarımızı sonuna kadar koruyacağız.

Ferman öncesinde Êzîdî halkı içine kapalıdır. Hayatları kadim kültür ve inançlarına göre düzenlemiştir. Toplum olarak ve özellikle de kadınlar olarak korumasızdırlar. 3 Ağustos 2014 tarihinden sonra Êzîdîler artık eskisi gibi savunmasız değildir. Birçok kadın YJŞ saflarında yerini alır. Nasıl bir dönüşüm olduğunu merak ediyorum.

Şengal katliamından öncesi ve sonrasını karşılaştırırsanız ne değişti? Orada şimdi Özerk Yönetim var, Êzîdî halkının tecrübeleri ve deneyimleri nasıl?

Soykırım öncesinde Êzîdîler kendilerini savunamaz ve yönetemez durumdaydı. Yaşamın her alanından mahrumdurlar. Ancak Êzîdî toplumu Önder Apo’nun fikir ve felsefesine göre örgütlendi ve artık kendilerini koruyup yönetiyorlar. Yani artık hiçbir şeyin ferman öncesi gibi olmadığını söyleyebiliriz, artık her şey Êzîdî toplumunun elinde. Êzîdî toplumu ve diğer Şengal halkları kendi kaderlerini kendileri belirliyor.

https://www.ozgurpolitika.com/haberi-esaretten-komutanliga-bir-meleka-tavus-hikayesi-186703

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir