Dünyaca ünlü Ermeni Grammy ödüllü sanatçı Arto Tunçboyacıyan’la, soykırımı, insanlığın bin bir halini konuştuk: Bu olay yüzleşmediğin müddetçe bitmeyecek. Savaş birilerine kariyer oldu. Oraya gidiliyor, bombalar atılıyor, bu bir sektör… Bazen basit gibi gelen laflar var ya insanın düşmanı kim; aslanlar, kaplanlar değil en büyük düşmanı kendisi. İnsan hayatın manasını idrak edemiyor
Bazen bir memleketin tarihini kemiklerden öğreniriz. Mezar taşı olmayan kemikler çok şey anlatır aslında. Toprağa karışmış bu kemikler, gizlenen bir şeyler fısıldar. Bir heyula gibi yaşayanların üzerinde dolaşır durur. Ta ki hakikati bilinene, buna cesaret eden bir toplumsal varlık ortaya çıkana dek. Newala Qasaba çok şey anlatır… Siirt’tedir. PKK önderlerinin, 1990’lı yıllarda gözaltında kaybedilen Kürtlerin, 1915’te Ermeni Soykırımı’nda katledilenlerin kemikleri burada yan yana yatmaktadır. Toprağın içine kaşırmış bu kemiklerin kimi boy vermiş, kimi de boy vermeyi, hakikatinin bilinmesini beklemektedir. İşte şimdilerde bu bilinmeyi bekleyen hakikate villa dikilmekte, yani beton dökülmekte. İnsanlığın bütün hislerinin alınıp bir zombiye dönüştüğü bu zamanlarda kemik manzaralı villalarda bir hayat vadedilmekte. Sayılar der ki yaklaşık 1 milyon Ermeni, 24 Nisan 1915’te başlayan soykırımda katledildi. Bir milyon hayat… Ağrı, Zilan, Dersim, 90’lı yıllar derken artık sayılamayacak kadar Kürdün kemiği de buna eklendi. İşte Newala Qasaba’da bu iki halkın kemikleri yan yana yatmakta. Arto Tunçboyacıyan, dünyaca ünlü bir Ermeni sanatçı. Bu toprakların baharatı. Grammy ödüllü bir sanatçı. Arto Tunçboyacıyan’a yan yana yatan bu iki halkın kemiklerinin ne anlattığını soruyoruz. Tunçboyaciyan, bize insanlığın bin bir halini anlatıyor….
İdraksiz insan!
İlk sorum Newala Qasaba üzerine oluyor. Duydukları karşısında şaşırmadığını dile getiren Arto Tunçboyacıyan, şöyle yanıtlıyor: “Yani sadece orası değil Taksim Meydanı da onlardan biri ve daha birçok yer. Bence insanlığın kendine olan saygısızlığı büyük insanlığın saygısızlığı. Çünkü kemikler var, isimler koyulmuş bir ırk olarak tanıyoruz ama hepsinin temeli, sonunda insan. Yani hepimizin temeli insan. Baharatlarımız o, bizim ırk dediğimiz şeyler ama bunların hepsi bizim yarattığımız şeyler. Ben sadece Ermenilere yapılan bir şey olarak görmüyorum olayı, insanlıkta böyle bir hastalık var. Bazen basit gibi gelen laflar var ya insanın düşmanı kim; aslanlar, kaplanlar değil en büyük düşmanı kendisi. Kendisi hala hayatın manasını idrak edemiyor, hala insan manasını tamamen idrak edemiyor. Sadece birbirimizin üzerinden çıkar elde etmeye uğraşıyoruz. Bu da bana yaşayan yaratıkların arasında en tehlikelisi, en kötü niyetlisi, meleği, kelebeği, ne istersen hepsi var, öyle geliyor. Onun için böyle şeyleri duymak bana çok büyük sürpriz gelmiyor.”
Geçmiş silinemez
Toprak bahanesiyle insanların hala katledildiğine işaret eden Arto Tunçboyacıyan, “Şu anda gözümüzün önünde insanlar birbirlerini öldürüyor. Yarın öbür gün onun kemiklerinin üstüne de bir bina yapabilirler. Bu insanda böyle bir hastalık var. Bazen insan korkuyor, bir insanın kutusunu açmaya çalıştığın zaman içinden ne çıkacak, melek mi, şeytan mı, kelebek mi, o mu bu mu? Onun için ben daha fazla insan ölmesin diyorum. Olan zaten oldu. Silmene imkanı yok. Ne yaparsan yap bir yerde çıkıyor. Çünkü geçmiş, gelecek ve anı beraber yaşıyoruz. Bir şey bir yere kaybolmuyor. Önemli olan ne zaman idrak edeceğiz insan gibi yaşamayı. O beni daha heyecanlandırıyor” diyor.
Anneler, evlatlar…
Ortadoğu’da yıllardır süren savaşa Avrupa’nın göbeğindeki iki ülke de dahil oldu. Üçüncü Dünya Savaşı’nın bir ayağı artık Avrupa’ya da sıçradı. Şimdilerde de Türkiye Kürt halkına yönelik savaşını daha da derinleştirdi. KDP ile işbirliği yapan AKP-MHP iktidarının ortaklığında yeni seferler yapılıyor. Savaşların kazanını olmadığını söyleyen Tunçboyacıyan, şöyle özetliyor: “Savaşta kazanan yok, kaybeden var o da anneler yani mamalar. Çünkü evlatlarını kaybediyorlar. Kahraman falan gibi bir şeyler diyoruz bir süre sonra anası evladıyla mezarında yalnız kalıyor.”
Halklar savaş açmaz
Savaş taraftarlarına latife yaparak öneride bulunan Tunçboyacıyan, “Bence nerelerde nükleer bomba tesisi yapıyorlarsa orada bir savaş ligi kursunlar. Kim kiminle savaş yapmak istiyorsa o bölgeye gitsinler, orada savaş yapsınlar. Hatta Las Vegas’ta bu bahis oynayan insanlar onlara oynasın ama yeter ki halkları içine katmasınlar. Ben halkları kendi haline bırakırsan birbirlerine savaş açacaklarına inanmıyorum” diye vurguluyor.
Dün Ermeniler, bugün Kürtler…
Geçmişe yönelik atıfta bulunan Tunçboyacıyan, “Birileri demiş gerekli olmadığı müddetçe savaş cinayettir diye çünkü sonunda insanlar birbirlerini öldürürken başka birisi cebine dolar koyuyor. Savaşın nedeni bu. Zaten toprak dediğin şey için kavga etmiyor. Toprak, din, ırk için kavga etmek kadar mantıksız bir şey yok. Toprak zaten orada kalıyor. Irk, din dediğin 10 bin sene, bin sene neyse istediği zaman değişiyor. Geçmişimiz böyle, Babillerdi, sonra Ermeniler, yarın bir gün Kürtler; onun için benim şu anda daha fazla dikkat ettiğim mevzu insan olarak birbirine zarar vermeden fiziksel, doğaya zarar vermeden nasıl yaşayabiliriz? Benim için önemli olan bu. Çünkü dediğim gibi savaşın kazananı yok” diyor.
Sıfatlar değişti zihniyet aynı
Tarihe bakıldığı zaman savaşların hep egemenlerin iktidar savaşı olduğuna tanıklık ediyoruz. Bu iktidar savaşı hep halkları kendine kurban etmiş. Tarihten anımsatmalar yapan Sanatçı Arto Tunçboyacıyan, şöyle devam ediyor: “Eskiden ne diyorlardı? Sultan, kral veya kraliçe, ondan sonra ne bileyim mafya, şimdi de yeni ismi hükümet. Ama sondaki niyet aynı o bildiğimiz mafya zihniyeti. Kendi çıkarları için… Başkalarına ne olursa olsun önemli değil kendi çıkarları önemli. Sonunda niyet önemli. Vay kral gibi oğlum diyoruz ama hiç düşünmüyoruz, kral ne demek, nereden çıkıyor? O zaman da halkı çok rahatsız etmemek için sıfatları değiştirmişler ama niyet aynı, mafya. Benim istediğimi yaparsan yaşarsın, istediğimi yapmazsam yaşamazsın. Bugün dünyada yaşlı ve hala yaşayan mafya benim için kraliçe Elizabeth. Avustralya çiçek toplamaya gitmiyor. Benim sonunda geldiğim tek nokta o oldu. İnsan ve niyeti ne? Nereli olduğu, ne olduğu önemli değil. Sonunda niyeti ne?”
Yüzleşilmedikçe soykırım sürer
Soykırımlarla yüzleşilmediği müddetçe yeni soykırımların yaşanacağına dikkat çeken Tunçboyacıyan, “Bu olay yüzleşmediğin müddetçe bitmeyecek. Savaş birilerine kariyer oldu. Oraya gidiliyor, bombalar atılıyor, bir sektör yaşıyor ondan. Ama gerçekten, hakikaten huzurla yaşamak istiyorsak çok basit. Halletmek için herkesin önünde canlı yayında oturur televizyonda konuşursun, insanlar anlar” diye vurguluyor.
Arto Tunçboyacıyan, şöyle devam ediyor: “Yani misal veriyorum. Din dersi olacağına okullarda inançlar dersi olsun ki herkes anlasın kendi toprağında yaşayanların inançları ne. İnsan ne zaman arkadaş olur? Huylarını öğrendiği zaman aslında, yani biz birbirimizin huylarını öğreneceğiz. O kadar çok basit ki, şu futbol milli takımını yaptıkları gibi Türkiye’de insanlara imkan verseler her şey kendi kendine yerine oturur. Ne yapıyorsun? Sen bir takımdan seçmiyorsun değil mi, kimse, o bölgenin en iyisi hangi takımdan olursa olsun onu seçiyorsun dimi? Mesela ne acayip değil mi futbol milli takımını halk seçmiyor bir antrenör seçiyor da insanların hayatını, her jenerasyonun hayatını ilgilendirecek birisini halk seçiyor. Çünkü en kolay kandırılabilen halk. Çünkü hiç birinin ne anayasadan ne baba yasadan haberi yok, hiçbir şeyden haberimiz yok. Adamın ceketine göre, karizmasına göre seçim yapılıyor. Bu Kürt sorunu ayıp şeyler. Hakikaten bu utanılacak bir şey. İnsan çıkar konuşur nedir abi derdiniz, konuşulur, herkese eşit yaşam sunulur.”
Bir fikirde buluşmalıyız
Birlikte yaşamanın önemine dikkat çeken Tunçboyacıyan, “Biz mozaikleriz deniliyor ama herkes benim istediğim bir renkte olsun. Mozaik diyorsun bütün renklerden bir renk elde edersen her renk de kendini o sistemin bir parça hisseder. Artık bir insanın arkasından gitmek değil de eğer beraber yaşayacaksak, öğreneceksek insanlar yüzde 100 istedikleri olmayacak. Ama bütün insanların, o halkın, Türkiye’deki insanların veya dünyadaki insanların bir fikirde yüzde 100 buluşabilecekleri bir fikri keşfetmek lazım. Fikir öncü olacak. İnsanlar anlayacak ki ben bu toprakta yaşıyorum kendim hak sahibiyim” diye belirtiyor.
Müziğimi de ortaklaştırıyorum
Aynı şeyin müzikte de geçerli olduğunu belirten Tunçboyacıyan, “Ben de kendim yaptığım bir müziği paylaştığım zaman yüzde 100 olarak değil. En fazla yüzde 50 kapasitesine gidiyorum çünkü öteki insanlar da bir şeyler katıyorlar. Onlara da yer oluyor ve o zaman o müziğin bir parçası hissediyor kendisini. Kendinden bir şey katıyor çünkü. Ama sen hala, sen osun, busun, yok kim olursan ol gel ama sen gelme, bir lisan bir insan ama o insan değil. Kendi kendimizi kandırarak zaman geçiriyoruz. Bu da artık kariyer oldu. İnsanlar, insanların en büyük problemi” diyor.
Herkes terörist mi?
Türkiye’de demokrasinin olmadığını söylen Tunçboyacıyan, şöyle devam ediyor: “Demokrasinin olmadığı bir yerde neyi tartışacaksın ki. Hangi sistemi tartışacaksın. Benim anlamadığım bir tek şey ne biliyor musunuz? Herkes HDP hakkında, Kürtler hakkında atıp tutuyor. Bu 5 milyon, 6 milyon oy veren insanlar ‘salak mı’ yani duymuyorlar mı hükümetin dediği lafları. O insanlar niye oy veriyorlar? Herkes terörist mi? Ve ayrıca terör ne demek, demokrasi ne demek bunları temiz bir şekilde insanların anlaması lazım. Benim için terör kendi çıkarı için durduk yere huzuru bozan. Demokrasi de benim için fiziksel doğaya ve insana zarar vermiyorsa sevmesem de ona saygı göstermek. Bu kadar basit.”
İlaç dürüst yaşamakta
Anadilin her toplumun en doğal hakkı olduğuna işaret eden Arto Tunçboyacıyan, “Yok sen bu lisanda okuyamazsın. Bütün olay yalan. Bunların hepsinin tek bir ilacı var. Dürüst yaşamak. Kimi görüyorsam abi kimseyle kavga etme, yaptığın işi dürüst şekilde yap. Gelecek çoluğuna çocuğuna dürüst bilgi ver, ondan sonra kendi kendine gerisi olur. Başka çözüm yok, ne kavga yapacağım. Neyin kavgasını yapayım? Bir adam çıkıyor Allah için yapıyorum diyor. Allah için tecavüz de hırsızlıkta her şey normal mi, bu olur mu? Hem Allah’ın evlatlarıyız hem de birbirimizi yiyoruz. Dünyada kendi yarattığının kölesi olan bir hayvan var mı? Bizden başka var mı? Din, ırk ne diyorsan de sonunda nereye geliyor para. Bir şey için çıkarı var.”
Ne sihirli yüzükmüş ya!
İktidar savaşına dikkat çeken Tunçboyacıyan, “Samimi olarak bir şey paylaşacağım acaba dedim bu adamların şuur altından Ermeni’den haberleri mi yok. Bu kadar zarar veriyorlar bu memlekete, bu toprağa ben hakikaten şüphelenmeye başladım. Bunlar bilinç altında bir proje midir nedir anlamadım. Olamaz, bir insan bu kadar zarar verecek yaşadığı yere, boş ver ırkı filan. Ben Hrant’ın ölümünde yazdım Sihirli Yüzük diye bir şarkı bu ne yüzükmüş ya. Bir yüzükle geldi adam bu ne yüzükmüş, herkese bir tane sihirli yüzük lazımdı içinden Alaattin çıkan. Bir şey yapacaksanız bari düzeni olsun. Venezüella’ya peynir getirmeye gidiyorlar ay Allah’ım. E tabi uzaktan baktım mı peynirlere benziyor kokain. O yüzden muz fiyatlarına dikkat edin fazla pahalanmasın. Ondan daha önemli şey getiriyorlar onun içinde” diye belirtiyor.
Gomidasların devamıyız
Sohbetimize Yolcu Tiyatro’nun İstanbul Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’nde sahnelediği Gomidas oyunu ile devam ediyoruz. Bana, “Gomidas’ın oyununun sahnelendiği yer küçük kilise mi büyük kilise mi?” diye soruyor emin olmamakla birlikte büyük diyorum. “Küçüğü de benim okulum” diyor, ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Gomidas’ların devamları bizleriz. Onun için diyorum bu bir zihniyet. Mesela bizim evlerde masa böyle yapılır, ayakkabı böyle yapılır, keman böyle çalınır konuşulur, Türk ailesinin evinde biz bu düşmanı böyle götürdük, o düşmanı öyle götürdük, bunu böyle yaptık dersen o çocuktan ne yaratıcılık beklersin. Bunların hepsini geçtim Türkiye’ye geldiğimde televizyona çıkıp diyeceğim ben geldim Sümerler hepiniz gidin buradan, burası benim topraklarım. Yani onu diyorum Sümerler bizleriz, bunlar uzaya gitmediler, işte fikrimiz değişti, isim koyduk. Ben hiçbir zaman isme takılmıyorum. Benim için o toprağın felsefesi önemli, benim bedenimde, benim içimde beni oradan çıkarsalar bile içimdeki toprağı çıkaramazlar. Onun için o içimdeki, geçmişteki bütün iyi niyetli yaratıcılığın insan. Onun için ben bütün Ermenilere soruyorum Ermeni’yim deyince ne anlıyorsun? Birisi gelip sana sorsa Ermeni’nin manası ne dediği zaman cevap verebilmen lazım. Biz niye Ermeni diyoruz kendimize. Benim için vicdanı olan, merakı olan, insanlık için faydalı bir fikri dürüst şekilde insanlıkla paylaşmaktan keyif alan, huzur alan, bu benim için Ermenilik.”
Temelimiz insan
İnsan olabilmenin önemine vurgu yapan Tunçboyacıyan, “Geçmişe anormal derecede saygım var. Geçmişin değeri aynı yanlışları tekrar etmezsen veya aynı doğru bildiğin şeye devam edersen geçmişin değeri o kadardır. Ama bugün yaşıyoruz. Gelecek için her zaman bir ümidimiz var. Her gün yeni bir ümit vardır. Çünkü yeni inşalar doğuyor. Biz ne zaman kendimiz evet biz beraber, insanların ne ırkı önemli, ne inancı, bunlar kendi şahsi şeyler, bu toprak hepimiz için, bu dünya hepimiz için veya bir arada huzurlu şekilde yaşamak için. Benim için çok kolay, fakat insanlar o kadar yolsuzluğun içine o kadar çok girmiş ki. Bir türlü çıkaramıyorsun ufak bir grup değil artık. Halk da var işin içinde. O da kirletiliyor. Oysa hepimizin temeli insan. O bizim baharatlarımız. O baharatlar birleştiği zaman insanların lezzeti genişliyor. Ben öyle bakıyorum. Çünkü temelimiz insan” diyor.
Çıkar peşindeler…
Huzursuzlukların sorgulanması gerektiğine dikkat çeken Tunçboyacıyan, “Sen hiç dünyada duydun mu birisi abi ben huzursuz yaşamak istiyorum diyen. Ama herkes niye huzursuzluk var, dikkat etmiyor. Sadece ona karşı başka bir silah üretiyor. Zaten problem o. İnsanların, Kürtlerin, Êzidîlerin kendi yerlerinde yaşamaya hakları yok mu? Oldukları yerde kendileri gibi yaşamaya hakları yok mu? Mesela bak Amerika’ya gidiyorsun hoppa adamlar çok akıllılar kocaman bir saha bırakmışlar insan kendi gibi daha fazla yaşayabiliyor. Doğmadığı yerde. Mesela bak ne kadar acayip Almanya’da Covid aşısını Türk buldu. Amerika’da da Ermeni, Moderna’yı buldu. İşte burada eksiklik nedir diye oturup bir demiyor ki insan ya kardeşim bir dakika bu insanlar oraya gidip nasıl başarılı oluyorlar. Çünkü o imkanı yaratmıyorsun. Hala çıkar peşinde, geçmişi gelecek diye yutturmaya kalkıyorlar. Temeli yalan bir sistemin içinde idare ediliyor şu an yani temeli yalan. Dedikleri gibi olsa problem ne o zaman, niye birbirimizi yiyoruz. İnsanlarla hayvanların arasındaki fark neydi? İnsanlar konuşa konuşa anlaşır. Peki insanlar ne yapıyor silahlar konuşsun da paralar gelsin. İnsan ölmüş önemli değil. Günlerce konuşabiliriz ama bunların hepsi konuşuldu yeni bir şey de değil. Bence önemli olan artık ne yapıyorsan yap, dikkat ederek, olabildiğince dürüst yap. Dürüst bir şekilde gelecek jenerasyon bunu idrak edecek.”
Sizce insan kaç kez doğar?
Sohbetimizin sonuna geliyoruz, karşılıklı sevgiler iletirken birbirimize, bu sefer ben bir soruyla karşılaşıyorum. Sevgili sanatçı Arto Tunçboyacıyan, bana, “Biz kaç kere dünyaya geliyoruz?” diye soruyor. Duraksamadan hemen yanıtlıyorum: Bir kez. Halbuki bu soruyu biyolojik değil felsefi soruyordu. Biraz utanarak anlıyorum. Bu kez kendisi soruyu yanıtlıyor: Bir anneden doğuyorsun, bir de kendinden, bir de vefat ettiğinde doğuyorsun.” Ve son olarak şu sözlerle noktalıyor: “Önemli olan sanatçı, yaşlandıkça sanatı genç kalan.”