MKM Sinema Kolektifi’nin bu yıl ikincisini düzenlediği İstanbul Kürt Film Festivali büyük bir coşkuyla start aldı
Kürt Film Festivali’nde ilk sözü Kürtçe sunum yapan MKM’li ulusal kıyafetleri giymiş ‘eş sunucular’ yapıyor. Heyecanları hissediliyor, ama hiç ‘pot’ kırmadan, akıcı şekilde sunum yapıyorlar. Gelen misafirleri takdim ederken söz konusu kişilerin halkı selamlamasıyla salonda alkış kıyamet kopuyor. Açılış konuşmasının ardından sahneye Van’dan festival için gelen Koma Aryen çıkıyor. Üç Kürtçe ezgi ile festivalin girişi yapılıyor.
Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) Sinema Kolektifi’nin bu yıl ikincisini düzenlediği İstanbul Kürt Film Festivali için Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’ne gittiğimde heyecanlıydım doğrusu. Hem Newroz’un ruhumda estirdiği bahar hem de yeni Kürt filmlerini görmenin heyecanı vardı. Galanın yapılacağı yere vardığımda dışarıda kalabalığı görüyorum. Tanıdık simalar sohbete tutuşmuş. Kısa selamlaşma, hal hatır sormalardan sonra içeri yöneliyorum. Karşımda iki güzel çift. Kürt ulusal kıyafetleri giymişler. Bir kişi HES kodu benzeri bir şey gösteriyor telefonda onlara. Ben de HES kodu hala soruluyor mu diye kafamdan geçirirken, soruyorum. Meğer Güney Kürdistanlı, Süleymaniyeli sinemacı konuklarmış. Sormadım ama mevzu başkaydı tabi, HES’le ilgisi yoktu.
Kürtçe hal hatır soruyoruz, yıllardır tanışıyormuşuz gibi. Kapıdan ilerliyorum, Kürt ulusal kıyafetlerine bürünmüş MKM’lilerin sıcak karşılamasıyla içeriye doğru yol alıyorum. Dışarıdaki kalabalık içeri doğru aşağı katlara indikçe artıyor. Birbiriyle sohbet eden kalabalığın arasına karışırken ilk olarak Ahmet Kaya’nın eşi Gültan Kaya ile karşılaşıyorum. Yönetmen Weysî Altay ile sohbetini bölmek istemiyorum. O sırada göz gezdirirken, neredeyse herkesin yüzünde bir tebessüm ile sohbet ettiğine tanıklı ediyorum.
Gelenek işletildi
HDK ve HDP Eşbaşkanlarını görüyorum az ileride. Kalabalığın yöneldiği gösterimin yapılacağı salon tıklım tıklım. 780 kişilik salonda tüm koltuklar doldu, birçok kişi ayakta kaldı. İnsanların ayakta kalmasına sevinilir mi, doğrusu içten içe sevindim! Sahnede yine Kürt ulusal kıyafetleriyle MKM’li sunucular. Bir diğer güzel ayrıntı da festivali organize eden tüm MKM üyelerinin ulusal kıyafetle gelmesi. Belli ki Newroz yılların geleneğini modern bir festivalin karşılama törenine bir direniş gülümsemesi olarak yerleştirmiş.
Kürt işte, o halay tutulacak
Tabi ki Kürt Film Festivali’nde ilk sözü Kürtçe sunum yapan MKM’li ulusal kıyafetleri giymiş ‘eş sunucular’ yapıyor. Heyecanları hissediliyor, ama hiç ‘pot’ kırmadan, akıcı şekilde sunum yapıyorlar. Gelen misafirleri taktim ederken söz konusu kişilerin halkı selamlamasıyla salonda alkış kıyamet kopuyor. Kürtçe ve Türkçe yapılan açılış konuşmasının ardından sahneye Van’dan festival için gelen Koma Aryen çıkıyor. Üç Kürtçe ezgi ile festivalin girişi yapılıyor. Doğrusu şarkıların ağırlığını sahnede olan bir Koma Aryen üyesi de fark ediyor. Hafif bir mahmurluk oluyor salonda. 3 şarkı biterken grup üyesi hadi biraz şenlenelim, diyerek son bir şarkıya davet ediyor. O an salon canlanıyor, ayakta duranların bir kısmı halaya başlıyor! Kürt işte; savaşa da gitse, düğüne de gitse, festivale de gitse o halay tutulacak! Tutuluyor!
Kurdên Êzîdî sessiz film…
Sıra filmde. Festivalin açılış filmi Amasi Martirosyan’ın 1933 yılında çektiği “Kurdên Êzidî” (Êzidî Kürtleri).
Sessiz filme arkada seyircilerin görmediği bir bölümden Koma Aryen canlı müzikle eşlik ediyor. Film seyircileri perdeye çekerken, müzik dağların doruklarına doğru bir yolculukla filme eşsiz bir yoldaşlık yapıyor. Koma Aryen, o mahmurluğun özeleştirisini yapıyor sanki!
İkinci İstanbul Kürt Film Festivali’nin komitesinde yer alan Yönetmen Weysî Altay ile festivali konuştuk.
Festivalin açılışında KURDÊN ÊZÎDÎ filminin tercih edilmesindeki sebep neydi?
Êzîdîler, yıllardır bir şekilde Müslüman toplumların soykırımına uğramış bir inanç. Kendi inançlarında kötülük kavramı yok. Sadece iyiliğe inanırlar. Bundan dolayı her zaman katliamlarla yüz yüze kalmışlar. En son da 2014 yılında dünyanın gözü önünde 74’üncü soykırımla karşılaştılar. Aslında dünyanın Êzîdîlere borcu var. Biz sinemacılar da bu borçtan kendimizi sorumlu tutmalıyız. Şimdiye kadar yeterince acılarını, karşılaştıkları soykırımları ve direnişlerini sinemaya uyarlayamadığımız için bir özeleştiri yapmalıyız. Evet, bu filmi özellikle seçtik ve de açılış filmi yaptık. 1933 yılında çekilmiş olmasına rağmen bu dönemin sömürgeci kişiliğini ve sömürgeciliğe karşı direnişin de öyküsünü çok iyi özetleyen bir film niteliği taşıyor. Bizim festivalin ruhuna ve geleceğine çok uygun bir film olduğu için de ayrıca açılış filmi yapmaktan çok keyif aldık.
Filme canlı müzikle eşlik edilmesi çok alışık olduğumuz bir durum değil. Bu fikir nasıl gelişti?
Evet, çok alışık olmadığımız bir yöntem. Film 1933 yılında çekilmiş olmasından kaynaklı sessiz. Bekli de filmin çekildiği dönem yönetmenin ses kaydetme imkânı yoktu. Bunu bilemiyoruz. Ama kendi derdini çok iyi anlatmış. Filmin sessiz olması vesilesiyle nasıl daha güçlü kılarız tartışmasında, müzik eşliğinde çok iyi olacağı fikrine vardık. Bu fikrimizi KOMA ARYEN ile paylaştık. Kendilerine filmi gönderdik. Filmin ruhuna uygun bir müzik yapabileceklerini söylediler. Yaklaşık iki aylık bir çalışma sonunda gerçekten de filmin ruhuna uygun çok etkileyici bir performansla filme ve gösteriye renk kattılar. Buradan festival komitesi adına kendilerine, verdikleri emek için de teşekkür etmek isterim.
Salonun 780 kişilik olduğunu biliyoruz, salonda oturacak yer kalmadı. Hatta birçok kişi ayakta izledi. Bu kadar ilgi bekliyor muydunuz?
Evet. Açıkçası bekliyorduk, çünkü herkes çok emek verdi. Gerek Mezopotamya Sinema festival hazırlık komitesi, MKM organizasyon ve birçok arkadaşın emeği, katılımın güçlü geçmesinde başat rol oynadı. Seyircilerin ilgisi de verilen emeği karşılıksız bırakmadı. Tabi ki bu kadar yoğun ilginin bir diğer sebebi de, hiçbir zaman İstanbul seyircisinin izleme imkanı bulamayacağı bir sürü Kürt filminin bir araya getirilmesi. Bilindiği üzere, Kürt ve Kürdistani filmler kendisine çok fazla alan bulamıyor. Gizli ya da açık birçok ırkçılık ve sansürle yüz yüze kalabiliyor. Bazen çekilen filmin dilinin Kürtçe olması, bazen filmde giyilen kıyafetlerin Kürdistani olması, bazen filmin Kürdistan coğrafyası ya da Kürdî bir hikaye barındırıyor olmasından kaynaklı, bir sürü gizli, açık ırkçılık ve sansürle yüz yüze kalabiliyor. Bunu sadece devlet kurumları yapmıyor. Çoğu zaman festivaller ve juri üyeleri de yapabiliyor. Ayrıca davalar, cezalar, filmin gösterileceği yere kolluk kuvvetlerinin baskısı sonucu yer verilmemesi vs. gerekçelerinden kaynaklı gösterim sıkıntısı ortaya çıkıyor. Bu kadar zorluğun var olduğu bir ortamda, her parça Kürdistan ve diasporada çekilen Kürt filmlerinin bir arada olması izleyicinin de ilgi göstermesinde etkili oluyor.
Bir hafta sürecek olan festivalde izleyiciyi neler bekliyor?
Çok şey bekliyor. Rojava, Rojhilat, Başûr, Bakur ve diasporada, her biri Kürt’ün hikayesini, acısını, kederini, direnişini anlatan 27 uzun, kısa ve belgesel film var. Rojhilat ve Başûr sınır şehrinde yaşayan müzisyenlerin göç hikayesini anlatan yönetmenliğini Touraj Aslani’nin yaptığı LANDLESS (VATANSIZ), 1918’de yaşadıkları soykırımda aile bireylerini kaybeden Cesimê Celil, kim olduğunu unutmamak için her sabah kendine “Adım Cesim, Celil’in oğluyum, Digor’un Kızılkule köyündenim, Kürt’üm, Ezîdî Kürdüm” sözlerini tekrar eden, yönetmenliğini Celil Badıkani ve Özlem Diler’in yaptığı Casimê Celil’in hikayesini, Apê Musa’nın küçük generallerinin anlatıldığı yönetmenliğini Metin Ewr’ın yaptığı ÇERX filmini, Suruç’ta yaşanan patlamada parçalanan 33 fidanın hikayesini anlatan yönetmenliğini Mustafa Emin Büyükcoşk’un yaptığı GİTMEK filmini, yine Başur, Rojhilat sınırında karınlarını doyurmak için yıllardır kolberlik yaptıkları için İran rejimi tarafından öldürülen insanların hikayesini anlatan, yönetmenliğini Rahim Zabihim’in yaptığı NANÎ PÎROZ filmini. Bazen de Güney Kürdistan’ın soykırımla dolu dağlarında bir zamanlar çok sayıda bulunan Kar Panterleri’nin tekrar geri döndüğünde halkının ve vatanının kurtulacağına inanan Sıddık’ın hikayesini anlatan yönetmenliğini Rêber Doskî’nin yaptıgı SIDDIK Û PANTER’i izleyeceğiz. Yine bunlara benzer birçok hikayeyi bu festival de göreceğiz.
Sinemaseverlere bir çağrınız var mı?
Sinemaseverlerin bizi bu festivalde yalnız bırakmayacağını çok iyi biliyorum. Kürt sinemasının gelişiminde ve geleceğinde izleyecinin çok önemli bir rolü var. Ülkesi gibi sömürge olan Kürt sinemasını, Kürt sinemacıların yaptığı filmlere izleyerek, eleştirerek, yol-yöntem önererek ciddi katkı sunabilirler. Şimdiye kadar kendi hikayelerimize ihanet etmiş zihniyeti, fikirleriyle mahkum edip önemli katkılar sunabilirler. Ayrıca son dönemlerde yine Kürt kültürüne, kıyafetine ve sanatına ciddi bir saldırı mevcut. Sanatçılar sahnelerden gözaltına alınıyor. Evleri basılıyor. Okudukları şarkılardan dolayı sahnelerden indirilip tutuklanıyorlar. Bu faşizan tutuma karşı, kültür-sanat çalışmalarına kendi dilleri, renkleri ve kıyafetleriyle sahiplenip saldırıları boşa çıkartabilirler.
Bizim için bir ilkti
Yaklaşık 2 yıldır Koma Aryen’in solistliğini yapan Neslihan Ediş, “İlk teklif geldiğinde çok mutlu ancak tedirginde oldum. Hakkını verebilir miyim diye düşündüm. Sahnede de görmüşsünüzdür elim ayağım dolanıyordu. Daha önce böyle bir festivale katılmadım bizim için de bir ilk oldu. Hem kendi adıma hem de Kürt kültürü için de çok mutluyum. Galayı kaçırdıkları için şansızlar ama festival devam ediyor o yüzden kesinlikle kaçırmasınlar. Buradaki atmosfer beni çok mutlu ediyor” dedi.
Halk sahip çıkmalı
Koma Aryen’in kavalcısı Baran Tangut, “4 yıla yakın bir süredir Koma Aryen’i kurduk. 20 yıla yakın bir geçmişi var Aryen Kültür Sanat Merkezi diye geçer ama öncesinde farklı isimlerle 20 yıldır devam eden bir gelenek.
İlk defa böyle bir filmde sahne aldık. Tekli geldiği gibi kabul ettik çünkü filmi ilk izleyen olduk aslında müzikten dolayı. Böyle bir filme müzik ile eşlik etmek bizi her ne kadar korkutmuş olsa da hakkını vermeyiz kaygısına girdik. Karşılayabilir miyiz, karşılayamaz mıyız ama kendi gerçekliğimizi, kendi kültürümüzü, geleneğimizi tarihimizi gördüğümüz için bu noktada çok zorlandık” dedi. Halka sahip çıkma çağrısında bulunan Tangut, “Bu tarz etkinliklere sahip çıkmak gerekiyor. Biz de Koma Aryen olarak bu noktada halkımıza davette bulunuyoruz. 2. Festival ancak bundan sonra biz üçüncüsünde de olacağız, davet beklemeden hail olacağız. Çok gurur duyduk. Kendimiz Newroz sahnelerinde de yer aldık. Kıyafetlerimizden dolayı birçok sahneye çıkamadık. Birçok sahnemiz iptal oldu, engel olundu. Bundan dolayı sahip çıkılması gerektiğini düşünüyoruz”
Bu büyük bir aşktır
50 dakika bir filme müzik ile eşlik eden Mazlum Anaç ise, “Bu büyük bir aşktır, sevgidir. Filmi sürekli izleyerek müzik çalışmaları yaptık. İzlerken filmi de yaşıyorduk. Empati kurup o döneme gidiyorduk. O dönemin ruhunu hissetmeye ve yaşamaya çalıştık. Burada iki şey vardı bir cehalet dönemi, iki cehaletten aydınlığa geçiş dönemi, bu dönemlerde biraz da mistik bir hava vardı. Ondan sonra daha majör bir havaya geçtik. Daha önce tiyatro oyunlarında canlı müzik ile eşlik etmiştim ancak ilk defa bir sinama filmine müzik ile eşlik ediyorum. Biz şu an yaşadığımız süreci ele alırsak moralsizlik ve umutsuzluk hakim. Ama buna rağmen kültürel sanata yalnız bırakmasınlar, sinemaya gelsinler, müzik dinletilerine gelsinler, internetten izlemesinler canlı canlı kendilerini katsınlar. O duyguyu tekrardan yaşayalım, yaşatalım” diye vurguladı.
Katılımcılar
HDP Eşbaşkanları Pervin Buldan ile Mithat Sancar, HDK Eşsözcüleri Esengül Demir ile Cengiz Çiçek, HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, Ahmet Kaya’nın eşi yazar Gülten Kaya, Cumartesi Anneleri, Anyakayder yöneticileri. Casimê Celil Filminin yönetmeni Özlem Diler, Çerx Filminin yönetmeni Metin Ewr, Pathway Filminin yönetmeni, Lina Raza, Vejîna Perperokê Filmin’in yönetmeni Mir Mustafa Baydemir, Süleymaniye Fîlm Festivalinin koordinatörleri ve yüzlerce sinemasever…