Katil soykırım brifingi almış

Dedeoğulları davası avukatlarından Atilla Kart ile göz göre göre gelen katliamın tüm ayrıntılarını ve dava sürecini konuştuk:

12 Mayıs saldırısından sonra etkili ve yasal koruma talepleri kabul edilmiş olsaydı emin olunuz 30 Temmuz katliamı önlenebilirdi. Üstelik saldırıya uğrayan Dedeoğulları ailesinin korunması yerine, Keleş ailesine için koruma talep edildiğini öğreniyoruz

Ne diyor ‘Bu Kürtlerin hepsi teröristtir. Ben çıkacağım daha geride 5-6 tane daha terörist var onları da’ diyor. Bu soykırım saikiyle gerçekleştirilen bir katliam. Tüm bulgular, katilin profesyonel olduğunu gösteriyor. Kameralar yakılabilseydi faili meçhul denilecekti

70 günlük süreçte katilin Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne giriş yaptığı ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden arandığı ortaya çıktı. Bunun anlamı şu; bu katil 70 gün boyunca eğitim kampına alındı. Bu katil brifing almış brifing!

Konya Meram’da Kürt Dedeoğulları ailesi, adım adım geliyorum diyen bir katliamla yok edildi. İktidar aileler arasında husummet diyerek katliamın üstünü örtmeye çalışırken, oraya çıkanlar sanılandan daha derin planlı, devlet içinde eğitim verilerek katliam gerçekleştirildiğini ortaya koyuyor. Katilin cinayet öncesi Kara Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne defalarca girip çıktığı, görüşmeler yaptığı, 70 gün boyunca adeta eğitim kampına alındığı, lüks otellerde kaldığı, kaynağı belirsiz para hareketleri olduğu belirlendi. Konya Emniyeti’nin katliamdan önce gerçekleşen saldırıda katilin ailesini koruması, Dedeoğulları ailesinin başvurusuna yanıt vermemesi, bazı kayıtların, örneğin evdeki kamera kayıtlarından 2 dakikanın eksik olması, yine bazı kayıp kayıtlar olması, kolluk güçlerinden savcılığa, mahkemeden Adalet Bakanlığı’na, İçişleri’nden bürokrasiye katilin etrafında bir koruma duvarı olduğuna işaret ediyor. Dedeoğulları ailesine yönelik ırkçı katliamı davanın avukatlarından Atilla Kart ile konuştuk.

Yaşananların en başından itibaren bilinmesi gerektiğine vurgu yapan Av. Atilla Kart, Dedeoğulları ailesinin göç hikayesiyle başlıyor anlatmaya: “Dedeoğulları ailesi 30-32 yıl evvel Kars’tan daha iyi bir yaşam sağlamak amacıyla Konya’ya göç ediyor. Konya’da nereye yerleşiyor? Ağrı’dan, Erzurum’dan, Kars’tan gelen Kürt vatandaşlarımız Konya Merkez’de ağırlıklı olarak Saraçoğlu Mahallesi’nde oturmalarına rağmen bunlar Meram’daki Hasanköy Mahallesi’ne gidiyorlar. Orada başka Kürt aile yok. Bu saldırganların bulunduğu bölge. Bir kere orada zaten ‘nereden çıktı bunlar, kim bunlar’ refleksi başlıyor. Ama bu çok da doğrudan dile getirilmiyor. Aile o bölgede bir arazi alıyor, bahçecilik ve tarım yapıyor. Kısa sürede anne, baba ve 6 çocuk kendi imkanlarıyla tarım ve hayvancılık ile uğraşıyor. Çetin bu arada reşit olduktan sonra İngiltere’ye gidiyor. Anne, baba ve 5 çocuk kalıyor ve orada tamamen emek ağırlıklı kendilerine bir hayat standartı yaratıyorlar. Neye göre? O bölgedeki o diğer 4 aileye ve mensupları olduğu komşulara göre. Daha iyi bir hayat ekonomik olarak da yakalıyorlar. Bunlar pek konuşulmuyor ama bilinmesi gerekiyor.”

Aile 30 yıllık emeğine sahip çıkıyor

Ailenin kendi imkanlarıyla oluşturduğu yaşam koşullarının saldırgan ailede saplantılı olan ‘bu Kürtler de nereden çıktı, geldiler’ duygusunu, refleksini giderek tırmandırdığına dikkat çeken Av. Kart, şöyle devam ediyor: “Giderek aileler arasında her komşu ailede yaşanabilecek ihtilaflar yaşanıyor. Dedeoğulları ailesi bunun üstünde pek durmuyor. Komşular arasında bunlar olabilir diyor. Ama belli bir süre sonra bunun artık ırkçı bir anlayıştan kaynaklandığını görüyorlar. Yani burada o saldırgan ailelerin kendilerini bu bölgenin dışına çıkarmak istediklerini artık görüyorlar. Ama onlar da doğal olarak orada yaşamak istiyorlar. 25-30 yıl bir emekleri, birikimleri var, o toprakla artık özdeşleşmişler; doğal olarak kendi topraklarına, emeklerine sahip çıkıyorlar.”

Serpil 12 kez 112’yi aramış

12 Mayıs 2021’de ne oluyor? Birbirleriyle akraba olan 4 aile Dedeoğulları ailesine saldırıyor. Bu ilk saldırıda yaşananları anımsatan Av. Kart, “12 Mayıs’ta geceleyin saat 22 civarında Ramazan Bayramı’nın arifesi dikkatinizi çekerim. O güzelim kızlar ellerine kına yakmışlar bayrama hazırlanıyorlar. Saldırıya uğruyorlar, o saldırı gecesi telefon kayıtları ortaya çıkıyor. Serpil’in 22 dakika içinde 112 Acil Çağrı Merkezi’ni 12 kez aradığı ve ses kayıtları ortaya çıktı. ‘Yetişin bizi öldürüyorlar, odunlarla, sopalarla, tüfeklerle saldırıyorlar, işte şunun kolu kırıldı, bunun kafası kırıldı’ diye öylesi canhıraş bir feryat. Ondan sonra baba Yaşar tüfeği alıyor o saldırganlara doğrultuyor ama o kadar sağduyulu ki baba Yaşar, korkutmak amacıyla doğrultuyor, havaya ateş ediyor tabi. Bunu saldırganların hepsi ifadelerinde doğruladı. ‘Evet tüfeği bize yöneltti ama bize ateş etmedi, havaya ateş etti.’ Onun üzerinedir ki saldırıya son veriyorlar. Ben o aşamada avukatları değildim. Abdurrahman Karabulut takip ediyor o dönemde de” diye vurguluyor.

Ortada devlet yok

Aile saldırı sonrası avukatı aracılığıyla koruma taleplerinde bulunuyor ve 12 Mayıs’tan hemen sonra savcılığa başvuruyor. Serpil Dedeoğulları İçişleri Bakanlığı’na ve CİMER’e başvurularda bulunuyor. Baba Yaşar’ın da yaptığı başvurular var. Yine saldırıdan sonra 65 yaşındaki baba Yaşar’ın görüntülü verdiği röportajda ve savcılığı bulunduğu şikayette, “Yahya Çalık ‘ben ülkücüyüm sizi buradan kaldıracağım, Biz ülkücüyüz, Kürtleri yaşatmayacağız’ deyip kafama demir sopalarla vurdu. Biz Kürt olduğumuz için saldırıyorlar” demişti. Bu kayıtlara atıfta bulunan Av. Kart, “Başvurularda, ‘Biz ayrımcılığa maruz kalıyoruz bize sahip çıkın’ diye devlete haykırışlarını görüyorsunuz. Ama ortada devlet yok” diyor.

Katliam önlenebilirdi

Mazlum-Der’in 30 Temmuz katliamından sonra hazırladığı bir rapora dikkat çeken Av. Kart, “Orada da o kadar doğru tespit yapmışlar ki -benim de tespitlerim o yönde- 12 Mayıs saldırısından sonra etkili ve yasal koruma talepleri kabul edilmiş olsaydı söz gelişi hadi yakın koruma demiyoruz. Ama nedir çağrı üzerine koruma onu da geçiniz, yani bir ekibin ya da bir motosikletli ekibin günde 3-5 kez o bölgede devriye olarak gezmesi halinde bile emin olunuz katliam önlenebilirdi. O etkili ve yasal koruma önlemleri alınmadığı içindir ki katliam yaşandı. Birinci temel tespitim bu. Üstelik saldırıya uğrayan Dedeoğulları ailesinin korunması yerine, Keleş ailesine mensup bazı kişiler için koruma taleplerinin talep edildiğini sonradan öğreniyoruz” diye vurguluyor. Ve yine daha sonra ortaya çıkan başka bir bilgiye dikkat çeken Av. Kart, şöyle diyor: “O cezaevi görüşmelerinde bir ses kaydı son derece önemli ve çarpıcı, o saldırgan aileden Merve Şen isimli birisi yine yakın akrabası olan cezaevinden o saldırıyı gerçekleştiren birisi ile konuşuyor, -Keleş ailesi olmalı- ‘dayı sen zaten söylemiştin bu kurbanda kan çıkacak demiştin’ diyor. Yani taktir duygusunu ifade ediyor. Kurban Bayramı ne zaman 20-24 Temmuz, katliam 30 Temmuz, tabloya bakar mısınız?”

Profesyonel bir kurgu var

Av. Kart, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Şimdi bu dönemdeki en önemli olaylardan birisi de şu 14 Mayıs’ta yani ilk saldırıdan 2 gün sonra Çetin hemen İngiltere’den geliyor. 10 gün içinde tüm bahçeyi ve evi güvenlik kameralarıyla donatıyor. Adeta geleceği sezinliyor. Bu süreç yaşanırken Çetin 30 Temmuz günü işlerini bitiriyor. Konya’dan Ankara’ya geliyor İngiltere’ye gidecek. Esenboğa’dayken katliam haberini alıyor. Ve dönüyor. Olayın birinci bölümü bu. İkinci bölümü; katliam ve sonrası ortaya çıkan tablo şu; katliamı gerçekleştiren tetikçinin görüntüleri başlı başına nasıl profesyonelce bu işi yaptığını gösteriyor. Yani diğer bulgular bir tarafa salt o otopsi raporu, zaten yangın raporu ve o görüntüler ortada profesyonel bir kurgunun olduğunu gösteriyor.”

Faili meçhule gidecekti!

Tetikçi Mehmet Altun’un katliamdan 5 gün sonra gözaltına alınması şov yapılarak servis edildi. Katliam günü aile fertlerinden Çetin’in İngiltere’ye geri dönmek üzere evden çıktığını belirten ve tüm bu sürecin perde arkasına dikkat çeken Av. Kart, şu vurguları yapıyor: “Oradaki en önemli bulgulardan birisi şu; katilin kullandığı telefonun katliam anında 110-120 kilometre ötedeki Bozkır’dan sinyal verdiği ortaya çıktı. Dehşet bir şey bu, ama biz şunu ifade etmeye başlamıştık, o silahın temini, silahın katile o gün ulaştırılması, katilin cinayet mahallîne gelmesi ve katliamdan sonrası oradan kaçışı, katliamdan sonra yine Bozkır’da Tepelice köyünde 5 gün boyunca saklanması, bütün bunlar ve diğer bir takım teknik bulgular bir araya geldiği zaman bu katliamı zaten münferiden gerçekleştiremeyeceği, bir ekip ile gerçekleştirdiği ortada. Ve daha ötesi eşin, babanın bilgisi var, zaten sonradan o cezaevindeki ses kayıtlarına göre babanın ve dayılarının söylemleri ortaya çıktı. Ama daha da önemlisi bu sadece akrabaların desteği ile yapılabilecek bir katliam değil. Bunu da kamu boyutunu aşama aşama dile getiriyoruz. Bir teknik destek var burada. O telefon 110-120 kilometre ötede sinyal veriyor, o telefon demek ki o ekip tarafından o köye götürüldü, oradan sinyal verilmesi sağlandı. O katliamı gerçekleştirdikten sonra dönüyor, arabadan bidonu alıyor ve evi yakıyor. Ama öyle anlaşılıyor ki kameraların tamamını yakmayı başaramıyor. Eğer tamamını yakmayı başarabilmiş olsaydı savunma hazırdı. Bakın ben saldırı anında orada değildim ki, ben 100 kilometre ötedeydim. Yine emin olunuz ne olacaktı biliyor musunuz? Bu katliam faili meçhule gidecekti. Kurgu bu.”

2 dakikalık görüntü yok

Birinci temel tespitlerinin bu olduğunu belirten Av. Kart, ikinci temel tespitlerine dair de şu hususlara dikkat çekiyor: “2 Ağustos’ta Tepelice köyünde, polisle ve 112 çağrıda ilgili biriyle irtibat kuruyor. 45 dakika görüşme yapıyor. O 45 dakikalık görüşme ne demektir? Neresinden bakarsanız 45 sayfalık bir tutanak demektir söz gelişi. Ama dosyadan o tutanağın bir sayfası çıktı. Öyle anlaşılıyor ki o tutanak soruşturma aşamasında yok edildi. Ama o bir sayfalık tutanak bizim için çok önemli bir delildi. Orada konuşma yapıyor 2 Ağustos’ta, ‘Bu Kürtlerin hepsi teröristtir. Ben çıkacağım geride 5-6 tane daha terörist var onları da temizleyeceğim’ diyor. Biz bu raporun sonucunu aşağı yukarı bir yıl boyunca dosyaya intikalini sağlayamadık, nihayet son duruşmada 14 sayfa olarak temin edildi bu. Ama onun da gerçeğe uygun olmadığı konusunda ciddi itirazlarımız var. Bu itirazlar doğrultusunda o ham kayıtlarının tarafımıza verilmesini istedik. Biz bu işin uzmanlarından ayrıca uzman görüşü alacağız, ama buna fırsat verilmedi. Bir değer üçüncü temel konu; katliam 18:36’da bitiyor, 18:34 ile 18:36’ya ait kamera kayıtları ortada yok. Oysa saat 19:00’a kadar kamera kayıtları var. Ama o 2 dakikalık görüntü yok ortada. Bu savcının, kolluğun sorumluluğunda. O bilinçli olarak yok edilmiş. Çünkü katliamın oluş şekline göre o katile gözcülük yapan, onu himaye eden birileri var. Eğer orada çatışma olsaydı o birileri müdahale edecekti. Ve bu sebepledir ki o himaye edenlerin ortaya çıkmaması adına o 2 dakikalık kamera kaydının yok edildiği anlaşılıyor. Bütün çabamıza rağmen bunun temini mümkün olmadı. Şimdi tabi bunlar son derece önemli bulgular.”

Katliamı yalnız yapmadığını itiraf etti

Katliam günü Çetin’in tesadüfen kurtulduğu yorumlanırken Av. Kart, hiç de öyle bir tesadüf olmadığına dair çok ciddi başka bir bilgi veriyor. O bilgiyi şöyle paylaşıyor Av. Kart: “Katil öylesine bir program ve plan yapıyor ki oradan Çetin’in ayrılacağını biliyor. Geliyor önce Barış yok orada, Barış 10 dakika sonra geliyor diyorlar tamam ben 10-15 dakikaya geliyorum diyor. Ondan sonra geliyor ve katliamı yapıyor. Ama Çetin’in Konya’yı terk ettiğini biliyor. Çetin çok aklı başında, güçlü fiziği olan, o saldırıya anında müdahale edebilecek bir konumu var. Çetin’in orada bulunmasını istemiyor çünkü Çetin olduğu taktirde o katliamı gerçekleştiremeyeceğini biliyor. Çetin’in dönüş yapacağından da emin yani bu bilgiye de sahip.”

Dosyayı kapatmak istiyorlar

12 Mayıs ve 30 Temmuz dosyalarının ısrarla birleştirilmediğinin altını çizen Av. Kart, şözlerini şöyle sürdüyor: “Bütün bu gelişmelerden sonra çok ciddi bir hukuk bilgisine gerek yok, bu iki olayın birlikte görülmesi gerekir. Yargılamasının birlikte yapılması gerekir. Nitekim katil 2 Ağustos tarihli o yok edilen tutanaktan söz ettik ya orada ne diyor, ilk ifadesinde ne diyor, ‘biz öldürmeseydik onlar bizi öldürecekti’ diyor. Yani katliamı tek başına gerçekleştirmediğini bir insan daha nasıl ifade edebilir” diye belirtiyor. Katil, ‘ben intikam alıyorum. Bu Kürtler benim akrabalarımı rahatsız etti’ diyor. Bu iki olay arasında hukuki ve fiili bir bağ yok diyebilir misiniz? Amaç belli, ‘ya bu iki komşu arasındaki olmuş bir ihtilaf bu kadar büyütmeyin.’ Çünkü katliamdan hemen sonra İçişleri Bakanı, Cumhuriyet Savcısı, Başsavcı o değerlendirmeyi yaptı. Yani orada aslında yargıya kanunsuz emir ve talimat ilk anda verildi. O sebepledir ki ayrı ayrı yargılama ısrarla sürdürüldü.”

İşsiz ama para akışı sağlıyor

Av. Kart, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bir diğer önemli olay 12 Mayıs saldırısını yapanlardan 2 kişinin bu suçu üstlenmesi gerektiği konusunda görüşmelerin, anlaşmaların yapıldığı, hatta ve hatta soruşturma savcısının kendilerine bu yönde tavsiyede bulunduğu, o kendi aralarında kurdukları watsap grubunda bu konuşmaların yapıldığı telefon çözüm kayıtlarıyla ortaya çıktı. Soruşturma aşamasında daha dava başlamadan -dava Kasım-Aralık 2021’de başladı- Ekim ayında olması lazım yine Mazlum-Der’in hazırladığı raporda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden sosyolog Ramazan Yelken mükemmel bir rapor düzenlemiş. Sosya-kültürel bir analiz yapmış. Bu katilin kimliği, kişiliği, psikolojisi konusunda, işsiz, güçsüz olduğunu ama işsiz olmasına rağmen rahat bir hayat sürdüğünü, evi zaman zaman 3-4 aylığına terk ettiğini ama bunun ailede bir sorun teşkil etmediğini, işsiz güçsüz olmasına rağmen aileye belli bir para akışını hep sağladığını, bu kişinin aile içinde bir taraftan da ezildiğini, o ezikliğin getirdiği psikoloji ile kendini ispat etme arayışları içinde olduğunu, etnik ve dışsal faktörlerin tesirine girmesinin mümkün ve muhtemel olduğunu mükemmel bir şekilde analiz etmiş hocam. Bakın daha deliller toplanmadan bunu analiz etmiş.”

Tetikçi kampa alınmış

Tetikçi Mehmet Altun’un görüşme trafiğine de dikkat çeken Av. Kart, “Bu katilin 20 Mayıs’tan itibaren Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Eskişehir’de lüks otellerde konakladığı ortaya çıktı. Bu otel ve emniyet kayıtlarına ulaşıldı ve dosyaya intikal etti. Bazı yerleri iki defa dolaşmış. Adeta bir moral ya da bir eğitim kampına alınmış. İşte kadınlarla arada yabancı kadınlar da var ama özellikle İrem Nur Şengün isminde 20 yaşında bir genç kız ile aşağı yukarı son bir ayın diyebilirim ki 20 gününde onunla beraber oluyor. 30 Temmuz katliamı oluyor, soruşturma yapılıyor o İrem Nur hakkında savunması bile alınmadan takipsizlik kararı verildiği ortaya çıkıyor. O tabi tanık olarak dinlendi, ben Ankara’daki talimat ifadesinde bulundum. Ya 19-20 yaşında bir çocuk ama nasıl bir özgüven, rahatlık ve profesyonellik inanılır gibi değil gerçekten. İnkara yönelik bir şeyler konuştu, sonra ben mahkeme başkanını uyardım, bakın yeminin sonuçlarını hatırlatmadınız, tutanağa geçmediniz dedim. Onun üzerine hakim düzeltti tekrar yeni yemin verdirtti. Kız, ‘demin bana yemin verdirmemiştiniz ben o zaman yalan söyledim şimdi tekrar ifademi değiştiriyorum’ dedi. Böyle bir profesyonellikten söz ediyorum” diye vurguluyor.

Bu katil brifing almış brifing

Tetikçiye dair ortaya çıkan bilgileri bir bir paylaşan Av. Kart, “Şimdi daha önemlisi o cezaevi görüşmelerinde işte dayısının, babasının, bilmem nesinin uyarıları var. Ama daha önemlisi bu arada o iletişim kayıtları, HTS, log kayıtları denilen bir takım kayıtlar var. Bunların biz sonradan Amerika’dan temininde ısrarcı olduk. Çünkü biliyoruz ki BTK de kayıt gizliyor. O baskındaki sinyal bilgilerine dair 3 sayfalık bir bilirkişi raporu hazırlayan Ebubekir Kafalı, o rapor zaten bize büyük bir destek sağladı. Daha doğrusu o, bizim söylemlerimizi doğruladı. O sinyal bilgileri bizim için mükemmel bir dayanak oldu. Oradan hareketle o düzenleme ikinci raporda BTK’nin o baz istasyonu bilgilerini eksik gönderdiğini tespit etti. O sebepledir ki biz Amerika’dan tüm kayıtların cendini ısrarla istedik, mahkeme de bunları kabul etti. Yazıyor, çiziyor son duruşmaya kadar bunlar bekleniyor bir taraftan o kayıtlar bekleniyor. Son duruşmadan önce şunu tespit ettik. O 70 günlük süreçte katilin Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na giriş yaptığı baz kaydı ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü’ne giriş yaptığı ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden arandığı ortaya çıktı. Yine ne çıktı ortaya, katilin o 70 günlük süre içinde Ankara Koza Sokak’ta adresi, bilgileri var. G.A.T. isimli bir güvenlik şirketinden 2 kez 4 saat sinyal verdiği ortaya çıktı. Yani bunun anlamı şu; bize göre ya bu katil 70 gün boyunca moral ya da eğitim kampına alındı. Bakın işte kayıtlar da bunu gösteriyor, bu katil brifing almış brifing, bunun anlamı bu” diyor.

Mahkemeyi panik sardı

Az önce bahsettiği bilgileri mahkemede de dile getirdiklerini ifade eden Av. Kart, şöyle devam ediyor: “Bu taleplerimizin ardından son iki duruşmada zaten mahkemede panik başlamıştı. Ama nasıl bir panik, nasıl bir panik, davayı bir an evvel bitirmek. Ondan sonra çok ciddi tartışmalar, gerginlikler yaşandı. Reddi hakim taleplerinde bulunduk, bunları tutanağa geçmediler, geçirmek istemediler. Usulü ihlal ettiler. Tartışmalar yaşandı beni duruşma dışına çıkardılar, hadi beni çıkardınız diyelim ki ben duruşma inzibatını bozdum diğer arkadaşlarıma yönelik bir tutanağın yok senin mahkeme olarak onları niye çıkarıyorsun? Yani tam anlamıyla bir panik hali, tam anlamıyla bir yönetmemezlik hali, bu vahim bir tablo tabi.”

***

Bu soykırım

Başlangıçta olayı insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirdiğini söyleyen Av. Atilla Kart, “Ben 76. Madde olarak nitelendiriyordum, diğer arkadaşlarım soykırım olarak nitelendiriyorlardı, ama geldiğimiz noktada benim de kanaatim yine duruşmada da ifade ettim bu insanlığa karşı suçun ötesinde soykırım saikiyle, ırkçı saikle gerçekleştirilen bir katliam, bulgular bunu gösteriyor. Mahkemenin paniği de oradan geliyor. O bulgular tam tartışıldığı zaman, bütünüyle araştırıldığı zaman tabi tartışmanın boyutları değişecek. Mahkeme bu tartışmayı önlemek istedi. Özetle, Türkiye’nin artık bu gerçekleri konuşması gerekiyor, siyaset kurumunun, toplumun bunları konuşması gerekiyor. Toplumda kabul edelim ki sosyo-kültürel anlamda ırkçı bir damar var. Bu ırkçı damarı istismar eden, kullanan devlet içinde de bir takım legal-illegal odaklar var. Bunlar iç içe girmiş durumdalar. Ve yargı bu ırkçı damarı aşamıyor. Zaten şu an bağımsız ve tarafsız bir yargından söz edemeyiz. Söz konusu değil. Böyle bir iklim ve bu iklimden beslenen bir siyaset kurumu, yapısı var. Bu mekanizma birbirini bir kısır döngü şeklinde tetikliyor. Tabi bu sürdürülebilir ve kabul edilebilir bir tablo değil. Ama şundan emin olunmasını istiyorum bu mücadele kararlılıkla sürdürülecek. Biz maddi gereceği ortaya çıkarma konusunda, adalete erişim, adil yargılama konusunda ve Adalet Bakanı’nın, bürokrasinin, İçişleri Bakanı’nın doğrudan müdahalelerine rağmen bunları aşacağımıza inanıyoruz. Bu haklı olmanın, masumiyetin o özgüveni var ya o özgüvenle, o güç ile bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Bunun bilinmesini istiyorum” diyor.

***

Kim o Kara Kuvvetlerindekiler, Emniyettekiler?

Amacın davayı kapatmak olduğuna vurgu yapan Av. Atilla Kart, sözlerini şöyle noktalıyor: “Bir önceki duruşmada ne dedi savcı, işte tetikçi katilinin canavarca hisle 7 kez ağırlaştırmış müebbet diğer 9 kişi için de azmettirmekten dolayı ceza istedi. Biz de, bakın savcı bu noktaya gelmeniz çok önemli, bu mütalaayı verirken 12 Mayıs saldırısından da söz ediyorsunuz, aradaki niyeti kuruyorsunuz, sizin o zaman aynı zamanda ne yapmanız gerekiyor? İki dosyanın birleştirilmesini isteminiz gerekir. Yetmez, o 9 kişinin tutuklanmasını istemeniz gerekir. Siz kimi kandırıyorsunuz? Kurguya bakar mısınız? Değerlendirmemde ifade ettim aslında biz onu yargılamamızın birinci duruşmasında o öngörümüzü ortaya koyduk. Ne dedik mahkemenin amacı Adalet Bakanı bürokrasisi, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanı’nın kendilerine verdiği talimat doğrultusunda tetikçi katile cezayı verecekler. Bunun zaten kaçarı yok. Öbür 12 Mayıs saldırısında yer alan 2-3 kişiye de asgariden alt sınırdan cezayı verecekler, olayı kapatacaklar. Nitekim de öyle yaptılar. Niye dosyanın birleştirilmesini istemiyorlar, çünkü dosya birleştirildiği zaman bir taraftan ne olduğu ortaya çıkacak o azmettirenler sadece akrabalar olan 8-9 kişi değil, kimler, o kamu görevlileri bu defa araştırılacak. Kim o Kara Kuvvetlerindekiler, kim o Emniyettekiler, kim o Güvenlik Şirketi’ndekiler, bunların araştırması yapılacak. Orada işte bu işe müdahil olan, yönlendiren, o telefonu oraya kaçıran, o kampa alanlar, o moral ve eğitim kampını verenler… Bütün bunlar ortada bir teknik, kamusal bir desteğin olduğunu gösteriyor. Sorun da bu zaten, bunun tartışılması engellenmeye çalışıyor, engellendi zaten. Biz bu bulgular esas alınarak maddi gerçeğin ortaya çıkmasının mücadelesini veriyoruz.”

https://justpaste.it/61a78

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir