Keskin bir mücadele inadı

Yeşil Sol Partisi’nin Batman’dan 1. sıra adayı Keskin Bayındır Kürt coğrafyasını yakından bilen, tanıyan bir köy ortamında yetişir. Tez canlı, heyecanlı ve yerinde duramayan bir çocuktur. Ve neredeyse bütün köy çocukları gibi sabah evden çıkan akşama kadar eve uğramayan, oyun peşinde koşan bir çocuktur. Anne Halise, kıymetlisini kendisine saygılı, çok hürmetli, dikkatli, özenli bir insan olarak görür. Ancak biraz inatçı yanı da vardır Bayındır’ın.

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Keskin Bayındır, Yeşil Sol Parti’nin Batman’dan 1. sıradan milletvekili adayı. Keskin’in yaşamı da adı gibi keskin. Her Kürdün hikayesi kesişir ya onunki de öyle. Keskin Bayındır, 7 Eylül 1984 yılında Batman’ın Sason ilçesine bağlı Tira yani Türkçeleştirilmiş adıyla Karameşe köyünde doğar. 10 çocuklu bir ailenin 6. çocuğu olan Bayındır, “Kadınlar beni büyüttü, onların vermiş olduğu bir emek, bir bakış açısı var. Kürt sosyolojisi Kürt ailelerimizin tipik özellikleridir, biraz böyle. Baba biraz feodal, anne biraz daha mülayim; her şeyi idare eder ve bakmaya kıyamayacağın o kadar narin ve naif bir annenin çocuğuyum. Biraz feodal özellikleri olan babam ve dünyanın en mülayimi bir annesine sahibim” diyor. Çünkü ondan büyük 5 ablası ve annesi onu büyütmüş. Kürt coğrafyasını yakından bilen, tanıyan bir köy ortamında yetişir. Tezcanlı, heyecanlı ve yerinde duramayan bir çocuktur. Ve neredeyse bütün köy çocukları gibi sabah evden çıkan akşama kadar eve uğramayan, oyun peşinde koşan bir çocuktur. Anne Halise, kıymetlisini kendisine saygılı, çok hürmetli, dikkatli, özenli bir insan olarak görür. Ancak biraz inatçı yanı da vardır Bayındır’ın.

Köyü boşaltılır

İlkokulu köyde okur ancak 1993 yılında köy boşaltmaları nedeniyle birlikte ailesi ile Batman merkeze göç etmek zorunda kalır. Okul hayatına Batman’da devam eden Bayındır, bir zamanlar Batman’da önemli bir yere sahip olan Batman Lisesi’nden mezun olur. Batman Lisesi onun için de bir dönüm noktası gibidir. Okul yıllarına ilişkin Bayındır, şu ifadeleri kullanıyor: “Duygusal olarak mücadele, Kürt sorunu bilinç düzeyinde olmasa bile en azından Kurdistan coğrafyasında herkesin yaşadığı gibi her insanın en azından çocukluğunda iz bırakan meseleler gibi tabi ki bende de böylesi bir durum gelişti. 99 lise yıllarında örgütlü mücadele ile tanıştım. Lise ikide gençlikteydim, o gün bugündür mücadelenin çeşitli alanlarında öğrenci hareketlerinde yer aldım. Malatya Üniversitesi öğrenci hareketinden tutalım okulu bitirdikten sonra sendikal hareketlerdeki mücadele ile devam ettim.”

Mücadele çizgisi

Üniversite yıllarındaki mücadele döneminden kesitleri merak ediyorum. Bayındır, şöyle anlatıyor: “Malatya bu konuda zor bir kent. Kurdistan’ın belki devlet açısından sınır hattı olarak ifade ettiğimiz ve devletin yoğunca işlediği bir yer. Devrimci mücadelenin 60-70’li yıllarda kök saldığı, gelişim gösterdiği temel yerlerden birisi olmakla beraber özelikle 12 Eylül’den sonra aynı zamanda neredeyse devrimcileri boğan, böyle kıskaca alan bir kent haline getirilmek isteniyordu. Büyük ölçüde de başarıldı o konuda. Tabi o konuda gençlik hareketlerinin mücadelesini Malatya’da yürütmek çok zahmetli ve zordu. Ama bu konuda hakikaten geçmişe dönüp baktığımızda güncel ile de karşılaştırdığımızda yürüttüğümüz mücadelede ciddi bir iz de bir emek de bıraktığımızı, o günden bu yana en azından gençlik hareketinin ilk örgütlenmesini işte dernekleşme örgütleme faaliyetini en azından o dönem itibari ile bizim üniversitede olduğumuz dönemde attığımızı ifade edebilirim. Hala da devam ediyor o mücadele çizgisi.”

Ankara Katliamı dönüm noktası

Sınıf öğretmeni oluyor Bayındır. Ancak asimilasyonun bir parçası olmak da içini acıtıyor. Yaklaşık 8 yıl Amed’in bir köyünde öğretmenlik yapıyor. Kendini sorguluyor ve Ankara Katliamı onun için bir dönüm noktası oluyor. O gün yaşadıklarını şöyle özetliyor Bayındır: “Yaşlıları da çok severim, çocukları da çok severim. Böylesi bir özelliğim var. Fakat bu eğitim sisteminde değil. Bizim gerçekten istediğimiz kendi anadiliyle, kendi kültürüyle bir eğitim sistemimiz olmuş olsaydı bu konuda en kutsal bir alandı diyebilirim en azından. Derler ya mamostelik… Fakat bugünkü Türk eğitim sisteminde hakikaten öğretmenlik yapmak bilince sahip bir insan açısından can acıtıcı bir durum. Benim açımdan çocukları sevmek, bir şeyler verebilmek en azından düşündüğüm daha doğru, daha demokratik, daha özgürlükçü bir bilinci vermek anlamında elbette ki önemli. Bu anlamda çocuklarla buluşabilmek önemliydi fakat asimilasyonun bir parçası olmak, kültürel asimilasyonun, dil asimilasyonun bir parçası olmak beni çok huzursuz eden bir 7-8 yıl geçti. 2015 Ankara Katliamı’ndan sonra ilk iki gün grevden sonra okula gittim. 3. gün işte masada ders anlatırken bir anda böyle kendi kendime düşündüm. Ya benim üç gün önce 101 arkadaşım katledildi, paramparça oldu. Ve ben burada hiçbir şey olmamış gibi ders anlatıyorum. Topladım çantamı çıktım, o gün bugündür bir daha okul yüzü görmedim. Beni en çok etkileyen durumlardan bir tanesi o. Derler ya bardağı taşıran son damla olması itibari ile artık bu işi yapamayacağımı, yapmanın da benim açımdan çok doğru olmayacağını, olamayacağını da düşündüm. Okuldayken masa başında çantamı topladım okuldan çıktım. Çıkış o çıkış. 2016 yılında da KHK ile ihraç edildim. Hiç üzülmedim aksine sevindim.”

Hafızamız canlı

Batman’daki mücadeleyi ve efsaneleşmiş Edip Solmaz’ı soruyorum. Anlatıyor Bayındır: “Bu konuda Batman’da gençleri etkileyen Batman’ın böyle bir geçmişi var. Edip Solmaz’dan tutalım Mehmet Sincar’ın katledişine kadar bu konuda faili meçhul cinayetlerin en yoğun yaşandığı, devletin, JİTEM’in ve karanlık güçlerin en çok cirit attığı yerlerden bir tanesi. Tabi bununla alakalı bir mesele. Batman kent oluşuyla bugüne kadar Kürt Özgürlük Hareketi’ne en çok hem sosyolojik olarak hem toplumsal olarak bağ kurmuş ve o konuda bağı gittikçe güçlendiren gerçekliğe sahip. Tabi devletin buna cevabı çok barbarca ve vahşice oldu. İşte Edip Solmaz’dan tutalım Mehmet Sincar’a kadar birçok insan belki burada ismini telaffuz edemeyeceğimiz onlarca, yüzlerce gerçekleşen faili meçhul cinayetler oldu. Katliamlar oldu. Suikastlar oldu. Batman’ın hafızasında hala bugün şimdi bile 10 yaşındaki bir çocuğa sorsanız o politik geçmişini, o karanlık geçmişini hafızasında mutlaka taşıyor. Böylesi bir o hafızanın yeni nesillere taşıma özelliği de söz konusu. Zaten direncini de biraz bu hafızayı canlı ve diri tutmakla alıyor. Bu anlamıyla Batman’ın geçmişten günümüze hem Kürt Özgürlük Hareketi’ndeki mücadelesine olan bağının hafızası tazeyken aynı zamanda buna karşı gerçekleştiren devletin saldırılarının hafızası da çok güçlü. Yani o diyalektik ve hafıza kendisini sürekli canlı tutuyor. Tabi elbette ki bende de bu vardı. 94’te Hizbullah’ın saldırısıyla katledilen bir amcamın çocuğu var. Dolayısıyla neredeyse her akşam sokak ortasında bir Kürdün, bir yurtseverin katledildiği bir kentte yaşamak insanı politikleştiriyor. Mücadeleye daha bağlı hale getiriyor.”

Bir insan ömrünü neye vermeli?

2 Temmuz 1993 yılında Sivas’ta Madımak Oteli’nde katledilen sanatçı Hasret Gültekin’in “Bir insan ömrünü neye vermeli” şarkısının Bayındır için anlamı büyük. Sözü kendisine bırakıyorum: “20 yıllık yaşamım içerisinde bunu çok sorguladım. Ya bir insan ömrünü neye vermeli diye bence bu halkın özgürlüğüne vermeli. Benim açımdan böylesi bir netlik ve kararlılık var. Bunun dışındaki bir yaşamın çok da hakikate ve gerçeğe denk düşmeyeceğine inanıyorum. Bunu sorgulayan bunu bilince dönüştüren bir hedefe bir amaca bir yaşam karakterine dönüştüren bir gerçeklikte ortaya çıkardım. İşte o şarkıyı ilk duyunca bu soruyu kendime çok sordum. Yılar yıllar önce hakikaten bunun cevabını kendi kendime verdim. Evet insan gerçekten bu halkın mücadelesine, özgürlük değerlerine ve amaçlarına kendini, ömrünü adayabilir, adayabilmeli. Ben de bu yolda ilerlemeye çalışıyorum. Bu konuda layık olmaya çalışıyorum. Yaşamın farklı farklı alanlarında bu mücadelenin sonuca ermesi, özgürlüğe evrilmesi için elimden gelen tüm çabayı sarf ediyorum ve bu güne kadar da getirdim. Umarım yaşamımın son anına kadar da böylesi bir bu halkın değerlerine mücadele gerçekliğine ve özgürlük arayışına layık olabilecek bir insan bir fert olmayı umarım başarabileceğiz.”

Yürümek zorundayız

Bayındır’ın sürekli moralli, keyifli, gülen bir insan olarak çevresine enerji veren bir yapıya sahip olduğuna ben de tanık oldum. Heyecanını şu sözlerle anlatıyor Bayındır: “Bu konuda Önderliğin ifade ettiği çok güzel bir söz var. Bir genç kadının gözlerindeki anlam arayışı bir atın gözündeki manalı bakış, bu konuda hakikaten özgürlüğe susamış, kendini özgürlüğe adamış bir bireyin, bir ruhun, bir bedenin karşısında çok ailenin, annenin, babanın ya da çevrenin çok fazla engel teşkil etmeyeceğini düşünüyorum ve inanıyorum. Kendimi şöyle tarif edebilirim hala da çocukluğumdan bugüne kadar yitirmediğim bir heyecanım var. Ve yitirmek de istemediğim bir heyecanım. Bugün hem sizinle bu röportajı yaparken, hem toplumun, halkın karşısına çıkarken bu heyecanı hissediyorum ve bu heyecanı kaybetmek istemiyorum. Hakikaten bu mücadele içerisinde şuna inanıyorum, kesinlikle bir insan heyecanını yitirmemeli. Evet, heyecan acemilikler ortaya çıkarabilir bence çıkarmalıdır da. Profesyonelleşmek demek hakikaten o konuda o bağlılığının biraz aşınması demek geliyor sanki bana. Dolayısıyla çocukluğumdan bugüne çok heyecanlı bir insan olduğumu ifade edebilirim. Hala da öyle. Bunu da bir yaşama içinde bulunduğum siyasal ve toplumsal atmosfer içerisindeki inancıma borçluyum. Ve başaracağımıza olan inanca borçluyum. Yürümek zorundayız. Hep beraber yürümek zorundayız.”

Koçer…

Arkadaşları Bayındır’a Koçer diye hitap eder. Onu da bizimle paylaşıyor: “Koçer olmadığım halde ama bu inatçılıktan meselem yüzünden bana böyle Koçer diyen arkadaşlarım epey var. Cezaevinde diğer isimim Koçer’di. Arkadaşlar bana ismimle değil Koçer olarak seslenirdi. Bu da biraz bazı şeylerde ısrar etmek, aşmak, aşmaya dönük çaba sarf etmek, bu konuda biraz bedene zarar gelse de ama bu konuda geri adım atmamak, yılmamak böylesi bir karakterin yansıması olarak ifade edebilirim.”

*

Kürtler belirleyici

 

Seçim çalışmaları kapsamında kent kent dolaşan heyetin içinde olan Keskin Bayındır ile biraz da mevcut atmosferi konuşuyoruz: “Tabi şimdi genel seçime bakış açısında Serhat’taki çalışmalar aslında bir tablonun fotoğrafını ortaya çıkarıyor. Kürt halkı bu iktidarın gitmesine yönelik elinden gelen her türlü fedakarlığı yapmaya hazır. Halk çok güçlü ve kararlı. Bugün bu iktidarın çöküşünün kendi eliyle olduğunu ve kendi eliyle olacağını çok iyi bilen bir Kürt toplumu gerçekliği var. Noktayı da 14 Mayıs’taki seçimlerde bu iktidardan kurtulabileceğine olan inanç çok güçlü bir şekilde Kurdistan’ın her coğrafyasında yansımasını buluyor. Yeşil Sol Parti’yi ciddi bir sahiplenme var. 14 Mayıs’ta çok güçlü bir sonuç elde edeceğimize inanıyorum. Önümüzde hakikaten tarihi bir fırsat var. Elbette ki bizim kaderimizi seçimler tek başına belirlemez. Bizim kaderimizi mücadelemiz ve direniş belirler. Kürtler ve ezilenler bugüne kadar elde ettiği tüm kazanımları mücadelesi sayesinde etti. Evet, birlikte mücadele ettik ve bedeli ağır oldu ama sonuca geliyoruz. Biz bugün sadece bir iktidarı devirmiyoruz, biz inkar rejimini kırdık. Bu bizim direnişimizle oldu. Bu bizim mücadelemizle oldu. Bu Kürt halkının, ezilenlerin kendi dinamiklerine dayanarak, yana yana durarak ve bedel vererek biz bugün hem bu iktidarı hem de bunun taşıdığı zihniyeti hem de 100 yıllık bu inkar zihniyeti kırma aşamasına geldik. Dolayısıyla 14 Mayıs bizim özgürlüğümüze giden kapıyı aralıyor. Türkiye’de yaşanan siyasal atmosfer iki kutup arasında bir mücadele. Yani özgürlük inkar edilenlerle inkarı sürdürmek isteyen güçler arasında yürütülen bir mücadele. Dolayısıyla inkar edilenlerin öncülüğünü bugün Kürtler yapıyor. Ve önemli bir aşamaya geldi. Önemli bir kazanım elde etti. Bugün Kürtler sadece Kurdistan ve Türkiye’de değil Ortadoğu’da önemli bir stratejik güç haline geldi. Ortadoğu’da atılacak adımların, Kürtler yok sayılarak, inkar edilerek, görmezden gelinerek atılacak hiçbir adım söz konusu değil. Kürtler aynı zamanda Kurdistan ve Ortadoğu’da demokrasilerin, özgürlüklerin en önemli teminatı olurken, kan deryasına girmiş olan Ortadoğu’nun da bu krizden, bu kan deryasından çıkışın da öncü gücüdür aynı zamanda, Rojava bunun en yakın en canlı örneğidir. Dolayısıyla kendimize güvenelim. Biz bugüne kadar onlarca iktidarı devirdik. Kürtleri yok sayan, inkar eden, dilini, kimliğini ve kültürünü yok sayan hiçbir iktidar bugüne kadar başarılı olmadı, bu iktidar da başarılı olamadı. Belki ömrünü uzattı ama bundan sonra durumunu sürdürebileceği bir durum söz konusu değil. Bu sürecin kurtarıcısı Kürt halkı ve onun öncü güçleridir.”

 

**

Mücadelemizin ekseninde Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü geliyor

 

Seçimden dolayı ben de bir gazeteci olarak seçim çalışmalarını haberleştirmek için Kurdistan’ın onlarca kentine gidip atmosferi yansıtmaya çalışırken halkın dilinden düşmeyen tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan’a ilişkin Bayındır’a sorular yöneltiyorum. Halkın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü talep ettiğini ve bu konuda siyasetçilerden beklentileri olduğu vurguluyorum. Bayındır ise şöyle yanıtlıyor: “Seçimden sonra mücadelesizliği ortaya koymuyoruz, tam tersi şunu söylemek istiyorum: Seçimden sonra Kürtleri büyük bir mücadele dönemi bekliyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan büyük bir tecrit altında. Bu halkı düşüncesiyle bilinciyle her yönüyle mücadele eden bir hale getiren kendisi için, kendi varlığı için ayakta durmayı sağlayan ve bu konuda her türlü düşünceyi halka veren birinden bahsediyoruz. Sadece Kürt halkının kalbinde, zihninde, yaşamın her alanında yer edinmiş bir halk önderinden bahsediyoruz. Dolasıyla Sayın Öcalan ile Kürt halkı arasındaki o bağı koparmaya hiçbir güç yetmemiştir ve yetmez de. Başta iktidar olmak üzere devlet bu gücü bu hakikati çok iyi biliyor. Sayın Öcalan’ın Kürt halkı ile Ortadoğu’daki halklarla, demokratik ve ezilen halklarla kurmuş olduğu ilişki, bağın çok farkında. Tecridin derinleştirilmesi Sayın Öcalan’ın toplumla ilişkisinin kesilmesinin böylesi bir gerçeklik var. Fakat bu şu anlama gelmiyor. Bu halkın Önderinden vazgeçeceği, bu konuda onun düşüncesinden, onun fikirlerinden, onun ideolojisinden ona değer ve anlam biçme hakikatinden geri adım atacağı anlamını çıkarmıyor. Tam tersine hepimiz de çok yakından şahitlik ediyoruz ki bütün eylemlerimizde, bütün açıklamalarımız da, bütün Newrozlarda adeta yekvücut 7’den 70’e herkes Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü ifade ediyor. Dolayasıyla mücadelemizin eksenine Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü geliyor. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlayabilmek için bu iktidarı devirmek açısından önemli. Tecrit en katı, en barbar, en despotik şekilde bu iktidar tarafından getirildi ve devam ettiriliyor. Dolayısıyla bu iktidarın gidişi ile daha bizleri güçlü, daha kitlesel bir mücadele dönemi ile Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlayabilecek bir iklimi, bir atmosferi, bir mücadele gerçekliğini ortaya çıkaracağız. Biz buna inanıyoruz. Bugün dünyadaki bütün aydınların ve entelektüellerin Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için yürüttüğü bir mücadele var. Sayın Öcalan sadece Kürt halkın önderi olma durumu değil bugün dünyada bütün ezilenlerin, özgür, demokratik ve eşit bir yaşam isteyenler açısından bir önder olma gerçekliğini ortaya koymuş durumda. Biz de bu iktidarı devirdikten sonra bu hakikati ve bu özlemi gerçekleştireceğimize inanıyoruz.”

https://justpaste.it/ac3w5

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir