Kürt’e ‘pardon’ da yok!

Mazlum İçli suçsuzluğu kanıtlanmasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet aldı. İçli; “Bu tiyatroyu sonradan objektif gözle seyrettiğimde, bu kumpas davasının benim şahsımda Kürt halkının evlatlarına ve çocuklarına reva görülen bir durum olduğunu çocuk yaşımda öğrenmiş oldum. Kürt’ün alın yazısı hep yarım bırakılmıştır! Başta kutsal anam olmak üzere, ülkemi, çocukluğumu ve gençliğimi yarım bıraktım.”

“Düğün sahiplerinin tanıklıkları, video kaydı, telefon kayıtlarını ilk günden mahkemeye sunmamıza rağmen önceden kurguladıkları kararı vermekte tereddüt etmediler. Delilsiz dosyamda verilecek beraat kararı HDP ve Demirtaş’ın aklanması anlamına geleceği için dosyamda olumlu bir gelişmenin önü alındı” diyor.

Sıkça okuruz, izleriz; filmlere, romanlara, anahaberlere konu olur. Suçsuz olduğu anlaşılıp “Pardon” denilenler… Bir yerde gerçek ortaya çıkmıştır, nihayetinde suçsuz olduğu anlaşılmıştır ve “pardon” denilmiştir. Ama bu durum eğer Kürt iseniz geçerli değildir. Mehmet Emin Özkan’da olduğu gibi daha başta suçsuzluğunuz bilinmesine rağmen sırf eziyet ve halkına ibret olsun diye 30 yılınız, sağlığınız çalınır. Mazlum İçli’nin hikayesi de bunlardan biridir. Kamera kayıtları, tanık ifadeleri, telefon HTS kayıtları, başka yerde olduğunu tartışmasız şekilde ortaya konulmasına rağmen daha baştan “pardon” denilmeyeceği kararı alınmıştır. Çünkü bu coğrafyada Kürde “pardon” denilmez. Envai tür ideolojik akım gelir geçer, hiçbir şey değişmez. İslamcısı, milliyetçisi, Kemalisti, liberali, müesses nizamın “solu”; hiçbirinin kitabında Kürde yer yoktur. Bunun için kutsal bellenen kitaplar da çiğnenir, çok övünülen “Türk töresi” de, “muasır medeniyet” hedefi de, bir halkın kendi kaderini tayin hakkı da teferruat oluverir. Mazlum bu bileşkenin bir kurbanı. Ama baş eğmez, güler yüzlü bir kurbanı… Herkes konuştu, bir Mazlum konuşmadı. Biz de mektupla Mazlum’a yaşadıklarını, neyi nasıl gördüğünü sorduk. Bazı cevapları sizi güldürecek, bazıları da yüzyıllık bir yaraya dokunacak…

Öncelikle 14 yaşında daha çocuk yaşta seninle ilgili hiçbir bağlantısı olmayan bir olaydan dolayı tutuklanmanı nasıl yorumluyorsun?

Sevgili Gülcan yoldaşım öncelikle yöneltmiş olduğun her soru tarihsel ve toplumsal bağlamda yaşamış olduğu trajikomik süreçlerden kopuk değildir. Dolayısıyla benim şahsımda coğrafyamızda yaşanan bu durum ne ilktir ne de son. Benimle alakası olmayan bir olaydan dolayı çocuk yaşta cezaevine alınmanın olumsuz birçok yönünü o süreçte yaşadığımı bilmenizi isterim. Olayla ilgili herhangi bir bağlantım olmaması, hiçbir delilin bulunmamasına rağmen ve yine yöneltilen önceden profesyonelce kurgulanmış temeli olmayan tüm suçlamaları her yönüyle boşa çıkartan tanıklar ve olay günü bulunduğum düğündeki düğün sahipleri, video kaydı başta olmak üzere telefon tape kayıtlarını ilk günden itibaren mahkemeye sunmamıza rağmen maalesef önceden kurguladıkları sürecin kararını vermekte hiç tereddüt etmediklerini bütün samimiyetimle belirtmek isterim.
Bu yaşanan tiyatroyu sonradan objektif gözle seyrettiğimde, düşündüğümde ve haliyle bilince çıkardığımda bu kumpas davasının benim şahsımda Kürt halkının evlatlarına ve çocuklarına reva görülen bir durum olduğunu yaşamış olduğum zindan pratiğiyle çocuk yaşımda bu hakikatle tanışmış oldum.

Tutuklu bulunduğun süreçte neler yaşadın?

Yaşamış olduğum o sürecin içeriğine ilişkin şunları belirtmek isterim; belki klasik olacak ama süreç ile ilgili yerli yerinde duracak bir cümleyle kendimi ifadelendirirsem “anlatılmaz yaşanır” deyimi benim çocuk yaşta yaşadıklarımı en yalın şekilde ifadelendirecektir. Yine de bu süreci kısaca özetlemek gerekirse şunları söylemek isterim. En başta küçük yaşta itina ile kurgulanmış bir kumpas davanın mağduru olmak, bununla beraber her şeyden önce kutsalım annemden, ailemden ve sevdiklerimden koparılmak, soğuk duvarlarla örülü hücrelerde tek başına büyümek, bununla beraber zorlu ve engebeli bir yaşamı tanımak benim açımdan kolay olmadı. Yine keza bunlar yetmiyormuş gibi ailemden ve sevdiklerimden çok uzak bir şehirde sistematize edilmiş bir esaretin altında olmak, var olan zorluğu daha da katmerleştirmiştir. En başta görüşler olmak üzere (ailenin gidiş-gelişleri) irtibatın ve ilişkinin sınırlanması ayrı bir zorluğu yaşatmakta, bana karşı geliştirilen linçi zirveleştirmektedir. Tabi bence bu sürecin bende olumsuz olarak iz bıraktığı pratiğe veya yönelimi belirtmeden geçemeyeceğim. Bulunduğum cezaevinden duruşma için Ankara’ya sevk edildiğimde özellikle davanın gündemde olmasından dolayı iktidar kalemşörleri başta olmak üzere, saray ve saray trollerinin saldırılarının sonucu bana karşı yönelim daha da acımasızca bir duruma dönüşmüştür.
Kısaca en basit “insani duygularla” 🙂 yapmış oldukları sistematik seansları (kurum okuma komisyonundan geçmeme ihtimaline karşı kelimeleri ve cümleleri rafine ederek telaffuz ediyorum. Femke :))… Başta anadan doğma çıplak arama dayatmaları ve zorla yapmaları, her sayımda, yemekte ve yaşamın her alanında hakarette bulunmaları ve tehdit etmeleri, her gece gelip ışığı açmaları, kapılara vurmaları kısaca beni uykusuz bırakma çabaları ve benzeri organize edilmiş Hollywood filmlerine taş çıkaracak ders verecek her türlü psikolojik ve fiziki saldırıları söz konusuydu. Kısaca bu sorunuza böyle organik güzellemelerle cevap verebilirim. Tego erê 🙂

Tutuklanmadan önce nasıl bir yaşamın vardı?

Her sabah Hevsel Bahçeleri’nin gölgesinde kahvaltısını yapan, kafası estiğinde Dicle’ye kulaç atan, On Gözlü’de tamamen yasal yaşayan bir çocuğun ruhuyla kaçak çaya sarılan bir hayatım vardı demek isterdim! Ama maalesef içinde bulunduğum coğrafya koşullarında bunlar imkan dahilinde değildi. Yoksul ve onurlu bir halkın evladı olarak çocuk yaşta aileme destek olabilmek için çalışan, ailem de müzisyen olduğundan dolayı düğünlere (ben baterist olarak hani derler ya on parmağında on marifet :)) giderdik. O coğrafyada yaşayan her çocuk gibi koşuşturan bir yaşamım vardı. En son tam iş başı yaparken (Medyaya yansıyan o son görüntülerden bahsediyorum) büyük bahşişin hayalini yaparken yakalandım zaten 🙂

Bir şeylerin yarım kaldığını söylemek istersen yaşamında neler yarım kaldı?

İbni Haldun “Coğrafya kaderdir” der. Maalesef bizim yaşadığımız coğrafyada da bizlere mubah görülen şey tam da bu belirtilen sözün yansımasıdır. Kürdün alın yazısı hep yarım bırakılmıştır! Bende de oluşan his, duygu ve düşünsel yoğunluk bu minvaldedir. Başta kutsal anam olmak üzere, ülkemi, çocukluğumu ve gençliğimi yarım baktığımı söyleyebilirim.

Hakkında verilen hüküm sende nasıl bir etki yarattı?

Gelinen aşama itibariyle büyük bir titizlik ve itinayla terbiye edilmiş kumpas davasının hükmü siyasi karar olduğundan dolayı toplumsal vicdan gözünde yok hükmündedir. Her şeyden önce şunu net ve keskin bir biçimde söylemekten geri durmayacağım. İktidarın gölgesinde verilen bir kararın gerçekliği ve sıfatı olamaz. Dolayısıyla karar verildiği andan itibaren (Ki bu karar en baştan verilmişti zaten) bende oluşan yoğun atmosfer bu kararın izaha değil mizaha ihtiyaç olduğudur. Şimdi bize düşen mizaha etki katıp güçlendirmektir.

1. Odada arkadaşlar arasında son dönemde fazla popüler olmamdan kaynaklı geliştirilen eleştirilere Ortadoğu’nun bu kasvetli havasında maruz kaldığımı belirtebilirim.

2.Popüler olmamdan kaynaklı şimdiden bir şoförüm, bir korumam, bir özel kalemim olmak istediğini talep eden bu minvalde arkadaşlar var. 🙂

3. Bu demokratik taleplere sırt dönmemi kimsenin beklememesi için çıkış tarihim olan 2050’yi teminat olarak gösterebilirim.
(Allah uzun ömür verirse tabi dualarınızı bekliyorum. 🙂

Son olarak hakkımda verilen kararı nasıl öğrendiğimi ve anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Her sabah rutin olarak kibrit kutusu büyüklüğündeki odamızla yoldaşlarımla sabah haberlerini izlerken yani resmi olarak tarafıma iletilen herhangi bir tebligat olmamasına rağmen kendimi bir anda sabah haberlerinde gördüm. Halk TV spikeri Gözde Şeker benden bahsediyordu, tabi altta büyük harflerle cezanın onaylandığını belirtiyordu. Ama ben o yazıyı görmeyip arka ekrandaki görüntüye kilitlenip tebessümle gülümseyip bu benim deyip gülmeye başladık. Üzülmeye çalıştım ama bir türlü beceremedim. Arkadaşlarla gülerek hakkımda çıkan haberi izledik. Üzülmeyi beceremedim çünkü binlerce yoldaşlarım gibi esir tutulduğumun bilincindeydim. O yüzden cezalar ve rakamlar bana komik geldi.

Yargılama sürecini ve kararı nasıl yorumluyorsun?

Kurban olarak seçildiğimi, kumpas davasının tarihsel, toplumsal ve konjonktürel olarak elimden geldikçe izahını açmıştım. Bununla beraber verilen kararın siyasi olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Derler ki görmek istemeyenden daha büyük bir kör yoktur. Bu kumpası anlamak isteyenlerin gözlerini ve vicdan gözünü açmaları, onları bir sonuca yani yanımıza getirecektir. Bununla beraber sizin de bildiğiniz birkaç hususu belirtmek isterim. Birincisi HDP’nin kapatılması, Demirtaş’ın tutuklanmasına dosyamın temel olarak seçildiğini bilmenizi isterim. Ve bu şekilde oluşturulan algı ile toplumu ve yargıyı etki altına aldıkları güneş gibi ortadadır. İkinci olarak Erdoğan’ın dosya üzerinden meydan meydan, kanal kanal trol ordularıyla öfkeyi örgütlemesi siyasi pragmatizm denklemi içinde oy devşirecek duruma taşmasını gözden kaçırmamak gerek. Son olarak temelsiz ve dolayısıyla delilsiz dosyama verilecek bir beraat kararı otomatik olarak HDP ve Demirtaş’ın direkt aklanması haline geleceği için dosyamda olumlu bir gelişmenin önü bir şekliyle alındı.

Son olarak ne söylemek istersin?

Son olarak zor koşullar büyük öğretiyor diyebilirim. Ve bununla beraber yaşanan sürecin sonuçlanmasından sonra bende oluşan gerçeklik adaletsiz bir sistemde aç kalan yılanların mazlumların ayağına sarılma hakikatidir. Mektubuma burada bir virgül koyarken, ilginize, emeğinize, teşekkür ediyor, bu zorlu süreçte bana güç kattığınızdan dolayı ve yalnız bırakmadığınızdan ötürü senin şahsında Özgür Basın emekçilerine, insan hakları savunucularına, tüm demokratik kurumlara, vicdan sahibi aydınlara ve onurlu ve direngen Kürt halkına bitmeyen anlam yüklü, sevgi, saygı ve selamlarımı yolluyor, özgür bir gelecekte, özgür bir ülkenin özgür bireyleri olarak buluşmak dileğiyle kalın sağlıcakla diyorum.

*****

Mazlum’dan bir selam

Mazlum, sorulara cevap vermeden önce bir selam gönderiyor. Bize de onu aktarmak düştü: “Öncelikle seni ve senin şahsında tüm Özgür Basın emekçilerini güneşin sıcaklığıyla selamlıyor, direnişin karargâhında demlenmiş organik sevgilerimi yoluyor ve saygılarımı sunuyorum. Sevgili yoldaşım her şeyden önce bu zorlu süreçte hatırlanmak, ilgilenilmek her yönüyle insanı mutlu ediyor. Beni bu noktadan hareketle unutmadığınız için sizlere teşekkür ediyorum. Bilindiği üzere kamuoyunu uzun süredir meşgul eden davamla ilgili birçok çevre ve vicdan sahibi insanın emeği gözler önünde, dolayısıyla bu çevrelere, insan hakları savunucularına ve pusulası vicdan olan tüm duyarlı insanlara siz Özgür Basın emekçileri şahsında teşekkürü bir borç olarak biliyor, çok değerli emeklerinizin önünde saygıyla eğiliyorum.”

https://medium.com/@yeniozgurpolitika/k%C3%BCrte-pardon-da-yok-babd950c6963

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir