Mehmet’in tırnakları…

Deprem Günlükleri -1-

Çığlıklar, bağırtılar, yardım sesleri gecenin karanlığını yırtıyor… Yitip giden onbinlerce hikaye, sakatlanmış milyonlarca hayat, bir ömür kulaklardan çıkmayacak yardım çığlıkları, sevdiklerinin yardım seslerini duyarak izlemenin dehşeti, donarak can verişlerini oturup izlemenin çaresizliği, ‘kutsal devlet’in bir mezar taşına dönüşmesi… Çok ağır…

Elbistan’da yaşayan 60-70 yaşlarındaki Cennet Çetin’in kimi kimsesi yok. Depremle birlikte tek katlı evinden kendini dışarı attı. Cennet’in evinin karşısındaki binada depremle birlikte yangın çıktı. 3-4 katlı bina yanmaya başladı, çığlıklar yükseldi. Anne, baba, biri kız, biri de erkek çocuk 4 kişi yanarak öldü. Cennet’in gözleri o an cehennemi gördü. Ürperdi.

Ahmet annesi Hatice’yi aradı. Telefonu yeğeni Mehmet açtı. Göçük altındayız dedi. Ahmet, yalın ayak karda koşmaya başladı. Enkaza geldi. Elleriyle annesini, yeğenlerini, ağabeylerini kurtardı. Mehmet kaldı bir tek. Demirleri kesecek alet yok. Mehmet tırnaklarıyla betonu kazıyor. Tırnakları sökülüyor. Mehmet’in cansız bedeni çıkıyor ellerinde beton artıkları, tırnakları sökülmüş halde…

Saatler sabaha karşı 04.17. Hemen herkes uykuda. Önce bir sarsıntı yaşandı, sanki binalar sağa sola, yukarı aşağı yerinden oynadı, büyük bir gürültü koptu, sonra gece yarısı bir ışık tüm şehirleri aydınlattı. Ardından yerini karanlığa terk etti. Maraş Pazarcık ve Elbistan merkezli deprem Diyarbakır, Malatya, Adıyaman, Antep, Urfa, Hatay, Kilis, Adana, Osmaniye’yi vurmuştu. İlk anda çoğu kimse uyku sersemliğiyle tam anlayamadı, kıyamet koptu sandı. Sarsıntının şaşkınlığıyla herkes can havliyle kaçışmaya, çoğu çığlıklar atarak binalardan çıkmaya çalıştı. O anda Hatay Ekinciler Mahallesi’nde oturan Sedat Mutlu, eşi ve biri iki yaşında, biri de 3 günlük bebeğiyle uykudaydı. Sarsıntıyla beraber şaşkınlık ve tedirginlikle kendilerini zor bela dışarı attılar. Hava yağmurlu, zifiri karanlık ve çok soğuktu. Karanlık olduğu için ilk anda gözler etrafı tam seçemiyordu. Her yerden yardım çığlıkları yükseliyordu sadece. Gözler değil kulaklar çalışıyordu sadece. Yıkıntılar hava ancak aydınlanmaya başladığında anlaşılacaktı.

Hava kapkaranlık ve soğuk

Aynı anda Hatay merkeze 291,4 kilometre (km) uzaklıkta olan Maraş’ın Afşin ilçesine bağlı Çoğulhan Mahallesi’nde 4 çocuk annesi Gülşah Tatar da sarsıntıyla uyandı. Eşi Ahmet Tatar 1999 Kocaeli depremini yaşadığı için ilk sarsıntıda çevik davrandı. Mehmet (17) kızı (12) ve Mustafa (4) ile en küçüğü de 2 yaşında olan çocuklarını bağırarak alarak annelerinin yanına koştu, birlikte dışarı çıktılar. Bir metreye yakın karla kaplı olan evin önünde öyle kalakaldılar. Hava sözleşmiş gibi her yerde soğuktu, elektriklerin de kesilmesi nedeniyle her yer kapkaranlıktı. Ahmet dışarı çıktığında ilk annesi Hatice’yi, sonra da ağabeylerini aradı. Onlar da neyse ki dışarı çıkmıştı.

Savaşı andırıyor

Depremin merkezi Elbistan… Neredeyse yıkılmamış bina yok. Yıkılmayan da ağır hasarlı. Uzaktan sağlam gibi görünüyor, yaklaştıkça duvarların bir kağıt parçası gibi yırtıldığı görülüyor. Sağlam gibi duran hiçbir binanın içine girilemiyor. Merdivenler çökmüş, dokunsan yıkılacak gibiler… Her caddede, mahallede, sokakta yüzlerce ev yerle bir olmuş. İlk anda bir deprem değil de savaş yıkıntılarına benziyor. Sanki kentler bombalarla yerle bir edilmiş. Elbistan’ın köy ve beldeleriyle birlikte nüfusu yaklaşık 142 bin ancak depremden sonra ilçede neredeyse sadece 2 bin kişi ya var ya yok.

Ayşe Milaci

Cennet ürperdi…

Elbistan merkezde bir binada oturan mülteci çocuk Ayşe Milaci, iki küçük kardeşi, annesi Safiye ve babasıyla birlikte deprem olduğunda kapıya yöneldi ama kapı sarsıntının etkisiyle açılmadı. Depremde binanın bir sağa bir sola hareket etmesi nedeniyle kapıları açılmadı, kaçmalarını engelledi. Ancak sarsıntı biraz dindiğinde Ayşe’nin babası kapıyı açabildi ve öylece yalın ayak sokağa koştular. Elbistan’da hava eksi 20 derece. Her yer karla kaplı. İnsanlar yalın ayak dışarıda. Çığlıklar, bağırtılar, yardım sesleri gecenin karanlığını yırtıyor…

Cennet Çetin

60-70 yaşlarındaki Cennet Çetin’in kimi kimsesi yok. O da deprem ile birlikte tek katlı evinden kendini dışarı attı ne olduğunu anlamadan. Maraş merkeze 156 km uzaklıkta bulunan Elbistan’da yaşayan Cennet’in evinin karşısındaki binada depremle birlikte yangın çıktı. 3-4 katlı olan bina yanmaya başladı, çığlıklar duyuluyordu ama kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Enkaz yığını alev topuna döndü. Anne, baba, biri kız, biri de erkek çocuk 4 kişi yanarak öldü. Cennet’in gözleri o an cehennemi gördü. Ürperdi.


Eylem-Tarsuslu

Bir şey yapamamanın enkazı

Hatay’a 24,9 km uzaklıkta olan Samandağ’da yaşayan Eylem Tarsuslu, 3 çocuk annesi, yaklaşık 25 yıldır aynı evde oturuyor. Sarsıntı olduğunda 3 çocuğu ve eşiyle dışarı attı kendisini. Hatay’da şiddetli yağış vardı. Hatta zaman zaman yağmur yerini doluya bıraktı. Yağış ve soğuktan dolayı Eylem ailesiyle beraber hemen evin bahçesindeki kiler olarak yaptıkları yere sığındı. Eylem herkesi oraya çağırdı. Bütün mahalle oraya geldi. Kapalı bir yer ama soğuk. Çocukların ağlamaları kesilmiyor, annelerine yapışmış bırakmıyorlar. Isınmak için dışarıdan ıslak odun parçaları topladılar. Sonra iğne atsan yere düşmeyecek o 15-20 metrekarelik alanın ortasında ateş yakıldı. O ateş ile ısınmaya çalıştılar. Geceydi, komşular birbirinden habersiz, kim enkazda kim kurtuldu kimse bilmiyor. Sabah ilk ışıklarını vurmaya başladığında yıkımın boyutları da belirdi. Her yer enkaz yığını. Eylem’in komşuları Ceylan ile Aycan ve çocukları ortada yok. Falan kişi nerede, niye gözükmüyor diye birbirlerine sorarken Ceylan ile Aycan’ın çocuklarıyla beraber enkaz altında olduğunu öğreniyorlar. Eylem onlar için “komşu değil kız kardeşlerim gibiydi” dedi. İki genç kadından birinin 2 çocuğu, diğerinin de bir çocuğu vardı. Hemen karşıda yıkılan binanın enkazındalar. Eylem’in gözleri enkazdaki “kızkardeşleri” üzerinde. Çaresiz, hiçbir şey yapamamanın enkazı altında o da!

Rasim Tarsuslu

Eylem’in eşi Rasim’in kız kardeşi Sutaşı Mahallesi petrol ofisinin yanındaki binada oturuyor. Bina 6 katlı ve 10-12 daireden oluşuyor. Binada 36 kişi yaşıyor. İlk deprem ile birlikte 10 saniyede yerle bir oldu. 36 kişi enkazda kaldı. Rasim depremin hemen ardından kardeşinin oturduğu binaya koştu. Ama onun da kurtarmak için elinden bir şey gelmiyor. Günlerce yardım için bir o tarafa koşuyor bir bu tarafa ama bir muhatap bulamadı. Günler sonra zar zor bir kepçe buldu. Bina büyük, bir ucunda çalışma yapılmaya başlandı, oradan 6 kişi kurtarıldı, Rasim bey kız kardeşinin de yaşıyor olabileceğini söyledi, kepçeye kardeşinin olduğu yeri gösterdi. Ancak üçüncü gün zar zor kepçe o tarafa geçebildi. Kepçenin o bölgede çalışmasıyla enkazdan cenazeler bir bir çıktı. Kardeşi ve yeğenlerinin cansız bedeni Rasim’e teslim edildi. 3 gün tam 30 yıl gibi geldi. Hiç böyle çaresiz hissetmemişti. Kimse yoktu, çığlıklar çoktu… Yetememişti…

Nurten Pakdemir

Bir ömür çığlık…

Nurten Pakdemir, Malatya’ya 56 km uzaklıkta bulunan Doğanşehir ilçesinde oturuyor. Evi iki katlı, eşini yıllar önce kalp krizden kaybetti. Oğlu ile evde yalnız yaşıyor. Saat 04.17’de depremle birlikte kendilerini dışarı attılar. Kayını Avni Pakdemir ve kayınının eşi de dışarı çıktı. Sabaha kadar dışarda kaldılar. Emine Halil 18 yaşında, babası İstanbul’da çalışmaya gitmiş. Emine’nin ailesi 12 kişiden oluşuyor. 7 yeğeni var, en küçüğü de 6 aylık. Deprem olunca hep beraber çorapsız, montsuz gece uyku kıyafetleriyle kendileri dışarı attılar. Emine, yeğeni olan 6 aylık bebeği kurtarmak için karın üstüne fırlattı. Sonra diğer küçük yeğenini kurtardı. Bebeğin ağlama sesi ortalığı inletti. Çocuklar hepsi aynı anda ağlıyor, mahalle çocukların ağlama sesiyle yankılanıyor. Saatler ilerliyor ama gün bir türlü aydınlanmıyor. Normalde 7 gibi gün doğar ancak o gün güneş nedense doğmak bilmedi. Emine’nin kulaklarında bir ömür çocuk çığlıkları kalacak.

Devlet bir mezar taşı…

Kandilli Rasathanesi 6 Şubat 2023 depreminde sismik dalgaların modelleme çalışmasında depreminin 3 farklı şok ile meydana geldiğini ve 80 saniyeden daha uzun sürdüğünü belirtti. 80 saniyede kentler yerle bir. Depremin vurduğu kentler savaşı andırdığı gibi savaşla birlikte boşalan kentleri de andırıyor. Kalan insan sayısı çok az. Rotam boyunca gittiğim depremin vurduğu tüm kentlerde, köylerde, günlerdir izlediğim, takip ettiğimden daha ağır bir durumla karşılaşıyorum. Herkesin dediği gibi hiçbir şey göründüğü gibi değil, daha ağır. İnsan dehşetin büyüklüğünü kabul etmek istemiyor. Yitip giden onbinlerce hikaye, sakatlanmış milyonlarca hayat, bir ömür kulaklardan çıkmayacak yardım çığlıkları, sevdiklerinin yardım seslerini duyarak izlemenin dehşeti, can verişlerini oturup izlemenin çaresizliği, insanların donarak ağır çekim ölümleri, “kutsal devletin” bir mezar taşına dönüşmesi… Çok ağır…

Gülşah Tatar

İkinci deprem vurdu

Doğanşehir’de yaşayan ilk depremde eşiyle çocuğuna seslenen Hatice Salmanoğlu, depremin sadece sarsıntısından değil sesinden de korktu. Eşi yatakta sarsıntının durmasını bekledi, çocuğunun üstüne ise elbise dolabı düştü. Sarsıntı devam ederken kendilerini dışarı atmaya çalıştılar ama olmadı, sarsıntı onların yürümesine, ayakta durabilmesine izin vermedi. Zor bela kendilerini kapıya attılar. Hava soğuk olduğu için sabaha kadar arabada durdular. Artçılar ise durmak bilmedi. Artık sabah oldu; olan biten daha net görünüyor. Her yerde enkaz. Afşin Çoğulhan Mahallesi’nde oturan Gülşah Tatar, çocuklarının yakarışlarına dayanamadı. Çocuklar üşüyordu, acıkmışlardı. Saat 9 gibi eve geçti. Çocuklara kahvaltı hazırladı. Hepsi kahvaltılarını yaptı, evleri tek katlı kerpiç ev olduğu için daha büyük deprem olmaz diyerek evde kalmaya devam etti. Eşi Ahmet gece yine deprem olabilir endişesiyle gece çocuklarının başında nöbet tutmak için biraz uyumak istedi. Gülşah’ı da tembihledi, bir şey olursa uyandır diye. Çocuklar ve Ahmet uyudu, Gülşah ise her ihtimale karşı yemek hazırlamak istedi. O anda ikinci büyük deprem vurdu, saat 13.24’ü gösteriyordu. Bu sefer az hasarlı olan kerpiç ev ağır hasar gördü. Ahmet 4 ve 2 yaşında olan iki çocuğunu kolundan tuttuğu gibi karın üstüne attı. Gülşah ise şoka girdi. Ahmet’in evden çık diye bağırmalarını duymadı. Kısa süreli şoku atlatan ve çocuklarının anne diyen çığlıkları ile eşinin bağırışını duyunca Gülşah dışarı çıktı. Deprem sürüyor, Gülşah kafasını hangi yana çevirse binalar bir bir çöküyor. Kendi evi de…

Mehmet’in tırnakları…

Ahmet bir kez daha annesi Hatice’yi aradı. Bu sefer telefonu engelli yeğeni açtı. Çocuk göçük altında olduklarını söyledi bağırdı, yardım istedi. Ahmet, ayağında ayakkabısı olmadan yalın ayak telefonu kapatır kapatmaz karda koşmaya başladı. Kardeşini aldı, annesinin, ağabeylerinin yaşadığı eve koşmaya devam etti. Yoldan geçen bir arabayı çevirdiler, o arabadakiler de yakınlarını kurtarmaya gidiyordu. Ahmet ile kardeşi annesini, yeğenlerini, ağabeylerini kurtarmak için enkaza yöneldi. Binalar yerle bir olmuş. Kurtarmak için ellerinde hiçbir malzeme yok. Elleriyle taşları ata ata önce annesi Hatice’yi kurtardı. Mahalleli de yardım etti. Sonra iki ağabeyini ve kız kardeşlerini ve diğer çocukları çıkardılar hep beraber. Son biri kişi kaldı enkazda. Ahmet’e yetiş ölüyoruz diyen ağabeyinin 17 yaşındaki çocuğu Mehmet’ti. Mehmet yaşıyor, enkazın altında bodruma kadar düşmüş. Amcası Ahmet’e, nerede olduğunu tarif etti. Bir yandan da sesi geliyor. Ancak Mehmet’in bulunduğu yerde demir çok. Onu kurtarmak için demirleri kesmek gerekiyor ama demiri kesecek bir demir makası yok. Herkes can havliyle çocuğu kurtarmanın yolunu aradı.

Ahmet Tatar

‘Donuyorum kurtarın beni’

Hatice Tatar, Maraş’ın Afşin ilçesinde oturuyor. O gün oruç tutmak istedi. Normalde 4. katta oturuyor ama ilk depremden sonra birinci katta oturan kızının yanına geçti. Oradan daha hızlı çıkarım diye düşündü. Daha ilk depremin şokunu atlatamadan ikinci depremi yaşadı. Enkazdan iki saat kaldıktan sonra kurtarıldı. Enkazdan sesi geliyordu, çocuklarının ve yakınlarının 2 saat süren çalışmasıyla kurtarıldı, hemen hastaneye kaldırıldı. Bir gün de hastanede yattı. Yani hastanenin bahçesinde kurulan yerde. Hastanenin bahçesi balçık ve karla kaplı. Orası da mahallerden farklı değil. Mehmet hala enkaz altında. İkinci gün artık su akıyor. Git gide üşüyor. Mehmet, amcası Ahmet’e mesaj attı, “Donuyorum kurtarın beni” dedi. Üç gün oldu hala bir demir makası bulunamadı. Mehmet enkaz altında duvarı tırnaklarıyla kazımaya başladı. Ölmek istemiyor, bir an önce enkazdan çıkmak istiyor. Betonu kazımaktan bütün tırnakları söküldü. Mehmet’i kurtarmak için sadece demir makasına ihtiyaç var ama o da yok. Üçüncü günün sonunda Mehmet’in sesi kesildi. Umutlar bitmedi ama kaygı çok büyük. Dördüncü gün bir yardım ekibi sonunda gelebildi. Enkazdan Mehmet çıkarılırken yüzünün parçalandığı görülüyor, tanınmaz halde. Meğer elleriyle betonu kazarken bir artçıda kafasına beton düşmüş ve kafası parçalanmış. Önce vücudunun yarısı görüldü, 4-5 saat süren çalışmanın ardından vücudunun kalan kısmı enkazdan çıkarıldı. Ellerinde beton artıkları, tırnakları da sökülmüş halde…

Deprem Günlükleri-2

Deprem Günlükleri-3

Deprem Günlükleri-4

Deprem Günlükleri-5

https://justpaste.it/568n6

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir