Tarihin bu kanlı döngüsü değişecek

Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin önceki dönem Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümüne yer veriyoruz:

Bugün milyonların en temel sorunu, savaş politikalarıyla 85 milyonun nasıl enflasyonun, işsizliğin, açlığın pençesine atıldığını, yolsuzluk ve çeteleşmenin nasıl bitmeyen bir güvenlik, beka nakaratlarıyla beslendiğini topluma en iyi emekçi sol anlatabilir. Tarihin bu kanlı döngüsünü değiştirecek iradeyi ve aklı kuşanmak gerekir

Emek ve Özgürlük İttifakı, üçüncü odak olarak kendini ilan etmiştir ve bunun hayati bir ağırlık taşıdığı tartışma götürmez. Dayatma, beklenti ve belirsizlikler aşıldığında çok güçlü sıçrama ve kapsama seviyesi yakalanabilir. Emek ve Özgürlük İttifakı, kuruluş mottosunda da ifade ettiği gibi değişimin asli ve hakiki odağıdır

Kimyasal silah kullanımı uluslararası suç sayılır. İddialar da gerçek de hayatın ve siyasetin tam ortasında durmaya devam ediyor. Bu nedenle konuşmak, karşı çıkmak, savaşın yarattığı suç ve trajedilere tepkisiz kalmamak, siyasi görevden önce insanlık görevidir. Yarın tarihte kınanmamak için bugün baskıya uğramayı göze almak gerekir

Bu dönem çokça 80’ler ve 90’lar ile karşılaştırılır. Farklılıklar ve aynılıklar tartışılır, bulunduğumuz zemin anlamaya çalışılır. Şimdi bu iki dönemin toplamını “yerli ve milli” ambalajıyla yaşıyoruz sanki. Sadece siyasi faaliyetlerinden dolayı binlerce insan cezaevlerine doldurulmuş durumda. En çok da kadınlar, kendi öz iradelerinin politikasını yapan kadınlar hedefte. İşte bu irade iktidarın en çok korktuğu iradelerden biri, Kürt özgürlük mücadelesi ile birlikte. Bu isimlerden biri de tutuklu siyasetçi HDP’nin önceki dönem Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ. Yüksekdağ ile söyleşimizin ikinci bölümünde, sansür yasasından Emek ve Özgürlük İttifakı’na, Amasra maden faciasından kimyasal silaha ve tecride kadar birçok konuyu konuştuk. Yüksekdağ, “Tarihin bu kanlı döngüsünün nasıl kırılacağı”na dair değerlendirmeler yaptı.

Umarım bu soruya cevabınız ve soru sansürlenmez! Çünkü yeni bir sansür yasası devreye sokuldu. En iyi siz cezaevindekiler bilirsiniz sansürü. Zira günlük olarak sansürü yaşıyorsunuz. Sizin bu konuda görüşünüz nedir?

Maalesef bunun garantisini veremem:) Çünkü daha yeni bana sorulan bir soru ve cevabım sansürlendi! Gazetecilik yaptığı dönemde hakkında açılan davadan dolayı hüküm giyip, bir süredir benimle aynı mekanı paylaşan arkadaş Yeni Demokrasi dergisi için sorular sormuştu ama verdiğim cevap postaya giderken karalandı. İlk defa yaşamıyoruz tabii bunu. Sayısız kez göndermek istediğimiz yazılar, röportajlar sansürlendi. Fakslar, mektuplar bile bu uygulamadan nasibini aldı. En basitinden, şu an sorularınıza cevap veriyorum ama yayınlanacağı gazeteye, yayına ulaşma ihtimalim yok. Burada gazeteler, yayınlar toptan sansürleniyor, girişi yasaklanıyor.

“Böylesi bir sansür sistemiyle nasıl mücadele ediyorsunuz?” derseniz, bin türlü zahmete girmeye katlanmak ve yol bulmak dışında seçenek bırakmıyoruz kendimize. Eksiği ve bazı mecburi kayıplar var ama dilimize, zihnimize, kalemimize kilit vurulmasına da izin vermedik.

Sansür yasasının ardından toplumun haber edinme, basının haber yapma hakkı üzerindeki baskı azami seviyeye çıktı tabii. Ama bu koşulların bizi yönetmesine izin vermemek gibi gerçek bir seçenek de var. Tüm baskıya ve bedellere rağmen hakikati bulma ve topluma yansıtma yolundan ayrılmayanlar hep varolacaktır. Bu arada hapishanelerdeki tüm tutsak gazetecileri ve tutuklanan Mezopotamya Ajansı ve Jinnews çalışanlarını selamlıyorum. Jinnews’ten bazı kadın gazetecileri gönderdikleri röportaj sorularından ve cevap alma azimlerinden tanıyorum. İnşallah yakın zamanda çıkarlar ve yine dışarıdan soru gönderirler bize 🙂

Türkiye’de bir seçim sürecine girilmiş durumda. Cumhur ve Millet ittifakına karşı, Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi’nin (TÖP) oluşturduğu “Emek ve Özgürlük İttifakı” kuruldu. Bu ittifakı nasıl yorumluyorsunuz? İttifakın başarılı olabilmesi için ne yapması gerekiyor?

Emekçi sol uzun süredir yoğun bir tasfiye saldırısıyla yüz yüze. Tutuklamalar, yasaklar, sokak eylemlerine yönelik kesintisiz saldırılar altında hareket gelişim sıkıntıları yaşıyor. Tabi gelişiminin önündeki asıl engel bu değil. Öyle olsaydı, gerici faşizm en kıyıcı haliyle hüküm sürdüğü İran’da yaprak kıpırdamaması gerekirdi. Asıl mesele, halkın yakıcı sorunları, talepleriyle buluşma ve irade olmada yaşanıyor. İrade derken sadece harekete geçme ve eylem iradesinden söz etmiyorum. Emekçi solun aynı hedefler için birleşme ve sonuç alma, kazanım sağlama iradesi geliştirmesinde yetersizlik var. Gelişen birlik ve ittifakların dönemsel kalması, kendini katmada temsili boyuta çekilme ve ufkun, hareketin darlaşması sorunu hala varlığını sürdürüyor. Birlikte başarabileceğimiz ve birlikte var olabileceğimiz farkındalığı yerleşmiş değil. Bu nedenle bazı dönemler ilerleme yaşansa da asıl olan yine kendine dönme ve varlığını böyle idame etme yaklaşımı oluyor.

Oysa ki, taşıdığı potansiyel ve politik programı bakımından emekçi sol, memleketin kurtuluş umudu ve çıkış dinamiğidir. Bu temel gerçek bütün sorun ve yetersizliklerin önüne çıkarılmalı. Somut ve halkın katılımını esas alan hareketler örgütlenmeli. Bugün milyonların en temel sorunu, savaş politikalarıyla 85 milyonun nasıl enflasyonun, işsizliğin, açlığın pençesine atıldığını, yolsuzluk ve çeteleşmenin nasıl bitmeyen bir çatışma, güvenlik, beka nakaratlarıyla beslendiğini topluma en iyi emekçi sol hareket anlatabilir. Tarihin bu kanlı, kısır ve tüketici döngüsünü değiştirecek iradeyi ve aklı kuşanmaktır önemli olan.

Emek ve sınıf mücadelesinde başta HDP olmak üzere Emek ve Özgürlük İttifakı nasıl bir mücadele hattı çizmeli ve izlemeli? Emekçi sol hareket nasıl bir çıkış yapmalı?

Emek ve Özgürlük İttifakı, üçüncü odak olarak kendini ilan etmiştir ve bunun hayati bir ağırlık taşıdığı tartışma götürmez. İttifakın tüm bileşenleri bu ağırlığa denk bir sorumluluktan geçiyor. İttifak 3. odak olma realitesini dayandığı toplumsal tabandan alıyor. Yoksa sosyalist ittifak gibi başkaca bileşim ve girişimler de var. Ama üçüncü odak sayılamıyorlar. Bu nedenle hem dayandığı toplumsal tabanın sorun ve taleplerini eksiksiz temsil eden hem de onun hareketine öncülük edecek bir iddia ve de dinamizm sergilemesi önemli. Sorumluluğun esası buradan doğuyor.

Yaklaşan seçimlerde ittifakın tayin edici rol oynayacağı da tartışmasız elbette. Ama tekrar pahasına söylemem gerekir ki, tarihi rolü bununla sınırlamak, tarihi yanlış ve eksik okumak demektir. Ülkenin iki düzen ittifakının kapanına ve onların oluşturduğu kutuplara hapsedilmesine karşı, üçüncü ittifakın emekçi sol ve demokratik farkını her boyutuyla ortaya koymak gerekir. Emek, özgürlük ekseni, asgari buluşma programı ve siyaset dili, tarzıyla hakim olandan ayrışıp bağımsız bir varlık ve çekim gücü sergileyebilir.

İktidar ve muhalefet tarafından sergilenen “Cumhurbaşkanı seçiminde kimi destekleyecek” dayatmasına asla teslim olmamak, bizleri yönetmesine izin vermemek de önemlidir. Tabandan merkeze kadar her düzeyde kendi gücüne dayanan ve ittifak zeminine sahibiz. Dayatma, beklenti ve belirsizlikler aşıldığında çok güçlü sıçrama ve kapsama seviyesi yakalanabilir. Emek ve Özgürlük İttifakı, kuruluş mottosunda da ifade ettiği gibi değişimin asli ve hakiki odağıdır.

Bartın’ın Amasra ilçesinde bulunan maden ocağında yaşanan “grizu patlaması” sonucu 41 işçinin yaşamını yitirmesine Erdoğan yine “kader” dedi. Türkiye her gün onlarca işçinin hayatını kaybettiği bir mezarlığa döndü. Emek mücadelesi ve sendikal örgütlenmeye saldırılar acımasızca artıyor. Ülkenin ve emekçilerin kaderi bu mu?

Erdoğan Soma maden katliamından beri aynı şeyi söylüyor. Karşısında güçlü bir itiraz görmediği müddetçe de söylemeye devam eder. Acısını ve tepkisini yansıtan maden işçisini, daha cenazeler soğumadan yerde tekmeleten zihniyetten daha iyisini bekleyemezsiniz. Erdoğan’ın “kader planı” dediği sermayenin ölümcül sömürü planıdır. Ve bugüne kadar o plandan taviz vermedikleri için binlerce işçi can verdi.

Patron ve iktidar güdümlü sendikalar ve profesyonel sendikacılar eliyle bu katliamların durdurulması mümkün değil. Sınıf temelli sendikal yapılar da ya güç getiremiyor ya da eksikliğe düşüyor. Olumlu çaba ve mücadeleleri bir tarafa koyarak söylüyorum bunu. Ama artık sendikaların, işçi örgütlenmelerinin merkezinde durduğu daha geniş toplumsal örgütlenmeye gitmek, kapsamlı ve güçlü bir kampanyayla sorunun üzerine yürümek kaçınılmaz. Bu artık temel yaşam hakkı mücadelesidir. HDP ve Emek Özgürlük İttifakı bu mücadelenin geliştirilmesinde inisiyatifli ve birleştirici rol oynayabilir.

Türkiye’nin Federe Kürdistan’da kimyasal kullandığına dair görüntüler yayınlandı. Ne söylemek istersiniz?

Kürt sorununun çözümünde askeri operasyonlar durdurulmadığı müddetçe böyle olayların yaşanması da durdurulamıyor. Evrensel bir gerçek var, bitmeyen bütün savaşlar kirletir, suç üretir. Kimyasal silah kullanımı uluslararası hukukta kime karşı, ne için kullanılırsa kullanılsın suç sayılır. Buna rağmen görüntülerle sabit bir suçu işlemekte sakınca görmüyorsa hem savaşın ne kadar derinleştiğini hem de uluslararası güçler tarafından bu tür saldırılara destek verildiğini gösterir. İktidar bunun rahatlığıyla hareket ediyor. İçeriden gelen insan hakkı temelli soru ve eleştirileri de kaba zorla bastırıyor. TTB Genel Başkanı Şebnem Hoca’nın iddiaların araştırılması istemine bile tahammül etmeyerek tutukladılar. Ama iddialar da gerçek de hayatın ve siyasetin tam ortasında durmaya devam ediyor.

Bu nedenle konuşmak, karşı çıkmak, savaşın yarattığı suç ve trajedilere tepkisiz kalmamak, siyasi görevden önce insanlık görevidir. Siyasette ise hak, vicdan, adalet görüntüsü verenlerin maskesinin düştüğü an, bu tür olaylar karşısında tepkileri ya da tepkisizliğidir. Yarın, öbür gün tarihte kınanmamak için bugün baskıya uğramayı göze almak gerekir. Siyasetin de militarist çatışma ve savaşların da bir etiği vardır ve bu etik ortadan kalkarsa galip olduğunu sanan taraf da yenilir.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Halklarımıza, kız kardeşlerimize, yoldaşlarımıza en içten sevgi ve selamlarımı iletiyorum. Özgürlükte görüşme umudu ve inancıyla kucaklıyorum.

* * *

İmralı kapısı açılmalıdır

Öcalan ile görüşmek için Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu birçok ülkeden yaklaşık 2 bin avukat görüşme başvurusu yaptı. Ancak hala yanıt verilmiş değil. Öcalan’dan 19 aydır hiçbir haber alınamıyor. Tecridi aşan bir durum olduğu değerlendirmeleri yapılıyor. Siz bu konuya dair ne söylemek istersiniz?

Tecridi aşan bir durum yaşandığı kesin. Öcalan’a uygulanan katı izolasyon, Türkiye’nin yaşadığı siyasi krizle eşdeğer ve eşanlamlı tutulabilir. İktidarın İmralı kapısını kilitli tutma ve Kürt sorununda çözümsüzlük tavrı sürerse, yaratılan krizden çıkılması da mümkün değil. Bunu demokratik kamuoyu gündemine almalı. Her şeyden önce PKK Lideri Öcalan’ın can güvenliği ve sağlığıyla ilgili soru işaretleri ve endişeler giderilmeli. Ve bu, en temel hak olan avukatlarıyla görüşmesi yoluyla sağlanmalı. İktidar eğer İmralı’daki tutsakları mahpus statüsünde görmüyorsa ne olarak gördüğünü Türkiye’ye ve dünyaya açıklamak zorundadır. Açıklamaya zorlamak için gerekli hukuki ve kamusal çaba sergilenmedir. Siyasi yönden ise Türkiye’nin derin darboğazdan çıkışı için İmralı kapısı açılmalıdır.

https://justpaste.it/9vc4u

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir