Ülkeyi ‘İmar Barışı’ çökertti

Gülcan Dereli/Yeni Yaşam

İstanbul başta olmak üzere birçok merkezde yaşanan çökmeler halkta tedirginlik yaratırken akıllara da birçok soru getiriyor.İstanbul’un Kartal ilçesinde 21 kişinin hayatını kaybettiği Yeşilyurt Apartmanı’nın çökmesinin ardından birçok mahallede evler yıkılma riskiyle boşaltılıyor. Ancak birkaç gün kimi yerlerde misafir edilen bu yurttaşlar mecburen evlerine dönüyor. Devlet yetkilileri ise bu durumu bir şova dönüştürürken halkın sorununu gidermek yerine, ‘İmar Barışı’ uygulaması adı altında gelir elde etmeye çalışıyor. Son bir haftadır İstanbul’da çökmeler devam etti. Tarihi Topkapı Sarayı’nın zemininde kayma olduğu ortaya çıktı. Ve son olarak Fatih Yedikule Musa Süreyya Bey Sokak’ta zemin kattaki bir dairenin tabanı, bodrum katının üstüne çöktü. Çökmede 1’i çocuk 5 kişi yaralandı. Peki yaşananların asıl nedenleri ne, sorumluları kimler? Bu soruları KHK ile ihraç edilen Barış Akademisyeni Mimar Gül Köksal’a sorduk.

Her gün İstanbul’da bir bina ya da yol çöküyor. Kartal, Kağıthane, Beyoğlu, Esenyurt, Sancaktepe’de binalar çöküyor ve son olarak da yollar yarılıyor. Neden?

Binaların, yolların yarılması, çökmesinin çok nedeni var. Bu nedenlerin başında zemine, yani toprağa yapılan ani, büyük müdahaleler gelmekte. Sözgelimi zemine aşırı yükleme yaparak zeminin dengesini bozmak, dolgu alanı vb. toprağın jeolojik yapısını dikkate almamak, fay hattı gibi yapılaşmaya uygun olmayan yerlerde inşaat yapmak, inşaatların temeli için çıkarılan hafriyat uygulamasını sağlıklı bir biçimde yapmamak, inşaatların çevresinde koruyucu önlemleri almamak, yeterli derinlikte ve uygun sistemde temel yapmamak, taşıyıcı sistemi iyi çözmemek veya nitelikli bir şekilde uygulamamak, aşırı hızlı ve dikkatsizce uygulamalar yapmak, daha önceden yapılmış kazı çalışmalarını araştırmamak gibi nedenler sayılabilir.

Çatlakların, çökmelerin nedeni altyapı ve denetimsizlik olabilir mi?

Altyapıya bağlı nedenlerin yanı sıra dediğim gibi inşa faaliyetlerinin niteliğine göre de sorunlar çıkabilir. Tabi sorunu sadece altyapıya bağlamamalı. Bu kararları alanlar, izin verenler veya izinsiz yapılan faaliyetler, uygulayıcılar gibi bir dolu aktör var bunlara neden olan. Çatlak, çökme, yıkım gibi sonuçları sadece doğanın bir geri bildirimi değil, aynı zamanda doğayı yapılı çevreye dönüştüren insanların mevcut üretim ilişkileri içinde, yani kapitalizm koşullarında yapı üretim süreçlerine bağlı bir süreç olarak okumalı. Bu devirde, 21. yüzyılda artık teknolojinin geldiği bu noktada, sonuçları bu olan uygulamalar kimlerin mesuliyetinde gerçekleşiyor, buna yerel ve merkezi yönetim neden izin veriyor, cezai yaptırım uygulamıyor, denetim yeterli bir şekilde yapılmıyor, hatta bunlara göz yumuluyor sorularını sık sık sormamız lazım.

Boşaltılan binalarda yaşayanlar mağdur. Nereye gideceklerini bilmiyor. Sorunu çözmesi gereken devlet değil mi?

Elbette. En başta bu uygulamaların devletin ilgili kurumları denetiminde yapılması gerekiyor. Daha önce onay almaları lazım. Yani daha sorun oluşmadan devlete ait kurumların görevleri başlıyor. Nitelikli yaşam alanlarını inşa etmek, mevcut yapılı çevreyi korumak anayasal olarak devletin sorumluluğundadır. Hasar oluşursa da aynı şekilde yaşayanların sağlıklı, güvenceli yerlere nakledilmeleri gerekiyor. Fakat ilgili kurumlar bu sorumluluklarını yerine getirmiyor. Daha da ötesi örneğin İmar Affı gibi bir düzenleme ile hatalı inşai üretimlerin yasallaştırılması için yol açılıyor. Yapıların sağlıklı olması gerekirken, belirli bütçeler karşılığında onay veriliyor.

Yoğun ve hızlı inşaatlaşmanın bunda etkisi nedir?

Yoğun ve hızlı inşai faaliyet hem zeminin, toprağın dengesinin bozulmasına, hem de sağlıklı yapılı çevrenin yok olmasına etkisi olan bir faaliyet. Türkiye gibi ekonomisi inşaat sektörüne dayalı geç kapitalistleşmiş ülkelerde tahribatın çok boyutu var. Zemindeki yarılmalar, çökmeler, yapıların yıkılması bu tahribatın görünen yönlerinden sadece bazıları. Eşitsiz mekanların üretilmesinden, insan ve insan dışı tüm canlıların yaşam alanlarının geri dönüşü olmayacak şekilde yok edilmesine bir sürü sıkıntı var.

Yağışlar toprakla buluşamıyor

Kentlerin betona boğulması sonucu yağan yağışların toprakla buluşamıyor olmasının yaşananlarda etkisi var mı?

Doğanın işleyişi gereği, yağmur, kar gibi yağan suyun doğrudan toprakla buluşması, yeraltı ve yerüstü su hareketliliğinin bozulmaması için sert zemin dediğimiz yapılı çevre ile yapılaşmamış doğal alanların dengesinin sağlanması lazım. Ancak dediğiniz gibi hızlı, kontrol edilmeyen kentleşme, yoğun inşai faaliyet bu dengenin bozulmasına neden oluyor. Sel gibi felaketleri artık doğal afet olarak adlandırmamak lazım. İnsan evladının kendi eliyle gerçekleştirdiği, gerçekleştirilmesine göz yumulan kentler nedeniyle sel artık insan eliyle olan bir afet. Suyun akacağı bir mecra bulamaması, dere-nehir yataklarının doldurulması, su kaynaklarının yönünün değiştirilmesi, kurutulması, denizin doldurulması, kent içindeki yeşil alanların hızla imara açılması, ağaçların kesilmesi halinde toprağın dengesinin bozulması kaçınılmaz.

Halk yararı gözetilmeli

Aslında sadece İstanbul’da değil, her yerde çökmeler yaşanıyor. En son Elazığ’da çökme riski nedeniyle 500’e yakın yapı boşaltıldı. Neler oluyor?

İstanbul’daki imar faaliyetleri, kentsel dönüşüm, acele kamulaştırmalar diğer kentlere de örnek oluyor. Kapitalist sistemdeki inşai üretim ilişkileri ülkenin her yerinde yaygın. İmar affı gibi düzenlemeler tüm ülkede geçerli. Böyle olunca bu tür çökmeler ülkenin her yerinde gerçekleşebiliyor. İnşaata dayalı ekonomik sektörün ülkenin önemli bir kazanç kaynağı olduğu ve bu sektörün liyakat, yasalar vb. dayanarak değil, siyasi ilişkiler, kapitalist sermayeiktidar bağlarına göre biçimlendiği bir ülkede ihaleler de doğru düzgün, nitelikli, uygun zaman aralığında yapılmıyor. Uygulama aşamasında da hızlı ve denetimsiz işler yapılıyor. Çevreye ve insana, yaşama verilen zararlar ceza almıyor, dolayısıyla denetim de olsa işe yaramıyor. Bunların olmaması için en üst ölçekten üretim ilişkilerinin başka şekilde ele alınması, yani yasalara uyumlu, keyfi olmayan, kamu, toplum, halk yararını önceleyen, çevreye zarar vermemeyi hedefleyen, yeterli sürelerde planlanan, gerekli güvenlik önlemlerinin alındığı, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlandığı bir düzen kurulmalı.

9 Mayis 2019 Persembe – https://yeniyasamgazetesi3.com/ulkeyi-imar-barisi-cokertti/